Sevan Nişanyan Yunanistan makamlarınca 15 gün içinde ülkeyi terketmek şartıyla serbest bırakıldı. Nişanyan Ermenistan’ın Yunanistan Büyükelçiliği'ne ve Büyükelçi Tigran Mkrtchyan’a serbest bırakılmasını sağlamak için gösterdiği çabalar nedeniyle teşekkür etti.
Nişanyan sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda şu ifadelere yer verdi: “Ermenistan Büyükelçiliği ve bilhassa büyükelçis Sn. Tigran Mgrdiçyan beni kurtarmak için inanılmaz çaba gösterdi, gece gündüz uğraştı, (Eşim) İra’yı bir an bile yalnız bırakmadı. Hayatımda ilk kez bir devletin, kayıtsız şartsız ve ikirciksiz arkamda durduğunu hissettim. Çok farklı bir duygu. İyiymiş, bilmezdim.”
Yunanistan 'da 9 gündür gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakılan Sevan Nişanyan, ayrıca +GERÇEK TV'de yayınlanan "Sınırsız" programında Alin Ozinan'ın konuğu oldu.
Nişanyan, "Samos'ta ve bütün Ege Adaları'nda çok kötü bir gelişme var son yıllarda. Yunan geleneğine ve Yunan kültürüne çok aykırı bir şekilde inanılmaz bir yabancı düşmanlığı ve ırkçılık, fırtına gibi kapladı ortalığı. Bu işin kışkırtıcıları arasında öncelikle polis teşkilatı var ve öyle anlaşılıyor ki bir paranoya ve dedikodu zincirinin sonucunda 'Bu adam Türk'tür, Türkiye'den gelmiş, geri gitsin' gibi bir ruh haline girmişler" ifadelerini kullandı.
Kendisi hakkındaki son durumu anlatan Nişanyan, "Sınır dışı edilmem yönündeki absürt karar geçerliliğini sürdürüyor. Hâlâ o kararın temeli olan 'ulusal güvenlik için tehdit oluşturduğum' iddiası, ki gerçek dışı bir dünyada yaşadığımızın belirtisidir, o da devam ediyor, hukuki mücadelemiz de devam ediyor. Önümüzdeki 14 gün içerisinde ülkeyi kendi irademle ve istediğim sınır kapısından terk etmem talimat olarak verildi. Eğer bu süreçte bir sonuç alabilirsek gitmeyeceğim fakat öbür türlü bir süre başka ülkelerde sırtımı dinlendirme imkanı bulacağım" dedi.
Ozinan'ın, "Küçük bir adada yaşanan bu durum Atina'nın tavrını nasıl etkileyebiliyor?" sorusunu yanıtlayan Nişanyan, şöyle konuştu:
"Teşkilat var arkasında, besbelli bir teşkilat var. Atina'nın tavrı nedir henüz anlayabilmiş değiliz. Yani Atina'da çok üst düzey görevliler dahil olmak üzere siyasi, hukuki ve idari, pek çok kişiyle görüştük. Hepsi saçını başını yoluyor, 'Böyle bir şey Yunanistan'da mümkün müymüş?' diye. Nişanyan vakasının hiçbir detayına hakim olmadıklarını görüyorsunuz. Bilgisizliğin düzeyi insanı şaşırtıyor. 4 buçuk yıl önce geldim bu ülkeye ve o zaman iltica için başvurdum. O bir buçuk yıllık bir süreçti, sonunda ilticamı geri çektim, daha doğrusu sürenin tükenmesini bekledim."
"Artık bir mülteci değilim, iltica talebinde değilim çünkü o tarihte Ermenistan devleti bana vatandaşlık ve pasaport verdi. Arada İra'yla evlendim, bir Yunan vatandaşıyla evlilik bağı kurdum. Bu durumda zaten mülteci olarak Yunanistan'a başvuramam. Farkında değiller. Şoke oldular Ermeni pasaportunu görünce. Bütün kurdukları kurgu dağıldı."
"Çünkü kafalarındaki konsept şu: Bu Türk gelmiş kafasına göre burada işler yapıyor. Kimmiş bu, adayı ele geçirmek mi istiyor? Gitsin geldiği yere. Madem Türkiye'den gelmiş, oraya dönsün. Bütün anlatı bundan ibaret. Kafalarındaki model bu."
Nişanyan, "ticari anlamda oradaki yerel halkı kızdıracak bir şey yapıp yapmadığına" ilişkin sorulan soruya ise şu yanıtı verdi:
"En azından taktik ve stratejik açıdan bazı yanlış adımlar attım. İlk geldiğimde büyük bir heyecanla, büyük bir coşkuyla bir takım projelere giriştim. Ölmek üzere olan, yarı terk edilmiş bir köy. Yüzlerce bina var, metruk halde, boş duran, 5-10 liraya satın alabileceğin. Dedim, bir sermaye bir araya getirsek, bunlardan 30-40 tanesini satın alsak, onarsak. Bu köyü kültürel, ekonomik, toplumsal, siyasi her anlamda bir çekim merkezi haline getirebiliriz. Bilmem gerekirdi fakat insanoğlu bazı dersleri öğrenmiyor. Yerel, dedikoducu teyzelerin bakış açısından bu yaptığımın anlamı 'Türk gelmiş, köyümüzü elimizden alacak'. Bu bir dehşet öyküsü. Bu adanın ürettiği tek ürün dedikodudur. Dedikodu üzerinden beslenen ve dedikodu üzerinden yaşayan bir yer, küçük yerlerin tipik özelliği. Bu olay büyüdü ve o projeden bir buçuk yılın sonunda vazgeçtim. Buna rağmen 'Bu Türk adamızı satın alıyor. Ne cüret, cami de yaptırır bunlar' denildi."