Olup biten, ‘aldanma’ fiiliyle açıklanabilir mi, hiç emin değilim. Cemaat’in önünün açılması bir politika sonucuydu ve gün gelip böylesi bir savaşın patlak vereceği, belli ki hiç hesaplanmamıştı.
15 Temmuz 2016 darbe girişiminin yıldönümü. Girişimin Gülen Cemaati’ne yakın askerlerle yapılmak istendiği, artık genel olarak kabul ediliyor. Her türlü darbeye karşı olmanın gereği, bu darbe girişiminin de sonuçsuz kalmasının hayırlı olduğunu söyleyelim öncelikle.
Ancak bu girişime giden yolun gereğince tetkik edildiğini ne yazık ki söyleyemiyoruz. Gülen Cemaati’nin devlet içinde örgütlenmesi kabaca 1980’lerin ortalarına kadar uzanır. O vakitler böyle bir yapılanmanın devlete sızdığı yönünde çok sayıda haber ve analiz yayımlanmaktaydı. Bu haber ve analizler, bilhassa sağ ve muhafazakâr siyasetçiler tarafından “Dinî bir cemaatin devlet içinde yer almasında ne mahsur olabilir ki” yönündeki argümanlarla karşılanıyordu. DYP ve sonrasında DSP-ANAP-MHP iktidarlarında da Gülen Cemaati’nin örgütlenmesi bütün hızıyla sürdü. Cemaat’e bağlı okulların özellikle Orta Asya ve Balkanlar'daki faaliyetleri, siyasetin neredeyse tüm kanatları tarafından övgüyle karşılanıyordu. Hatta dönemin başbakanı Ecevit de Gülen Cemaati’nden hayırhah bir ifadeyle bahsediyordu.
Ancak Gülen Cemaati’nin, ordudaki asıl örgütlenmesini AKP iktidarı zamanında yaptığını söylemek gerekir. AKP, kendisine karşı bir pozisyon alan geleneksel orduya ve yargıya karşı bir denge unsuru olacağı hesabıyla, Gülen Cemaati’ni desteklemiş, onun önünü açmıştı. AKP ile Cemaat arasında krizin patlak vermesinden sonra Erdoğan’ın “Ne istedilerse verdik” sözü, o mantığa işaret eder.
Şunu da elbette hatırlamak gerekir ki, bu ‘ön açma’ döneminde muhalefetten gelen eleştiriler de AKP yöneticileri tarafından sert bir biçimde yanıtlanmakta, Cemaat bir tür koruma altına alınmakta, eleştiriler ‘darbecilik’ olarak yorumlanmaktaydı.
Açıkçası, 2010’daki referandumla HSYK yapısının değiştirilmesi de Cemaat’e yargı içinde alan açma amacını taşımaktaydı. Sonrasını biliyoruz. AKP ile Cemaat arasında büyük bir kriz patlak verdi ve iş darbe girişimine kadar gitti.
Darbe girişiminin püskürtülmesinden sonra yaşananlar, ne yazık ki demokrasi yönünde bir adım olmadı. OHAL rejimi altında çok sayıda insan hakkı ihlali oldu, Kürt meselesinde 90’ları aratmayacak şekilde baskıcı bir tutum benimsendi, Erdoğan MHP ve geleneksel devlet aktörleriyle bir koalisyon kurdu. Bu koalisyon Türkçü ve İslamcı politikaların dozunu her gün artırdı. Sonuç olarak AKP ve Erdoğan, milliyetçi ve baskıcı bir politikayla iktidarını sürdürme yoluna gitti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 14 Temmuz Çarşamba günü AKP Meclis Grubu’nda yaptığı konuşmada darbe girişiminin yıldönümü vesilesiyle, Gülen Cemaati’yle kurduğu ilişkiye de değindi. Şunları söyledi:
“Örgütün ülkemizde ve dünyanın pek çok yerinde hain emellerini yerine getirmek için fırsat kollayan mensupları olduğu açıktır. FETÖ’nün son mensubu etkisiz hâle getirilene kadar takip edeceğiz. Din kisvesi altında milleti sömürenlere izin vermeyeceğiz. Bizim kutsallarımıza saldıranlara izin vermeyeceğiz. Dinimizi yıllardır bunlar sömürdüler. Evet, açık söylüyorum, aldandık. Şimdi toparlandık. 2010’dan sonra bu süreci farklı bir atmosferde götürüyoruz.”
Olup biten, ‘aldanma’ fiiliyle açıklanabilir mi, hiç emin değilim. Cemaat’in önünün açılması bir politika sonucuydu ve gün gelip böylesi bir savaşın patlak vereceği, belli ki hiç hesaplanmamıştı.
Buradan, gündemdeki bir başka konuya geçmek isterim. Hakkında başlatılan soruşturma nedeniyle yurtdışına çıkan organize suç örgütü lideri Sedat Peker Twitter’daki son paylaşımlarında, 15 Temmuz 2016 sonrasında AKP İstanbul İl Örgütü’ne çok sayıda kayıtsız silah teslim edildiğini öne sürdü. Peker silahlar için “Ak Parti İstanbul Gençlik Kolları Başkanı Taha Ayhan’ın yardımcısı olan Osman Tomakin’e teslim edildi” dedi.
15 Temmuz sonrasında sivil halkın iktidar tarafından silahlandırıldığı yönünde zaten çok sayıda haber yayımlanmaktaydı. Peker’in bu iddiaları ise gün ve saat gibi ayrıntılar da içeriyor.
Ne yazık ki, bu iddialar gereğince soruşturulmuyor. HDP bu silahların akıbetinin soruşturulması maksadıyla bir Meclis araştırması açılmasını istedi ancak önerge AKP ve MHP oylarıyla reddedildi.
Bu konunun açıklığa kavuşturulması şart. Ve elbette, muhalefetin bu işin peşini bırakmaması da şart – bir saatli bombanın üstünde oturmak istemiyorsak tabii.