O yıl, bugün parti genel başkanı sıfatıyla Erkan Baş’ın yaptığı konuşmayı Mehmet Ali Aybar yapmıştı. Moğollar ve Bajar yerine ise Aşık İhsani ve Ruhi Su’yu dinlemiştik. Programın sunucusu ise Osman Saffet Arolat’tı. Pazar günü salonu hıncahınç dolduran kitle, sosyal mesafe kuralına uyamasa da maske konusunda oldukça duyarlıydı.
13 Şubat Pazar günü Haliç Kongre Merkezinde Türkiye İşçi Partisinin kuruluşunun 61. yıldönümü, özenle hazırlanmış görkemli bir etkinlikle kutlandı. Tanık olduğum coşkulu ortam yarım asrı aşkın bir süre öncesini, TİP’in 8. kuruluş yıldönümünü anımsamama neden oldu. Yine aynı coşkulu kitle aynı sloganları atıyordu. Yalnız o dönemde şimdiki Kongre merkezi kasaplık hayvanların kesildiği bir mezbaha iken, şehrin en önemli kapalı salonu ise günümüzde Lütfü Kırdar Kongre Merkezi adıyla bilinen Spor ve Sergi Sarayıydı.
O yıl, bugün parti genel başkanı sıfatıyla Erkan Baş’ın yaptığı konuşmayı Mehmet Ali Aybar yapmıştı. Moğollar ve Bajar yerine ise Aşık İhsani ve Ruhi Su’yu dinlemiştik. Programın sunucusu ise Osman Saffet Arolat’tı. Pazar günü salonu hıncahınç dolduran kitle, sosyal mesafe kuralına uyamasa da maske konusunda oldukça duyarlıydı. 54 yıl öncesi ise, günümüzle kıyasladığımızda oldukça farklı bir görüntüye sahipti. Ruhi Su sahneye çıktığında, bütün salonun yoğun bir sigara dumanıyla kaplı olduğunu görmüş ve tepkisini de belirtmişti. Devrimci abiler bu siteme alınmak üzereyken büyük ustanın sazı ve sözüyle “Drama Köprüsü” türküsüne başlaması, bir kez daha 7-8 bin kişi kapasiteli Spor Sergi Sarayında bütün yüreklerin birlikte çarpmasına yetmişti.
Pazar gününün en coşkulu anları ise sendikal hakları için direnen işçilerin kalabalık bir grup olarak sloganlarla salona girişleriyle yaşandı. Coşkunun yükseldiği diğer anlar ise Selahaddin Demirtaş’ın kutlama mesajının okunduğu, Berkin Elvan ve Ali İsmail Korkmaz’ın isimlerinin anıldığında yaşandı.
İçimi kemiren duygular
Salonun bir köşesine ilişmiş, tüm konuşmaları ilgi ve dikkatle takip ederken, salonu dolduran kitleyle aramda oluşan büyük kopuşu da iliklerime kadar duyumsadım bu kez. Yarım asır öncesinde sahip olduğum dünya görüşünden zerre kadar uzaklaşmadığımı sanırken, geçmişte benim de inançla haykırdığım sloganların şimdi artık inandırıcılığını yitirdiği duygusu sürekli içimi kemirdi.
1965 seçimlerinde TBMM’ye 15 milletvekili sokabilen TİP, sınıf temelli, ideolojik siyasetiyle düzen partilerinden ayrışmış, en az vekil sayısıyla en sahici muhalefeti oluşturmuştu. Altmışlı yılların sonlarında ülkenin gerçek sorunlarını Doğu Mitingleri yoluyla tartışmaya açmasının bedeli ağır oldu ve 12 Mart 1971 muhtırası ardından parti kapatıldı.
Şimdi ise TİP, o gelenekten iz sürerek günümüz gerçekliğine uygun bir siyasi yönelimi benimsiyor. Nitekim 61. yıl vurgusu da o sürekliliğe, Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya ile yürüyen geleneğe bir gönderme niteliğinde. Ancak günümüzde partinin karşısındaki en önemli sınav, o geleneğin ayrıştırıcı etkenlerini bertaraf ederek günümüz gerçekliğini doğru okuyan bir perspektifle ve bilimsel sosyalizmin yol göstericiliğinde bütünleştirici iklimi oluşturmak. Ne var ki Türkiye’nin esas yüzleşesi gereken tarihi kırılmalara karşı eski TİP’in en azından görmezden gelme, ‘o toplara girmeme’ tutumu bu değerli mirasın reddedilmesi gereken unsurları olarak orta yerde duruyor. Geçmişte Mehmet Ali Aybar 1967 yılında Russel mahkemesinde Jean Paul Sartre’ın Ermeni soykırımını gündeme getirdiği rapora, salt reel politik kaygılarla karşı çıkmıştı. Günümüzde yeni TİP’in de bu konularda temkinli, hatta bazen de sorunlu bir tutum izlediğini not etmek gerekir.
1961 ve bugün
1961 yılında kurulan Türkiye İşçi Partisi sosyalizm ideolojisini kendine düstur edinmiş bir siyasi örgütlenmeydi. Milli Demokratik Devrim, Asya Tipi Üretim Tarzı, giderek Kemalizm ve devletçi milliyetçilik sol içinde tartışılabilecek konular olmaktan çıkıp hizipleşmenin, bölünmenin, ayrışmanın aracı haline geldiler. Maocu bir çizgide ve Doğu Perinçek’in her zaman tartışmalı olan yolunda PDA’cılar, Doktorcular, yozlaşmanın bariz göstergeleri ortadayken pusulası daima SSCB’yi gösteren TKP’liler, İGD’liler, gitgide DevYol’cular, DevSol’cular, TİKKO’cular konuşma yeteneklerini, okuma, aydınlanma becerilerini kaybettikleri oranda şiddet sarmalına yuvarlandılar. Tam da derin yapılanmaların istediği kıvama geldiler.
Yarım asır sonrasında ülke siyaseti yine düzen partileri tarafından şekilleniyor. TİP Milletvekili Sera Kadıgil Türkiye’de dinci çevrelerin sıkça vurguladığı ‘Ülkenin yüzde 99’u’ diye başlayan tanımı tersine çevirerek “Biz üretenler, çalışanlar, emekçiler yüzde 99’uz, siz yiyiciler de yüzde 1” şeklinde formüle etti.
Erkan Baş’ın, bu toplantıdan bir gün önce altı düzen partisinin buluşmasını kastederek “Türkiye o fotoğrafa sığmaz” sözü de meseleye gerçek anlamda soldan bakmanın ifadesiydi.
TİP kutuplaşmış siyasi ortam içinde emekten yana duruşu ile HDP’nin önerdiği Demokrasi İttifakının en önemli bileşenlerinden biri, bu özelliği ile de özellikle genç seçmenin umut odağı olacağını 13 Şubat buluşmasıyla kanıtlamış oldu.