YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Normalleşme mümkün mü, mümkünse nasıl?

Sanıyorum ki konu bu kez bu kadar ak-kara ‘format’ında değil. Öncelikle, Paşinyan’ın tutumu hayli yapıcı görünüyor. Ve Paşinyan, Erdoğan’ın sözleri için “olumlu sinyal” derken, sürecin pirüpak olmayacağını görecek kadar tecrübeli. Peki, bagajlardaki tüm bu yüklerle süreç ilerleyebilir mi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ermenistan’a yönelik mesajları bilhassa Ermenistan hükümetinde yankı bulmuşa benziyor. Erdoğan, Malazgirt’in 950. yıldönümü nedeniyle (vesile ilginç elbette) yaptığı konuşmada “Dağlık Karabağ’daki işgalin sona ermesiyle birlikte bölgemizde kalıcı barış adına yeni bir fırsat penceresi açıldığını, Ermenistan’ın bunu değerlendirmesi halinde bizim de gerekeni yapacağımızı ifade ettik” dedi; Ermenistan Başbakanı Paşinyan bu sözleri “Bölgede barışın tesisi konusunda Türk kamuoyundan bazı net olumlu sinyaller alıyoruz. Bu sinyalleri değerlendireceğiz, olumlu sinyallere olumlu sinyallerle cevap vereceğiz” ifadeleriyle karşıladı. 

Bosna Hersek dönüşü uçakta gazeteciler Erdoğan’a Paşinyan’ın bu sözlerini sorunca, o da uzunca bir yanıt verdi; şu bölümünü not etmek gerek: “Tek taraflı suçlamalar yerine ileri bakan, gerçekçi yaklaşımlar hâkim olmalıdır. Bu yönde ilerlemeye hazır olduğunu beyan eden bir Ermenistan hükümeti ile ilişkilerimizi kademeli olarak normalleştirmek için çalışabiliriz. Artık barış ve istikrarı kalıcı hale getirip ekonomik kalkınma ve bölgesel işbirliği şartlarını sağlamalıyız.”

Ermenistan’daki bazı analistler, Erdoğan’ın “tek taraflı suçlamalar” vurgusuna dikkat çekerek konunun belli ki Ermeni Soykırımı’na geleceğini ve böyle bir durumda da normalleşme beklentisini mantıken düşük tutmak gerektiğini söylüyorlar. 

Ancak sanıyorum ki konu bu kez bu kadar ak-kara ‘format’ında değil. Öncelikle, Paşinyan’ın tutumu hayli yapıcı görünüyor. Ve Paşinyan, Erdoğan’ın sözleri için “olumlu sinyal” derken, sürecin pirüpak olmayacağını görecek kadar tecrübeli. Peki, bagajlardaki tüm bu yüklerle süreç ilerleyebilir mi?

Böylesi konularda hayli temkinli olmak âdettendir ve gereklidir. Ancak mevcut tablo, Erdoğan hükümetinin sanki meseleye daha çok ‘ekonomik fırsatlar’ penceresinden baktığına işaret ediyor. Zira Erdoğan gerek İkinci Karabağ Savaşı sonrasında, gerekse yukarıda değindiğim, uçakta yaptığı açıklamalarda, bölgesel ve ekonomik “işbirliği”ne dikkat çekti. Mesela şöyle dedi: “9 Kasım 2020 tarihli üçlü deklarasyonda mutabık kalındığı üzere, tüm bölgenin birbirine bağlanması suretiyle, Güney Kafkasya’yı dönüştürecek yeni fırsatlar doğacaktır. Bu tarihî fırsatı iyi kullanmak isteyen tüm taraflarla çalışmaya hazırız.”

Şunu zaten görüyoruz: Erdoğan hükümeti gerek Libya, gerek Suriye, gerek Kafkasya ve gerek Afganistan’da fırsat kollama peşinde. Orduyu kullanarak önce buralara girme, sonra da yeni ‘işbirliği’ imkânları yaratarak bölgesinde genişleme peşinde. Dolayısıyla olup bitenlere daha çok bir tüccar mantığıyla ‘kazan-kazan’ çerçevesinde baktığını söyleyebiliriz. Burada elbette Türkiye’nin Rusya’yla güç yarışına girdiğini de söylemek mümkün. Bilhassa Kafkasya, Afganistan, Suriye ve Libya’da. Kafkasya’da Rusya’dan rol çalmak Erdoğan’ı mutlu edecektir. 

Durum böyle olunca, Erdoğan bu kez, daha esnek demeyelim de, “işimize bakalım”cı bir tutum içinde. Türkiye, Rusya, Azerbaycan, İran, Ermenistan ve Gürcistan’dan oluşacak bir altılı mekanizmaya sık sık vurgu yapması da belli ki bununla bağlantılı. En önemlisi, İkinci Karabağ Savaşı sonrasında varılan anlaşmada yer alan ‘ulaşım koridorları’ maddesi de belli ki Türkiye’deki işadamlarına yeni ‘imkânlar’ sunacak. 

Paşinyan ise zor günler geçirmekle birlikte, ağır bir mağlubiyetten sonra bile seçimlerden galip ayrılmayı bildi. Bunda hiç şüphesiz, Ermenistan seçmeninin eski oligarklardan tamamen yüz çevirmesinin ve siyasette yeni bir figür çıkmamasının da payı var. Yani eli, kamuoyundaki muhalefete bakılınca zayıf, ancak seçmen gücüne bakılınca çok da zayıf değil. Dolayısıyla, sınırın açılması ve Ermenistan’ın biraz da olsa refaha ulaşması için Paşinyan da atım atabilir. 

Burada kritik soru, herhâlde, Türkiye’nin olur da bir süreç başlarsa masaya ne tür ön koşullar koyacağı. Daha doğrusu, Ermenistan’a mağlup ülke muamelesi edip etmeyeceği, geçmişten kaynaklanan meselelerde ne tür bir tutum takınacağı. Daha da açık konuşacak olursak, Ermenistan’ın gururunu zedeleyecek çıkışlar yapıp yapmayacağı. 

Bekleyip göreceğiz. Ama sınırların açılması gibi bir gündemimiz varsa, bunu makul bir süreç içinde ileri taşımak için çaba göstermek hepimizin görevi olmalı.