“Böyle bir katliam ya ırkçılık saikiyle işlenmiştir ya da sıradan, adli bir vakadır” demek doğru değildir. Irkçılığın yapısal olarak yerleşik olduğu yerde ‘sıradan anlaşmazlıklar’ hemen onunla eklemlenir, iç içe geçer. Irkçı husumet ile ‘tekil mevzular’ arasında sanıldığı kadar bir açıklık yoktur.
Konya’da Kürt bir aile katliama uğradı. Dedeoğlu ailesinden yedi kişi toplu olarak katledildi. Bunun ırkçı bir saldırı olduğunu söyleyenlere karşı, bir kesim, “sıradan bir anlaşmazlık ve ondan doğan husumet”, “tekil bir mevzu” olduğunu ileri sürdü ve ırkçılık saikini ortaya atanları kışkırtıcılık yapmakla suçladılar. Bu yazıda konunun başka bir veçhesi üzerinde durmak istesem de, şunu da temel bir veri olarak tespit etmek gerekir ki, ülke çapında Kürtlere –veya başka örneklerde Suriyelilere, göçmenlere, Hıristiyanlara vs.– yönelik saldırılar tekil olamayacak kadar fazla sayıda. Farklı farklı mahallerde, belirli aralıklarla tekrarlanan benzer vakaların varlığı, tekil değil sistematik bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. (İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Vakfı gibi kurumlardan veya barolardan vaka takibi yapılabilir.)
Konya’da yaşanan olayda, üyeleri katledilen ailenin geçmişten beri ırkçı tacizlere uğradığı söyleniyor. Vakanın ayrıntıları nasıl olursa olsun, bu gibi vakalarda kritik husus, ırkçılık ve ‘sıradan anlaşmazlık’ denen durumların birbirinden tamamen ayrı iki şey olduğunu düşünmemektir. Yani, “Böyle bir katliam ya ırkçılık saikiyle işlenmiştir ya da sıradan, adli bir vakadır” demek doğru değildir. Irkçılığın yapısal olarak yerleşik olduğu yerde ‘sıradan anlaşmazlıklar’ hemen onunla eklemlenir, iç içe geçer. Irkçı husumet ile ‘tekil mevzular’ arasında sanıldığı kadar bir açıklık yoktur. Kişiler veya aile gibi görece küçük gruplar arasında ‘tekil sorunlar’ın, ‘sıradan anlaşmazlıklar’ın yarattığı öfke, ırkçılığın açtığı kanaldan hiyerarşinin altındakine doğru akar. Toplumsal hiyerarşide avantajlı konumda bulunan taraf, o avantajı tarafı bulunduğu anlaşmazlığa yansıtmak için konuyu o kanala sokması gerektiğini öğrenmiştir. Başka bir deyişle, anlaşmazlığın çıkış noktası gerçekten de ırkla, o veya bu kimlikle ilgili olmayabilir. Komşunun tavuğu komşunun bahçesine girmiştir, “oğlan kıza yan bakmıştır”, tarlanın sınırı kaymıştır vs. Fakat, eğer anlaşmazlığın tarafları arasında toplumsal bir hiyerarşi varsa, kısa sürede “pis …, bunlar zaten hep böyle” ifadeleri çatışmaya/anlaşmazlığa dâhil olur.
Gerek bu topraklardan, gerek başka ülkelerden çok örnek verilebilir. Belki hatırlayanlarınız vardır, bir süre önce Amerika’da yaşanan bir olay sosyal medyada bayağı konuşulmuştu. Siyah bir erkek, köpeğini parkta tasmasız olarak gezdiren beyaz bir kadını uyarınca ikisi arasında münakaşa çıkmış, mevzu uzayınca adam yaşananları videoya kaydetmeye başlamış. Kadın bir yerde “Polis çağırır, siyah bir adamın bana saldırdığını söylerim” diyor, adamın ona yönelik fiziksel bir müdahalesi yokken. İşte bunu o kadına söyleten, o toplumdaki sistematik ırkçılıktır. Yoksa, anlaşmazlığın çıkış noktası olan köpek gezdirmenin ırkla doğrudan bir ilgisi yoktur. Bu anekdot, “iki kişi arasındaki tekil bir mevzu” olarak geçiştirilemez. Konya’da yaşanan olayda da, anlaşmazlığın çıkış noktası ne olursa olsun, ikinci adımda konu hemen “Kürtleri burada yaşatmayacağız”a gelmiştir.
Genelde şöyle yanlış bir kanaat var: Bir sözün veya eylemin ırkçı olabilmesi için o sözün üreten ile muhatabı arasında başkaca herhangi bir anlaşmazlık veya sorun olmamalıdır; varsa, o söylenen veya yapılan ırkçılık olarak nitelenemez, çünkü başka bir saikle söylenmiş veya yapılmıştır. Bu doğru değildir. Aranızda örneğin mal-mülk anlaşmazlığı olan birilerine karşı da ırkçılık yapabilirsiniz. Birincisi, ikincisine engel değildir.
Velhasıl, ırkçılık bir yapı, hazır bir şablon yaratır ve toplum düzeni içinde yaşayan herkes o şablon içinde düşünür, eylemde bulunur ve strateji kurar. ‘Tekil mevzular’ da kaçınılmaz olarak o yapı içinde vuku bulur. Dolayısıyla, toplumsal hiyerarşinin altı ile üstü arasındaki ilişkilerde ‘tekil mevzu’ diye bir şey yoktur.