Yattığı hastaneye köfte-ayran gönderip içlerini rahatlıyorlar. Ama akıllarına gelmiyor ki, belki de o çocuk o köfteyi annesiyle yemek istiyor. Asla sormuyorlar, bu çocuğun neden orada kaldığını.
Öldürenlere katil diyoruz.
Ya ölümden beslenenlere ne diyeceğiz? Her yerdeler. Hiç bitmeyen bir iştahla, her türlü acıyı ölümü sömürmek için hazırda bekliyorlar.
Sürekli olarak savaş suçunun işlendiği bir savaşın taraflarının bayraklarını paylaşarak, deprem enkazının üzerinde tepinerek, son yılların bence en doğru yeni tanımlamasıyla ‘duyar kasarak’ hayatta kalıyorlar.
Her şeyi ama her şeyi onlar biliyor. En afili acıları da, en tarifsiz mutlulukları da. Birer vasatlık abidesi olarak çok mutlular.
Enkazdan yaralı kurtarırken baş tacı edilen madenci, birkaç gün sonra madende pisi pisine can vermemek için yürüyüş yapması engellendiğinde, coplandığında umurlarında olmuyor ama.
Sadece acılar çok derin olunca, duyarlı olmak bir risk içermediğinden, o madenciyi ancak öldüğünde umursuyorlar ki bunun için tek bir madencinin ölmesi yetmiyor. Kalabalık ölmeleri gerekiyor. Ölü sayıları onların üzerinde çıktığında ağlamaklı sosyal medya mesajları bir işe yarıyor.
Deprem sonrasında minicik bir kız çocuğunun belki de hayatı boyunca unutmaya çalışacağı enkazdan çıkma görüntülerini paylaşıyorlar. Onun kurtulmasını, “Ah, bazı şeyler de yolunda gidiyor” diye okuyorlar. Yattığı hastaneye köfte-ayran gönderip içlerini rahatlıyorlar. Ama akıllarına gelmiyor ki, belki de o çocuk o köfteyi annesiyle yemek istiyor. Asla sormuyorlar, bu çocuğun neden orada kaldığını.
Konuşurken büyük ülke, ebedî çıkarlar, diriliş, uyanış... Gerçekte, devlet affettiğinde tamamen yasal enkazlar.
O konuşması gerekirken susanlar, sadece güvenli muhaliflikle mutlu olanlar, hatta moda muhalifliklerle oyalananlar için yazılmıştır:
‘’Oysa ne sıcak ne soğuksun, ılıksın. Bu yüzden seni ağzımdan kusacağım.’’ (Vahiy 3:16)
Kocaman bayrak resimleri, zafer nidalarıyla süregelen ölümleri onaylayıp, depreme üzülür gibi yapıyorlar. Nerede daha çok beğeni varsa onu yapıyorlar.
Öldürenlere katil diyoruz. Bu yılışık duyarlılıklarla her şeyi sahte kılanlara, her şeyi sömürülecek bir mal olarak görenlere, her şeyden önce kendini düşünenlere ne diyeceğiz?