Osman Kavala dahil 16 kişinin yargılandığı Gezi davası, beraat kararından 16 ay sonra tekrar görülmeye başlandı. Beraat kararı İstinaf Mahkemesi tarafından bozulmuştu. Duruşma sonunda Kavala'nın tutuklu kalmasına karar verildi. Mahkeme başkanı kararın oy çokluğuyla alındığını açıkladı. Başkan karara muhalif kalarak Osman Kavala'nın tahliye edilmesi gerektiğini savundu.
16 sanıklı davada duruşma salonu 30 kişilik seçildiği için birçok izleyici, gazeteci ve milletvekili dışında kaldı. İzleyiciler salon içerisinde ayakta bekledi.
Mahkeme heyeti başkanı Gezi Davasının, Çarşı Davasıyla birleştirilmesi hususunun da değerlendirildiğini, fiziki bir bağlantı görülmesi halinde birleştirilebileceğini söyledi. Mahkeme başkanı bozma kararıyla ilgili olarak da “Direnmemiz mümkün değil. Usul hatalarının giderilmesi gerekiyor. Fakat bu yine aynı karara varamayacağımız anlamına gelmiyor” dedi. Ardından sanıklara bozma kararına karşın söz vermeye başladı.
3 yılı aşkın süredir tutuklu olan Osman Kavala savunmasında şunları söyledi:
"Davaların birleştirilmesiyle, Gezi olaylarının hükümeti devirmeye yönelik bir komplo olduğu senaryosu temelinde 3,5 yıl önce başlayan yargı süreci yeni bir aşamaya girecek."
"Daha önce hatırlattığım gibi Gezi İddianamesi senaryosunun telifi FETÖ üyeliğinden yargılanan Emniyet ve Yargı mensuplarına ait. İddianamenin ekinde bulunan 14 ve 15 Haziran 2013 tarihli yazılardan görüleceği gibi, Gezi olaylarının benim baş aktörlerinden olduğum bir komplo olduğu kurgusu Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nda üretilmiş. Adalet dışı gerekçelerle gerçekleştirilen ve adaleti yanıltmak amacıyla kullanılan hukuksuz dinlemeleri yapanlar da aynı ekip. Gezi protestolarının bir komplo olduğu kurgusu iktidarca benimsendiği ve siyaseten kullanıldığı için, bu anlatıya ters düşen beraat kararlarının bozulması benim için şaşırtıcı olmadı."
"Gene bu anlatı gereği, bir komplo olarak Gezi protestolarını planladığım, yönettiğim ve finanse ettiğim algısının canlı tutulması için; aleyhime hiçbir delil olmamasına rağmen, Gezi davasından beraat etmiş olmama rağmen, AİHM’nin tutuklanmamın hak ihlali olduğuna hükmetmesi ve derhal serbest bırakılmamı talep etmesine rağmen, cezaevinde tutulmam gerekli görüldü. Suçlamalar değişiyor, bayrak yarışlarında bayrağın elden ele geçmesi gibi farklı yargıçlar ve mahkemeler yere düşürmeden tutukluluğumu birbirlerine geçiriyorlar."
"AİHM kararının etrafından dolanmak için icat edilmiş olduğu aleni hale gelmiş olan casusluk suçlamasıyla ilgili hiçbir bulgu olmadığını iddianameyi hazırlayan savcı da biliyor, hatta itiraf ediyor. Bir taraftan bu durumu, casusluk faaliyetlerinin çok gizli yürütülmüş olmasıyla açıklıyor. Arthur Miller’ın McCarthy döneminde kaleme aldığı “Cadı Kazanı” adlı oyunda, savcının doğası gereği görülemeyecek bir faaliyet olduğundan cadılık suçlaması için delil ve tanık aranmasına gerek olmadığını söylemesi gibi."
Nazi dönemi benzetmesi
Kavala savunmasına şöyle devam etti:
"Diğer taraftan da, sivil toplum kuruluşlarının casusluk için kullanıldığına dair demokrasi karşıtı bir komplo teorisine başvurarak, sözlük anlamından farklı bir casusluk suçu kavramı geliştiriyor. İddianamedeki casusluk tanımı, yasalarımızdakinden oldukça farklı. Muğlaklığı ve keyfi uygulamalara müsait olması bakımından Almanya’da Nazi döneminde casusluk suçlamaları için kullanılan “Landesverrat”, yani devlete ihanet kavramını hatırlatıyor. O dönem Almanya’sında halkın vicdanına uygun biçimde hareket etmediği için cezalandırılması düşünülen kişinin eylemi yasalardaki suç tanımına girmiyor ise yargıcın görevi en kullanışlı yasayı seçerek o kişiyi cezalandırmaktı. Siyaset yargı sürecinin her aşamasında etkiliydi, halkın vicdanının ne olması gerektiğini belirlemekte, hatalı bulduğu mahkeme kararlarını düzeltmekteydi. Örneğin Nazi rejimini eleştiren rahip Martin Niemöller’in beraat kararı siyaset tarafından sakıncalı bulunduğundan, kendisi savaş bitene kadar toplama kampında tutulmuştu."
"1947 yılında yürütülmüş olan Nazi dönemi yargıç ve savcılarının yargılandığı Adalet Davası’nda “suikastçının hançeri, yargı görevlisinin cübbesi altında gizlenmişti” değerlendirilmesi yapılmıştı."
"AİHM’nin tespit ettiği gibi yetkiyi kötüye kullanarak kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakmak ve bu davranışı devam ettirebilmek için yasaların dışına çıkarak adaleti yanıltmak da, yukarıdaki değerlendirmeyi düşündürmektedir. Mahkemenizin bu eyleme son vereceğini ümit ediyorum."
Duruşmada söz alan Mücella Yapıcı “Ben iki kez beraat etmiş birisiyim. Son beraatım da bozuldu. Bu kararın geri alınmasını istiyorum. Beraat istiyorum” dedi.
Daha sonra söz alan Can Atalay İstinaf Mahkemesi’nin bozma kararına değindi. Atalay kararın hukuki olmadığını söyledi. Serbestlik ilkesinden bahseden Atalay, “Bozma kararı kesindir ama siz buna siz buna uymak zorunda değilsiniz” diye konuştu.
Çiğdem Mater'in avukatı Hürrem Sönmez, " Müvekkilim zaten çekmediği bir filmle ilgili olarak savcının hayalinde yarattığı bir filmden dolayı hükümeti devirmeye teşebbüsten yargılandı ve beraat etti." dedi.
Bozma kararına karşı diyecekleri sorulan Tayfun Kahraman, "Daha önceki savunmamda da belirtildiği üzere, bu dosyada hiçbir şekilde hukuki olarak değerlendirilebilecek bir iddia bulunmamakta." dedi.
Diğer sanıklar ve avukatlar da bozma kararına karşı beyanlarda bulundular.
Sanıkların ve avukatlarının beyanları tamamlandı. Duruşmaya en az yarım saatlik bir karar arası verildi.
Ara sonrası mahkeme Osman Kavala'nın tutukluluğuna devam kararı verdi. Heyete başkanlık eden Sercan Karagöz karara muhalefet şerhi koydu.