Erken seçim çağrılarının hükümet tarafından kabul görmeyeceği açık. Böylesi bir krizin ortasında hükümetin seçim kararı alması düşük bir ihtimal. Muhalefet mitinglerle hükümeti buna zorlayabilir mi, zorlayabilir. Sonuç alınsa da alınmasa da bu yolu denemekte mahzur yok. Beri yandan, muhalefete başka görevler de düşüyor.
Bir ekonomik krizin içindeyiz. Bu açık. Ve bu, çok büyük ölçüde hükümet tarafından yaratılmış bir kriz diyebiliriz. Zira hükümetin faizleri düşük seviyede tutma politikası, döviz kurunun daha da yükselmesine, döviz kurunun yükselmesi de enflasyonun yükselmesine neden oluyor. Bunu bağımsız iktisatçıların yorumlarına dayanarak söylüyorum ama bu analizi yapmak için iktisatçı olmaya gerek yok. Her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor.
Hükümetin düşük faiz politikasına anlam vermek zor. Yıllık enflasyon yüzde 20’lerde gezerken (ki bu resmî orandır, günlük hayattaki enflasyonun daha da yüksek olduğu malum) Merkez Bankası’nın politika faizini yüzde 15’lere çekmesi, ekonomik düzeni zorlayan, daha doğrusu bozan bir tablo yaratıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bunun üstüne bir de “Faizi savunanla beraber olamam, olmam” demesiyle döviz kuru 23 Kasım Salı günü rekor seviyeleri test etti. Çünkü faizlerin daha da düşürüleceği anlamı çıkıyordu bu açıklamadan. Çok açık ki kurun bu kadar yükselmesi, enflasyonu da yükseltecek ve çok büyük ihtimalle yaşadığımız şu günleri bile arayacağız.
Peki, hükümet niye böyle bir yol izliyor? Kimi yorumlara göre inşaat sektörü durmuş vaziyette ve konut faizlerinin düşmesiyle belki de sektör canlanabilir. Ancak içinde bulunduğumuz hayat pahalılığı böylesi bir canlanmayı nasıl yaratacağı sorusu yanıtsız. Kimi yorumlara göre de, kurun yükselmesi Dolar ve Euro ile satış yapan ihracatçıların işine yarayacak, böylece ülkeye daha fazla döviz girecek ve böylece kur düşecek. Bu görüşe de itiraz ediliyor ve deniyor ki ihracatçılar üretim yapmak için zaten yurtdışından mal ithal ediyorlar ve kur yükseldikçe ihracatçıların maliyeti yükseliyor, dolayısıyla başladığımız yere dönüyoruz.
Bir görüşe göre de, hükümet kurlardaki yükselişin önünü bilerek kesmiyor, böylece Türkiye ucuz işçi cenneti olacak. Bilemiyoruz böyle bir plan var mı ama varsa bu, bir ülkedeki iktidarın kendi toplumunu yoksullaştırmak üzere politika ürettiği anlamına gelir ki, insanın gerçekten nutku tutuluyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan mevcut kriz karşısında bir de şunları söyledi: “Kurdaki yükselişe bağlı fiyat artışı yatırım, üretim ve istihdamı doğrudan etkilemez. Kurdaki rekabet gücü yatırım, üretim ve istihdamda artışa yol açar. Ülkemizi bunca tuzaktan, badireden nasıl çıkardıysak Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle bu ekonomik Kurtuluş Savaşı’ndan da zaferle çıkartacağız.”
Gerçekten ilginç bir dönem yaşıyoruz. Eskiden böyle krizlerde ekonomi yönetimi hiç olmazsa “Önlem alıyoruz” gibisinden açıklamalar yaparlardı. Artık bu bile yapılmıyor ve dar gelirlileri, çalışanları, işçileri daha da yoksullaştıran bu politikada ısrar edileceği anlaşılıyor. Ne söylenebilir, gerçekten bilemiyorum.
Yaşanan kriz muhalefet partilerini de harekete geçirdi. CHP ve İYİ Parti zaten bir süredir dile getirdikleri erken seçim çağrılarını daha da ısrarlı biçimde gündeme getirmeye başladılar. Bu çağrılar karşısında Erdoğan şöyle konuştu: “Hâlâ erken seçim, erken seçim... Ya, olmayacak erken seçim. 15-20 ayda seçim yapmak ilkel kabilelerin işidir.”
Bu da ilginç bir açıklama, zira hatırlanacaktır, Türkiye, MHP lideri Bahçeli’nin önerisi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararıyla 2019’da yapılması gereken seçimi 2018’e çekmişti, yani erken seçim bizzat AKP-MHP kararıyla yapılmıştı. O vakit kabile devleti olmayan Türkiye şimdi niye kabile devleti olsun?
Erken seçim çağrılarının hükümet tarafından kabul görmeyeceği açık. Böylesi bir krizin ortasında hükümetin seçim kararı alması düşük bir ihtimal. Muhalefet mitinglerle hükümeti buna zorlayabilir mi, zorlayabilir. Sonuç alınsa da alınmasa da bu yolu denemekte mahzur yok.
Beri yandan, muhalefete başka görevler de düşüyor. Krizin var olan yoksulluğu daha da derinleştireceği açık. Bu ortamda ihtiyaç sahipleri için yardımlaşma ağları düzenlemek hayati bir faaliyet olacaktır. Bu konuda zaten belli çalışmalar yürütülüyor. Sivil toplum alanında çalışmalar yapan Derin Yoksulluk Ağı, önemli bir örnek. Hem kamu kaynaklarının da bu alanda kullanılması için iktidarın zorlanması, hem de muhalefetin elindeki belediyelerle böylesi çalışmalar geliştirmesi elzem olacak. Manzara hiç parlak değil zira.