Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tablonun farkında olduğu için belki de ‘siyaset’ olarak sadece HDP ve CHP ile uğraşmayı seçmiştir. Yani hem AKP’nin topluma sunabileceği siyasi ve ekonomik bir proje kalmamıştır, hem de siyasi alan boşluk kaldırmadığından bu boşluk iki siyasi partiyi parmağa dolayarak kapatılmaya çalışılmaktadır.
Türkiye’de siyaset, bilhassa 13 kaybın yaşandığı Kuzey Irak operasyonundan bu yana, AKP-MHP ittifakının HDP ve CHP ile uğraşmasından ibaret hâle geldi. Bu durum bahsettiğimiz operasyondan sonra hız kazandı ama şu son bir yıla baktığımızda da gördüğümüz manzara bu.
Neden böyle? Buna verilecek en basit cevap, iktidarın artık siyaset üretemez, topluma herhangi proje vaat edemez hâle gelişi – pek ciddiye alınmayan Ay’a gidiş projelerini saymazsak, ki onda da Türkiye’nin bu işi kendi başına yapacak durumda olmadığı ortaya çıktı.
Önceki aylarda Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ortaya atılan ‘hukuk reformu’, ‘ekonomide reform’ gibi açılımların da sadece sözden ibaret olduğu çok kısa sürede anlaşıldı. Zaten bunların söylendiği anda bile bir inandırıcılığı yoktu. Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Ahmet Altan gibi isimler ve onlarca siyasetçi hiç inandırıcı olmayan, kurmaca gerekçelerle yıllardır hapiste tutulurken, üstelik AİHM kararları da hiçe sayılırken, böylesi bir açılım, ‘hukuk reformu’ nasıl dikkate alınabilirdi ki?
Şimdi artık bunların lafı da edilmiyor. Dolayısıyla ekonomik kriz altında ezilen, kendini ifade edemeyen, hak ve özgürlükleri her geçen gün daha fazla elinden alınan bir toplum ortada dururken ve bu konularda olumlu bir gidişata dair hiçbir iz görülmezken, iktidarın tek işi, öğrencilerle, HDP’li vekillerle ve CHP ile uğraşmak.
Bu da yetmezmiş gibi, tüm sektörler pandemi koşulları nedeniyle uygulamaya konan kapatma nedeniyle kan ağlarken, AKP, sağlık koşullarını hiçe sayarak ‘lebalep’ salonlarda il kongreleri düzenliyor; insanlar can kayıplarını pandeminin gerektirdiği koşullarda, neredeyse tek başlarına toprağa verirken ve acıları katlanırken iktidara yakın kanaat önderleri tıklım tıklım cenazelerde toprağa veriliyor.
Tüm bu tabloya bakıldığında, herhangi bir ülkede, kim olursa olsun iktidardaki partinin ya da liderin zorlanması gerekir. Ancak bunu ölçecek güvenilir bir veri yok elimizde. Bu türden varsayımlara girmeden şunları söylemek mümkün ama: Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tablonun farkında olduğu için belki de ‘siyaset’ olarak sadece HDP ve CHP ile uğraşmayı seçmiştir. Yani hem AKP’nin topluma sunabileceği siyasi ve ekonomik bir proje kalmamıştır, hem de siyasi alan boşluk kaldırmadığından bu boşluk iki siyasi partiyi parmağa dolayarak kapatılmaya çalışılmaktadır.
Bu çerçevede bilhassa HDP ile ilgili yeni adımlar atılacağı görülüyor. Aralarında HDP’li vekillerin de bulunduğu 25 milletvekili hakkında, dokunulmazlıklarının kaldırılması amacıyla 33 fezleke hazırlandı ve bu fezlekeler Meclis’e geldi. Erdoğan, konuyla ilgili bir soru üzerine “Süreç neyse aynen işleyecektir. Meclis komisyonunda müzakere yapar, Genel Kurul’da da eller kalkar” dedi.
Yani milletvekillerinin kâğıt üstünde bile olsa ‘özgür’ iradeleriyle karar vermesi gereken bir oylamada da AKP’li vekiller adına karar vermiş oldu. Muhtemeldir ki MHP de benzer bir yönde, yani söz konusu vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması yönünde oy kullanacak. Geçen sefer bu yönde oy kullanan CHP’nin ise ne yapacağını şimdilik bilemiyoruz. Ancak belli ki Erdoğan CHP’yi sürekli terörle ilişkilendirmeye çalışırken, asli olarak CHP’yi de böyle bir oylamada kıskaca almaya çalışıyor.
Dolayısıyla önümüzdeki günlerde gündem yine HDP olacak, haber kanallarında tek bir HDP’li olmadan sabah akşam HDP tartışılacak. Manzara bu. Ve bir ihtimal, bazı HDP’lilerin dokunulmazlıkları kaldırılabilir ve bu vekiller hapse girebilir. Kürt meselesini daha da içinden çıkılmaz kılacak ve vekillerin kürsü dokunulmazlıklarını kaldıracak bir hamlenin, memleketteki havaya daha da boğucu hâle getireceği açık.
Böyle bir ortamdan tek çıkış yolu ihtimali, CHP ve CHP ile aynı dalga boyundaki muhalefetin, geride kalan çözüm sürecini sürekli karalamak yerine, benzer bir süreci tekrar gündeme getirmeleri ve demokrasi, hak ve özgürlükler çerçevesinde bir açılım getirmeleri olacaktır. Eğer bu olmazsa, 2023 seçimlerine kadar hak ve özgürlükler açısından tablo daha da kararacak gibi görünüyor.