Hrant Dink Cinayeti Davası birdenbire soru işaretleri yaratacak biçimde hızlanırken; hızlanması, daha doğrusu hiç olmaması gereken Osman Kavala davası, olabildiğince yavaşlıyor.
Haftalardır Agos’ta yer veriyoruz, dikkatinizi çekmiş olmalı. Kamu görevlilerinin yargılandığı Hrant Dink Cinayeti Davası birdenbire hızlandı. Bu ilk bakışta adaletin sağlanması açısından olumlu bir gelişme gibi görülebilir ama öyle değil. Tam tersine, Dink ailesinin avukatlarının soruşturmanın genişlemesi yönündeki taleplerinin mahkeme heyeti tarafından kabul edilmemesi sonrasında yaşanıyor bu gelişme. Hatırlayalım, ailenin avukatları cinayet öncesinde Hrant Dink’i hedef hâline getiren kesim ve isimlerin de soruşturmaya dâhil edilmesini talep ediyorlar, Dink’le 2004 yılında İstanbul Valiliği’nde yapılan meşhur görüşmedeki MİT görevlilerinin de sorgulanmasını, en azından tanık olarak ifade vermelerini gerekli görüyorlardı.
Bu yöndeki taleplerin çok büyük kısmı mahkeme heyeti tarafından reddedildi. Ve dosya savcılığa, esas hakkındaki mütalaasını yazması için sevk edildi. Bu, davanın artık kapanmaya yaklaştığı şeklinde yorumlanmalı. Çünkü bu aşamadan sonra artık dava kapsamında yeni bir soruşturma yapılmayacağı anlamı çıkıyor bu gelişmeden.
Bu haftaki (15 Aralık) duruşmada savcılık esas hakkındaki mütalaasını sundu. Büyük oranda iddianame çerçevesinde yazılmış bir mütalaa bu. Bundan sonraki aşama, müdahil avukatların da esas hakkındaki görüşlerini sunmaları. Bunun için teamül olarak avukatlara bir süre verilir. Ancak 15 Aralık’ta yapılan celsede mahkeme heyeti müdahil avukatlara, yani Dink ailesinin avukatlarına esas hakkındaki görüşlerini sunmaları için iki gün süre verdi. Üstelik, avukatlardan Hakan Bakırcıoğlu duruşmada iki ya da iki buçuk ay gibi bir süreye ihtiyaçları olduğunu beyan etmişken.
Avukatların soruşturmanın genişlemesi yönündeki taleplerinin de kabul edilmediği hatırlandığında, açıkça, dosyayı derdest etme yönünde bir tutum olduğu görülüyor. Yani, bırakın iki - iki buçuk ay gibi bir süreyi, iki gün süre vermek, müdahil avukatlara “Sizin diyecekleriniz mahkeme için bir önem taşımıyor” demektir. Bu dava zaten baştan beri bazı kamu görevlileri ve diğer sivil kesimler sürece dâhil edilmediği için eksik yürüyen bir davaydı. Bu gelişmeyle süreç daha da sıkıntılı bir hâl almış oluyor.
Davayla ilgili bir başka büyük soru işareti de, mahkeme heyetinin sürekli olarak değişmesi. Kamu görevlilerinin yargılandığı bu davada mahkeme heyeti tam dört kez değişti. Her gelen heyet dosyaya ne kadar vâkıf oldu bilemiyoruz ama makul bir süre için bile görevde kalamadan başka görevlere atandılar. Bu durum da davanın seyrine dair soru işareti yaratıyor.
Dink ailesinin avukatları, 17 Aralık'taki duruşmada mahkemenin iki gün süre vermesini eleştirerek, bu kadar kısa sürede görüş hazırlanamayacağını belirterek esas hakkındaki görüşlerini sunmadılar. Mahkemeye verdikleri beyanda 14 yıllık davanın kapsamına dikkat çektiler ve savcılığa esas hakkındaki mütalaasını sunması için yaklaşık iki ay süre verildiğini hatırlattılar.
Buna karşılık, hızlanması gereken bir dava zamana yayılıyor. Osman Kavala davasından bahsediyorum. Türlü dayanaksız suçlamalarla ve karalamalarla hapse atılan Kavala, bu hapisliğe gerekçe olarak gösterilen Gezi Davası’ndan beraat etmişti. Ailesi ve dostları onu cezaevi çıkışında karşılamaya gittiğinde, tahliye edildiği başka bir dosya gerekçe gösterilerek, olabilecek en hukuk dışı yöntemle yeniden tutuklandı. Hem Kavala, hem de yakınları için gerçek bir işkencedir bu. Kavala, daha sonra hakkında yaratılan ‘casusluk’ iddiasıyla, yine hiçbir dayanağı olmayan suçlamalarla hapiste kalmaya devam ediyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi daha Gezi Davası sürerken Kavala’nın haksız biçimde tutuklu olduğunu hükme bağlamış, derhal tahliye edilmesi gerektiğini bildirmişti. Hükümet bu kararı tanımayacağını açıkladı. Aradan aylar geçince, bu kez Avrupa Konseyi Türkiye’yi ve Anayasa Mahkemesi’ni uyardı ve AİHM kararlarının dikkate alınmasını istedi. Bu ciddi bir uyarıydı.
Anayasa Mahkemesi bu hafta başında toplanarak dosyayı ele aldı. Ama aslında ele almadı. Çünkü dosya bu sefer de Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’na sevk edildi. Bakalım Genel Kurul bu konuda nasıl bir tutum izleyecek... Burada da gördüğünüz gibi, hızlanması gereken, daha doğrusu hiç olmaması gereken bir dava olabildiğince zamana yayılıyor, yavaşlatılıyor.
Memleketimizden hukuk manzaraları bu hafta itibariyle bu hâlde. Ki sadece iki vakayı buraya taşıyabildik.