Bu konu gerçekten de hayli şüphe uyandırıcı. Cumhurbaşkanlığı makamı artık tarafsız bir makam olmadığına ve Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir partinin genel başkanlığı görevini sürdürdüğüne göre, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın bu verilere sahip olmak istemesinin nedenini, vatandaşlar olarak sormak durumundayız.
Yine fırtına gibi bir hafta. Gazetemizin bir önceki sayısının çıkmasından bu yana, kişisel ve toplumsal hak ve özgürlükler açısından yine hayli sıkıntılı günler geçirdik. HDP İzmir İl Örgütü’ne yönelik silahlı saldırı, hiç kuşku yok, iktidar ve ortaklarının HDP’ye yönelik suçlayıcı ve karalayıcı kampanyasının bir sonucu. Bu kampanya neticesinde gencecik bir insan, Deniz Poyraz hayatını kaybetti. Fail, ifadesinde o gün orada kimi bulursa vuracağını söylemiş. MHP, olayın ardından, aynı karalama kampanyasına devam ediyor. Israrla ve inatla oluşturulan bu nefret söyleminin can alıcı noktalara varacağını defalarca söyledik, defalarca yazdık. Kaybedilen bu canın hesabını kimden sormalı şimdi?
Sedat Peker bulunduğu ülkede yaşadığı sorunlar nedeniyle video yayınlamaya bir süre ara vereceğini açıkladı. Ancak önceki videolarda dile getirdiği iddialar gündemdeki yerini koruyor. Koruyor dediysem, savcılar harekete geçmiş değil. Bağımsız gazeteciler ellerinden geleni yapmaya, her yere yayılan bu karanlık ilişkileri ilmek ilmek çözmeye çalışıyor. Bu ilişkiler içindeki en önemli isimlerden Sezgin Baran Korkmaz, birkaç gün önce Avusturya’da gözaltına alındı. ABD, başlattığı kara para aklama davasıyla ilgili olarak Korkmaz’ın iadesini istiyor. Eğer böyle olursa, Sezgin Baran Korkmaz ABD’de 200 yılı aşkın ceza talebiyle yargılanacak. Korkmaz ise Türkiye’ye iade edilmek ve burada yargılanmak istiyor. Acaba neden? Son kararı Avusturya makamları verecek. Bu arada Korkmaz hakkındaki malvarlığını dondurma ve yurtdışı çıkış yasaklarının hangi mekanizmalar sonucunda kaldırıldığı, bu arada Korkmaz'ın nasıl yurtdışına çıktığı hala yanıtlanmayı bekleyen bir soru olarak duruyor.
Bu yoğun gündem içinde büyük önem taşıyan bir başka gelişme de, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), İletişim Başkanlığı’nın ‘bilgi toplama’ yetkisinin iptalini isteyen CHP’nin talebini reddetmesiydi.
CHP, 23 Temmuz 2018 tarihli 14 Numaralı İletişim Başkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 17. maddesinde yer alan ve başkanlığın tüm kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişilerden “gerekli gördüğü bilgileri isteme” yetkisinin iptali istemiyle dava açmıştı.
Başvuruyu inceleyen Yüksek Mahkeme, bu yetkinin Anayasa’ya aykırı olmadığına hükmederek, açılan iptal davasının dayanaksız olduğuna, üyelerinin çoğunluğuyla karar verdi.
Söz konusu kararnamede, İletişim Başkanlığı’nın görevleriyle ilgili gerekli gördüğü bilgileri tüm kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerden doğrudan istemeye yetkili olduğu belirtiliyor. Daha da ilginç olanı, AYM Başkanı Zühtü Arslan bu karara muhalefet ediyor. Prof. Arslan, madde bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Başkanlığa “en hassas bilgileri bile isteme yetkisinin verildiğinin anlaşıldığını” savunuyor. (Bkz: Sedat Ergin’in 22 Haziran’da Hürriyet’te yayımlanan yazısı)
CHP Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel, AYM’nin kararını onaylamasını eleştirdi. Adıgüzel, “83 milyonun verilerinin iktidarın propaganda misyonunu üstlenmiş İletişim Başkanlığı’nın hizmetine hem de AYM eliyle sunulması kabul edilemez” dedi.
Bu konu gerçekten de hayli şüphe uyandırıcı. Cumhurbaşkanlığı makamı artık tarafsız bir makam olmadığına ve Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir partinin genel başkanlığı görevini sürdürdüğüne göre, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın bu verilere sahip olmak istemesinin nedenini, vatandaşlar olarak sormak durumundayız. Neden böyle bir yetkiye ihtiyaç duyuldu? Bu yetkiyle elde edilecek verilere nerelerde kullanılacak?
Hak ve özgürlükler açısından bir diğer kaygı verici gelişme ise, LGBTİ+’ların yani çeşitli cinsel yönelimler taşıyan hak gruplarının Maçka Parkı’nda yapmak istedikleri etkinlik. Bu hafta Onur Haftası. Bütün dünyada, cinsel tercihleri nedeniyle baskıya uğrayanlar bu hafta yürüyüşler yapıyor, hak taleplerini dile getiriyor. Yakın zamana kadar bu yürüyüşler Türkiye’de de yapılıyordu. Ancak iktidar, milliyetçiliğin ve muhafazakârlığın dozunu gitgide yükseltirken bu yürüyüşler de yapılamaz oldu.
Bu ortamda önce Heybeliada’da düzenlenmek istenen ancak çıkarılan zorluklar nedeniyle Maçka Parkı’na taşınan vegan piknik etkinliğine polis sert biçimde müdahale etti. Müdahale sırasında bir kişinin kolu kırıldı, gözaltına alınan bir kişi de daha sonra serbest bırakıldı. Bir pikniğe bile tahammül edemeyen bir devlet var, velhasıl.
Bu hafta da ne yazık ki iç açıcı gelişmelerden bahsedemedik. Belki tek olumlu gelişme, Ermenistan’da seçimlerin kazasız belasız yapılması ve göründüğü kadarıyla toplumun iradesinin sandığa yansıması. Ancak orada da Paşinyan hükümetini zor bir süreç bekliyor.