Ermenistan’daki İnsan Hakları Ezidi Merkezi’nin kurucularından, hak savunucusu Sashik Sultanyan bir yıla aşkındır baskı altında. Ezidilerin hak ihlallerini dile getiren Sultanyan, ülkede ‘ulusal, ırksal ve dinî düşmanlığı kışkırtmak’la suçlanıyor. Ezidi hak savunucusu, eski iktidarı desteklemek ve son yıllarda sivil toplumu hedef göstermekle bilinen isimler tarafından iftira ve şikâyete maruz bırakıldıktan sonra, Ermenistan Ulusal Güvenlik Servisi tarafından başlatılan baskı ve davayla karşı karşıya kaldı.
Ermenistan’daki İnsan Hakları Ezidi Merkezi’nin kurucularından, hak savunucusu Sashik Sultanyan bir yıla aşkındır baskı altında. Ezidilerin hak ihlallerini dile getiren Sultanyan, ülkede ‘ulusal, ırksal ve dinî düşmanlığı kışkırtmak’la suçlanıyor. Ezidi hak savunucusu, eski iktidarı desteklemek ve son yıllarda sivil toplumu hedef göstermekle bilinen isimler tarafından iftira ve şikâyete maruz bırakıldıktan sonra, Ermenistan Ulusal Güvenlik Servisi tarafından başlatılan baskı ve davayla karşı karşıya kaldı.
‘Ulusal, ırksal veya dinî düşmanlığı kışkırtmak’ suçu iddiasıyla yargılanan Sultanyan, yaşadığı süreci Agos’a anlattı.
Kendinizi tanıtır mısınız?
Ulusal azınlıkların hak savunuculuğuyla ilgileniyorum. İnsan Hakları Ezidi Merkezi (İHYM) olarak alanda uluslararası standartların korunmasına yönelik çalışıyoruz. Belki bu yüzden de bizi anlamıyorlar ve birazdan anlatacağım süreci yaşıyoruz. Zira imzalanmış uluslararası sözleşmelerin uygulanması hakkında çok az konuşuluyor.
İHYM’nin birkaç stratejik yönü var. Birincisi, kadın ve kız çocuklarının hak savunuculuğu. Özellikle erken evlilikler ve bundan kaynaklı eğitim alamamış kız çocuklarının haklarını savunmak. İkincisi medya. Merkezimiz Ermenistan’da şu an faaliyet gösteren tek dijital Ezidi medyanın kurucusu. Bunun amacı da Ezidi azınlığına uluslararası hakkı tanıştırmak ve bu konuda farkındalığı arttırmak, medya yoluyla erken evlilik gibi zararlı geleneklere son vermek ve hak ihlallerini duyurmak, Ermeni halkına kültür aracılığıyla Ezidi halkını anlatmak.
Yıllardır insan hakları alanında çalışıyorsunuz. Hak alanında çalışanları endişelendiren bu süreç neyden kaynaklanıyor? Uğradığınız baskıyı anlatır mısınız?
Baskının başlangıcı, geçen yıl Ermenistan’da Ezidi haklarıyla ilgili verdiğim bir röportaja dayanıyor. Çok açık konuşup durumu anlattım. Whatsapp uygulaması üzerinden yaptığımız konuşmanın Facebook’tan canlı yayınlandığını sonradan öğrendim. İlk gördüğümde “Ne olacak ki?” diyordum ama sonuna kadar dinlediğimde çok açık konuştuğumu ve beni anlamayacaklarını düşünüp kaldırılmasını rica ettim. Bu röportaj daha radikal düşüncelere sahip ve bizim kurumumuzla ilgili derdi olan bazı Ezidilerin hoşuna gitmedi. Bazı Ezidi televizyon kanallarında eleştirilmeye başladım.
Neydi bu eleştirilerin sebebi? Röportajınızda bunlara yol açan ne olmuştu?
Sadece hak mekanizmalarından değil, örneğin Ezidi din adamlarından, tapınak varsa da iyi işlemediğinden bahsetmiştim. Bu sorunlardan dolayı bazı Ezidileri de eleştirdim. Eleştirilerin hedefi haline gelince biz de karşı bir video yayınlayıp, röportajda bahsedilen sorunların kanıtlarını, belgelerini açıklıyoruz. Bu yayınlandıktan sonra Narek Malyan, Facebook sayfasında bana ‘Sorosçu’ diyerek, daha önce Açık Toplum Vakfı’ndan aldığımız bir fonu da göstererek beni bu fonlarla Ezidi ve Ermeniler arasında millî düşmanlık yapakla suçladı. Buna çok ciddi yaklaşmadık. Hedef gösterilmeye devam ediyoruz. Medyadan ölüm tehditleri alıyoruz. Sonra aynı Malyan, Ezidi Boris Murazi’yle birlikte basın açıklaması yapmaya karar veriyor. Millî düşmanlık yapıp iki toplumu kışkırttığımızı dile getirerek Ulusal Güvenlik Servisi’ni (UGS) bizi yargılamaya davet ediyor. Aziz Tamoyan henüz hayattayken bizi hedef alan açıklamalarda bulunuyor. Biz de, başka sivil toplum kuruluşları gibi Açık Toplum Vakfı’na yönelik karalamada bizi kullanıyorlar, hedef alıyorlar diye düşündük. Ermenistan’da savaş başladı, biz de herkes gibi insanî yardım yaptık. Eylül sonunda UGS’den, Önemli Vakalar biriminden beni arayıp ifade vermemi istediler. İfademi verip eve geldim, 10-15 gün sonra avukatımla olayı takip etmeye çalıştık. Dava açtıklarını öğrendik. Dava gerekçelerini sordum ve şüpheliysem bunu bildirmelerini talep ettim. Çok kibar bir cevap alıyorum, “Dava açılmış ama şüpheli değilsiniz” gibi bir cevap. Ben de bu röportajdan davayı açıp başka şeyleri kontrol ettiklerini düşündüm. “Tamam” deyip geçtim. Zaman geçti ve aynı Narek Malyan, başka bir açıklamada bulundu. “Sashik Sultanyan davasında tanık olarak ifade verdim, yakında onu tutuklarlar” diye açıklama yaptı. Her şey çok açık olunca Birleşmiş Milletler Azınlıklar Birimi durumu öğrenmek için Ermenistan Hükümeti’ne başvurdu. Bunun üzerine hükümet, düşmanlık yaptığımı belirten mahkûmiyet kararı gönderdi. O esnada henüz benim statüm belli değil ve ne olarak yargılandığım tarafıma bildirilmemişti. Hakkımda dava açıldığını öğrendim ve ülkede kalmaya karar verdim.
Mayıs ayında evime gittim ve orada dört-beş araba gördüm. Eve girdiğimde içeride birkaç kişi vardı, UGS’nin ‘Önemli Vakalar Birimi’ olarak tanıttılar kendilerini. Arama emrini gösterdiler. Evde ayrımcılıkla ilgili bazı notlar bulup el koydular, defterlerimi, çalışan, çalışmayan telefonlar, bilgisayarlar, hafıza kartları vs. hepsini aldılar. Sonra arabamda da arama yaptılar ve kendi arabamla onları takip etmemi söylediler. Onlardan birinin arabamda beni eşlik etmesi gerektiğini de belirttiler. Görmeliydiniz, insanlar arabama binmeye korkuyordu. On kişilik bir ekip sorguya aldı beni. Telefonumu elimden aldılar ve avukatımı aramama dahi izin vermediler. Gerekçe olarak da telefona el koyduklarını söylediler. Fakat avukatımla iletişime geçmemin tek yolu o. Ofiste arama yapmaya başladıklarında ancak avukatıma ulaşabildim. Arama sonrası artık şüpheli olduğumu söyleyerek beni götürdüler. Kendileri bile bu durumun absürtlüğünün farkındalar, şüpheliye “Şüphelisin, buyurun gelin” demezsin sonuçta. Beni de sırf protokol için UGS Merkez Binası’nda gözaltına alıp ülkeden çıkmayacağıma dair imzamı alıp bıraktılar. Sonrasında iş arkadaşım Muraz’ın da evi ve arabasında arama yaptıklarını öğrendim. Sebebi de savaşta yardım olarak dağıttığımız gıda ile güya belgeler, broşürler dağıtmamızdı. Elbette bir şey bulunamadı.
Bana karşı açılan davada 10 şahit var. Bu insanlar başından beri çalışmalarımızı ‘beğenmeyen’ insanlar. Bana karşı kişisel antipatisi olan insanların ifadeleri alındı. Onlar da seve seve veya korkarak ifade vermiş. Çoğunluğu korktuğu için, çünkü işin içinde Millî Güvenlik Güçleri var. İki hafta önce çağırdılar, sonuçları açıklayacaklar diye. Biz dava düşürülür diye beklerken, iş mahkemeye gönderiliyor. Düşmanlık yapıp yamadığıma mahkeme karar verir artık.