Tarih neden bu kadar tehlikeli? İktidar sahipleri geçmişte olanları neden inkâr eder?
ABD’de siyasi sistem, malum, iki parti üzerine kurulu: Demokrat Parti ve kendine ‘Cumhuriyetçi Parti’ diyen Antidemokratik Parti. Donald Trump’ın yenilmesi ve Joe Biden’ın başkan seçilmesiyle hafifçe –ama açık bir biçimde– sola kayan ülke, ırkçılık, polis şiddeti, Covid-19 pandemisi, altyapı yetersizlikleri ve göç krizi gibi ciddi meselelerine eğilme konusunda istekli. Cumhuriyetçiler, uyguladıkları politikalara (zenginlere vergi indirimi, sosyal devlet karşıtlığı, yalan makinesi Trump’a biat) toplumun rağbet etmediğinin, dolayısıyla gelecekteki seçimleri kazanabilmek için, özellikle de Afrikalı Amerikalılar, Asyalılar, Hispanikler gibi azınlıklar arasında oy verebilenlerin sayısını sınırlamak zorunda olduklarının farkına vardılar. Antidemokratik Parti, çoğunluğu elinde tuttuğu eyalet yasama meclislerinde, sıradan insanların oy vermesini zorlaştıracak yasalar çıkarmak için uğraşıyor. Bu arada, özel sektöre, şahıslara ve şirketlere ait paranın seçimleri etkileme gücüne ket vuracak her türlü çabaya karşı da mücadele etmeye devam ediyor.
Fakat Sağ, demokrasiye saldırırken, bir düşman daha edindi: Tarihin kendisi. Kongre’de Cumhuriyetçiler, Başkan Biden’ın seçimleri meşru bir şekilde kazandığının onanmasını engellemek için Trump destekçilerinin 6 Ocak’ta çıkardığı olayları soruşturmak üzere bir komisyon kurulmasına itiraz ediyorlar. Böyle bir araştırmanın, Trump’ın oradaki güruhu nasıl tahrik ettiğini ve Cumhuriyetçi kongre üyelerinin isyancılara verdiği desteği ortaya çıkaracağından korkan parti liderleri, o günkü olayların derinlemesine incelenmesini engellemeye çalışıyorlar. Demokrasi karşıtları, dünyanın başka yerlerindeki, halk iradesine karşı koyan benzerleri gibi, hakikatten korkuyorlar.
Cumhuriyetçilerin yönetimindeki Teksas Eyaleti’nde, Temsilciler Meclisi, “vatansever eğitimi teşvik edecek” bir komisyon kurulması yönündeki yasa tasarısını kabul etti. 1830’larda, Teksas’ın bağımsızlığını kazanması ve ardından ABD’yle birleşmesi sonucunu doğuran, Meksika’ya karşı ayaklanmayı köle sahipleri örgütlemişti. Cumhuriyetçiler, müfredatta buna yer verilmesine karşı çıkıyor. Meksika, ‘Amerikalılar’ın bağımsızlıklarını ilan etmesinden (1836) yedi yıl önce, 1829’da köleliği kaldırmıştı ancak Beyaz Teksaslılar, bağımsızlığın hemen ardından, Siyahları yeniden köleleştirdi. Birçok kovboy filminde karşımıza kahraman olarak çıkan Teksas Korucularının (Texas Rangers), Afrikalı Amerikalıları hedef alan linçlere katıldığı ortaya konmuş durumda; Dallas Havaalanı’ndaki ünlü korucu heykeli kaldırıldı. Neyse ki, bu mücadelede iki taraf var: İnkârcılar ve hakikati arayanlar.
Cumhuriyetçiler ve diğer muhafazakârlar, New York Times Dergisi’nin bir girişimi olan ve Amerika’nın sömürgelerine ilk kölelerin götürüldüğü yılın adıyla anılan 1619 Projesi’ni propaganda olmakla suçladı. Projenin gerçekten de radikal bir amacı var. Başlangıç yazısında şu ifadeler yer alıyor: “Projenin hedefi, 1619’u ülkemizin doğuş yılı olarak kabul etmenin ne anlama geleceği üzerine düşünerek, Amerikan tarihini yeni bir çerçeveye oturtmaktır. Bunu yapabilmek için, köleliğin sonuçlarını ve siyah Amerikalıların katkılarını, ülke olarak, kendimize kim olduğumuz konusunda anlattığımız hikâyenin tam merkezine yerleştirmek gerekmektedir.” Projenin ödüllü yaratıcısı Nikole Hannah-Jones, ‘Özgür Dünya’nın lideri’nin gizli geçmişi konusunda bu yeni yaklaşımı öne çıkarıp savunduğu için, North California Üniversitesi’nde kadro alamadı. Geçmişle ilgili muharebe ülkenin her yerinde, Teksas’ta, Kuzey Carolina’da, Lousiana’da, New Hempshire’da, Tennessee’de, Idaho’da ve Cumhuriyetçilerin hâkim olduğu diğer eyaletlerde şiddetli bir şekilde devam ediyor. Fakat bu mesele ABD’yle sınırlı değil.
Türkiye Devleti’nin Ermeni Soykırımı’nı tanımaması; İsrail’in Filistinli mültecilerin kökenlerine dair mitleri; Hinduların Müslümanları şeytanlaştırmak amacıyla Hindistan tarihini kendi milliyetçi perspektifleriyle yeniden yazması; Japonya’nın Japon İmparatorluğu’nun Kore’de, Çin’de ve Asya’nın başka yerlerinde işlediği savaş suçlarını kabul etmemesi – bunların hepsi, ‘tarihe sırtını dönme’ örnekleri. Geçmişi bilmek, öyle anlaşılıyor ki, dar, narsistik milliyetçilikten beslenen muktedirlere iyi gelmiyor. Bir başka deyişle, tarih huzur bozan, yıkıcı bir bilim. İnsanların ülkelerine dair, sorgulamadıkları varsayımlarının altını oyuyor. ‘Sağduyu’ olarak kabul edilen şeylerin düşmanı. Demokrasi karşıtları, dünyanın her yerinde, geçmişe dair cehaleti ve yaşananların inkârını iktidarda kalmak ve ayrıcalıklarını korumak için silah olarak kullanıyor.
Akla şöyle bir soru gelebilir: Tarihi dert etmeye ne gerek var? Hakikat seni bu kadar rahatsız ediyorsa, onunla neden meşgul olasın ki? Masallar ve mitlerle yaşamak daha güvenli değil mi? İslam ve Hıristiyanlık da dâhil birçok dinî öğretide şu basit cümle var: “Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak.” Bilimin her dalı hakikatin peşindedir. Geçmişi ve geleceği unutanları eleştiren Fransız radikal düşünür Régis Debray, “Gerçek devrimcidir” demişti. Geçmişte olanlara, geçmişin bizi nasıl şekillendirdiğine, bugünü nasıl belirlediğine ve ne gibi gelecek olasılıkları sunduğuna dikkatle gösterilmesi gerekiyor. Tarihten kaçmak mümkün değil. Hakikatin, onu görmezden gelenleri, inkâr edenleri, bastıranları ‘ısırmak’ gibi münasebetsiz bir huyu var. Tarihin ciddiyetle ve korkusuzca araştırılması bizi güçlendirir, evrilen hakikatlerle temasımızın devamını sağlar, bizi demokrasi ve daha özgür bir hayat mücadelesi için gereken ‘aletler’le donatır.
(İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz)