‘İstanbul dört hafta kapanmalı’

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Koronavirüs Bilimsel Danışma Kurul Üyesi Prof. Dr. Nilay Etiler Lordoğlu, alınan yeni tedbirlerin salgını bastıracak düzeyde olmadığını söylüyor. Lordoğlu ile yeni tedbirleri, salgının İstanbul’daki boyutunu ve genel tabloyu konuştuk.

17 Kasım'da salgınla ile ilgili yeni kararlar açıklandı. İBB Koronavirüs Bilimsel Danışma Kurul Üyesi olarak alınan kararları nasıl yorumluyorsunuz? Sizce yeterli mi?

Kısıtlamalar genel olarak salgınla ilgili stratejinin devamı niteliğinde. Temel olarak iki strateji var: Birincisi, salgını etkili bir şekilde bastırmak. Bunun da esas yolu hastalığın kuluçka süresi boyunca kapalı kalınması. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da bunu öneriyordu. Bilim kurulu olarak biz önerdiğimiz için sayın İmamoğlu da bunu söylüyordu. Türkiye en başından beri bastırma stratejisini tercih etmedi. Bunun da en önemli nedeni ekonomik gerekçelerdi. Hatta hatırlayacak olursanız, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, vaka-hasta tartışmalarının olduğu günlerde resmi sosyal medya hesabından, “Bilelim ki salgınla mücadele sürecinde, devletimiz, halkının sağlığı kadar, ulusal çıkarlarını da korumaktadır” şeklinde bir paylaşım yaptı. O bence çok önemli bir cümleydi. Salgın süresince verilerin neden şeffaflıkla açıklanmadığı, neden bastırma stratejisinin uygulanmadığını gösteriyordu. Türkiye Cumhuriyeti devlet olarak şu anda sistemi sürdürmeye çalışıyor. Veri şeffaflığı üzerine söylenen söz bütün zihniyeti açıklıyor. 

İkinci temel strateji ise hafifletme. Türkiye en başından beri hafifletme stratejisini uyguluyor. Burada temel amaç vaka sayılarını belirli bir düzeyde tutmak ve sağlık sisteminin kapasitesini aşmayacak şekilde kontrol altına almak. Türkiye bunu uyguladı. Dün açıklanan kararlar da bu doğrultuda. Oysa biz İstanbul’da gelinen noktada artık daha etkili, salgını bastırmaya yönelik bir strateji olması gerektiğini savunuyoruz. Ben kişisel olarak şöyle düşünüyorum: Salgının Türkiye’de dokuzuncu ayına geldik. En başından beri iş yerleri çalıştı. İş yerleri dediğimiz zaman daha çok imalat sektörünü kastediyorum. Hizmet sektörü hemen hemen durdu. Hizmet sektörü de ücretlerin hep düşük olduğu bir alan. Esnaf çok ciddi zarar gördü. Salgının başından beri imalat sektöründe çalışanlarda herhangi bir kesinti olmadı. Onlar arasında 368 kişinin öldüğünü gördük. Sonuç olarak, Türkiye’de alınan bu önlemlerle salgın çoğunlukla emekçi kesimi vurmuş oldu. Bugün İstanbul’un HES haritalarına baktığınız zaman risk grubunda olan 65 yaş üstü kesimin yaşadığı semtlerin diğer semtlere göre daha iyi olduğunu görüyorsunuz. Uygulanan bu hafifletme politikası, işyerlerinin açık kalması, imalatın her koşulda sürüyor olması, tüm bunlar salgını yoksullara ve emekçilere aktardı. Dokuzuncu ay sonunda da durum değişmedi.  

Alınan bu son kararlarla, “20 yaş altı ama çalışanlar hariç”, “65 yaş üstü ama çalışanlar hariç” kısmıyla ekonomik aktivitenin sürdürülmesi sürüyor. AVM’ler açık ama biz kesinlikle kapatılması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü buralar kapalı ortamlar. İBB olarak hazırladığımız raporda literatüre baktık; eğer bir dükkânın kapısı sokağa açılıyorsa, havalandırma söz konusuysa açık kalabilir. Kapalı ortamdaki dükkânların kapatılması gerektiğini söyledik. Hastalığın yayılma mekanizması belli. Her şey aslında çok basit fakat işin sosyo-ekonomik kısmı işi karmaşık hale getiriyor. Kişiler arası uzaklığı sağlayacaksınız. Hastalığın kaynağı enfekte kişidir. Hasta olmak zorunda değil; enfekte ya da semptom da göstermeyebilir. Tüm dünya bu ekonomik politikalara teslim olmuş durumda.

İstanbul’un hangi bölgeleri risk altında? Hangi bölgeleri daha riskli görüyorsunuz?
İBB Bilimsel Danışma Kurulu’nda bu konu konuşulmadı. Çünkü bizim elimizde bir veri yok. Elimizdeki veri sokaktaki normal bir vatandaşın elinde bulunan HES Kodu, biz de aynı bilgiye sahibiz. Hekim olmaktan kaynaklı, klinisyen arkadaşların gözlemlerini biliyoruz. Diyorlar ki “Yoğun bakımda yatak yok. Hastaları başka bir yere sevk etmek zorunda kaldık.” Bunun ötesinde bir veriye sahip değiliz. En başından beri söylediğimiz şey şu: Veri olmadan neyle savaştığını bilmeden nasıl önlem alacaksınız? Veriler devlet sırrı gibi saklanıyor. 

Normalde bu verilerin paylaşılması gerekmiyor mu?
Böyle olağanüstü bir durumda verileri paylaşmak gerekli. Her zaman için gerekir. İstanbul’da insanların algılayamadığı şey verilerin gizlenmesi. Ölü sayısı 100’ün üstüne çıktı. Televizyonda bazı katılımcılar görüyorum, olayı hafife alıyor. Bakıyorsunuz insanlar tedbir almıyor. Riskin farkında olmuyor. Verilerin açıklanması gerekiyor. Veriler sadece sayı değildir. Hastanın kim olduğu, 65 yaş üstünün ne kadar etkilendiği, yaş, cinsiyete ve coğrafi bölge dağılımı da önemlidir. Önlemler bu verilere göre alınır. 

Prof. Dr. Nilay Etiler Lordoğluİnsanların riskin farkında olmadığını söylediniz. Son günlerde gündemde olan aşı çalışmaları da bunu etkiliyor mu?

Aşı ile ilgili yaşanan yeni gelişmeler de insanları gevşetti. Aşılarla ilgili gelen son bilgiler çok sevindirici. Öte yandan salgının bitmesi için sürü bağışıklığıyla aşılanmanın yüzde kaç oranıyla sağlanacağını henüz bilmiyoruz. Aşıların klinik etkinliklerinin yanı sıra saha etkinliği vardır. Bu halk sağlıkçılarını ilgilendirir. Aşının üretim koşullarında yüzde 90 etkili olabilir fakat siz bunu topluma uyguladığınız zaman toplumda bu bağışıklık düzeyleri değişebilir. Dolayısıyla aşı uygulanmaya başladıktan sonra ne kadar bağışıklık bırakacağını henüz bilmiyoruz. Bu, sürü bağışıklığını elde edip etmemiz açısından önemli. Yakın bir dönemde kimsenin, sürü bağışıklığını elde etme beklentisi olmasın. Önce aşılar üretilecek, riskli gruplara yapılacak. Aşının ekonomik politikası var. Yıllardan beri bunu söylüyoruz. Türkiye aşı üretmiyor. Aşıyı pek çok ülke satın almış. Biz ulaşabilecek miyiz? Bir de böyle bir sorunumuz var. İlk riskli gruplar aşılanacak, daha sonra herkesi aşılayacağız. Sahadaki etkinlik bizim toplumsal bağışıklık yani sürü bağışıklığı düzeyini sağlamaya yetecek mi? Aşının saklanma koşullarının yeterliliği saha etkinliğini çok etkiler. Aşının bulunması çok olumlu bir gelişme ama şu anda bizim diğer halk sağlığı önlemlerimizi bıraktırmayı gerektirecek bir durum yok. Bu bir süre daha böyle gidecek.

Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı son verilerde günlük hasta sayısı dört bini, ölü sayısı ise 100’ü geçti. İstanbul için bu sayı daha fazla mıdır?
Sağlık Bakanlığı ile aile hekimlerinin verileri birbirlerini tutmuyor. İstanbul Aile Hekimleri Derneği’nin açıkladığı sayıya göre İstanbul’da günlük vaka sayısı 10 bin üzerinde. Sağlık Bakanlığı İstanbul için günlük bin civarında hasta belirtiyorsa gerçek sayı 10 binin üzerinde. Bu sayı aile hekimlerinin sistemine düşüyor. 

Halk sağlığı uzmanı olarak sizce İstanbul için nasıl önlemler alınmalı?
İstanbul hem nüfus hem de coğrafi olarak büyük ve geniş bir şehir. İstanbul’u tek başına düşünmemek gerekiyor. İlçe ve bölgeleriyle ele almak gerekiyor. Çalışanların yoğun olduğu, sosyo-ekonomik düzeyin düşük olduğu ve daha genç nüfusun yaşadığı bölgeler için yerel olarak kaymakamlık ve belediye aracılığıyla önlemler alınabilir. Bütün faaliyetlerin durdurulması söz konusu olabilir. Okulları artık kapattılar. Ama İstanbul için idealinde dört hafta ama hiç olmazsa iki ila üç hafta, bütün işyerlerinin kapatılacağı sadece toplumun temel ihtiyaçlarının karşılanacağı yerlerin açık kalacağı bir kapanma ile salgın dizginlenebilir. Yeni önlemler biraz olsun yumuşatacak ve vaka artış sayısı azalacak ama ilk fırsatta yine vakalar artacaktır.  

Kategoriler

Güncel


Yazar Hakkında