LEVON BAĞIŞ

Levon Bağış

OBUR

Yalnızlık

Savaşan kimseyi savunmuyor, hak iddia etmiyorum. Sadece, mevzu Ermeniler olunca yalanlara inanmanın bu kadar kolay olması içimi acıtıyor. Her hissiyata alışır da insan, yalnızlık en zor alışılanı galiba.

Bu memleketin çok zor zamanlarını gördüm. Gurur duyduğum için söylemiyorum. İçinde yaşadım. Bu memlekette yaşayan bir Ermeni olarak, üniversite öğrencisi olduğum 90’lar da dâhil olmak üzere, buradan gitmeyi, başka bir yerde hayat sürmeyi hiçbir zaman hayal etmedim. 

Burası, Tezer Özlü’nün tespitinde haklı olduğunu sürekli olarak kanıtlayan bir yerdi, biliyorum. Burası “bizi öldürmeye çalışanların memleketi”ydi, biliyorum. Defalarca yazdım bunu ama buraları ‘benim’ yapan başka şeyler vardı. Ben hiçbir zaman kendimi yalnız hissetmedim. En kötüsünü hissettiğim, artık burada kalınmaz dediğim zaman bile kendimi yalnız hissetmedim.

Eylül ayının sonlarında bir sabah, Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırdığı haberleri gelene kadar…
Haberi duyunca, son yıllarda olanlardan farklı olduğunu anlamıştım. Ülke medyasının haberi verme şeklinden, bir gariplik olduğu belliydi. Belli ki daha önce yaşanan ve hemen biten çatışmalara benzemiyordu. “Hemen biten” dediğime bakmayın; her ufak çatışmada, iki taraftan da bazen onları bulan sayıda, gencecik insan hayatını kaybediyordu. 

Haber kanalları daha hazırlıklıydı. Hemen bölgeden yayınlara geçildi. 
Ermenistan’ın otuz yıldır süren, kendi lehine olan bir durumu durup dururken neden bozacağı sorusu kimsenin aklına gelmiyordu. “Saldırgan”, “işgalci” ve en sonunda “bebek katili” olarak anılmaya başladı Ermenistan.
Bunlara alışkınım. Dedim ya, bu memleketin çok kötü zamanlarını gördüm. Kandan, ölümden, acıdan ve nefretten beslenir buraların ana akım medyası. Kendi bildiğini kendi inkâr eder.

Benim etrafımdaki herkes de bunu bilir. Devletin, ekonomiye, işsizlik rakamlarına, hasta sayısına dair açıklamalarına da güvenmezler. “Bu propagandaya da inanacak değiller” diye düşünmüştüm ama inandılar. İlk defa ne kadar yalnız kaldığımı gördüm. Verdiği hiçbir bilgiye inanmadıkları devlete ve onun borazanlığını yapanlara inandılar. 

Ben anlatamadım, orada olanları. Uluslararası basına da bakmadılar. Eski Genelkurmay Başkanı iki ülkenin birleşmesinden bahsederken olayların nereye varabileceğini düşünmediler. Anadolu’nun şehirlerinden, kasabalarından oraya yüz sene önce kaçan kılıç artıklarının, kaybedilecek bir savaşta neler olacağına dair nasıl bir inançları olduğunu da göremediler. Aliyev her konuşmasını “Karabağ Azerbaycan’ındır” diye bitirirken, bunun nasıl bir tehdit olduğunu göremediler. Yüz sene önce başlayan o olayların kaynağını merak eden olmadı. Karabağ dediğiniz yerde otuz sene önce ne kadar insanın yaşadığını, bunların kendi yaşadıkları yerle alakalı olarak nasıl bir inisiyatif almak istediğini konuşmadık.
Savaşın adili, kazananı olmaz. Savaşan kimseyi savunmuyor, hak iddia etmiyorum. Sadece, mevzu Ermeniler olunca yalanlara inanmanın bu kadar kolay olması içimi acıtıyor. Her hissiyata alışır da insan, yalnızlık en zor alışılanı galiba.
Ben bu yazıyı yazarken, üçüncü kez yapılan ateşkes anlaşmasına rağmen Stepenakert şehrindeki çocuk hastanesinin bombalandığı haberi geldi.

Sadece bu son savaşta ölen asker sayısının toplamda altı bin olduğu söyleniyor. 
Söyleyeceklerim bu kadar.