Rusya Dağlık Karabağ’da neden uygun zamanı bekliyor?

Ermenistan bir ittifak üçgeninin ortasında kalmış durumda. Rusya açısından, Ermenistan resmî olarak bir müttefik; Türkiye –zorlu– bir ortak; Azerbaycan ise, benzer bir rejimle (kişisel diktatörlük) yönetilmesi bir yana, savaş patlak verene kadar, eski Sovyet coğrafyasında görmek istediği davranış modelini sergileyen bir ülke.

Carnegie Düşünce Kuruluşu’nun Moskova’daki merkezinin kıdemli araştırmacılarından Alexander Baunov, kuruluşun internet dergisinin (Carnegie.ru) genel yayın yönetmenliğini yapıyor. Baunov'un yazısı kuruluşun sitesinde 9 Ekim'de yayınlandı.

Rusya’nın, Ermenistan ile Azerbaycan arasında yeniden patlak veren Dağlık Karabağ Savaşı’nda, Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nde resmen mütteffiki olan Ermenistan’a yardım etme konusunda pek aceleci davranmaması birçok gözlemciyi şaşırttı. Meselenin, savaşın Ermenistan sınırları içinde değil, Ermenistan’ın kontrolü altında bulunan ancak egemenliğinin resmen tanınmadığı topraklarda yaşanmasından ibaret olmadığı açık. Rusya alelacele yardıma koşmuyor, çünkü saldırıya maruz kalanın kim olduğu kadar, kimin saldırdığı da önemli.

Azerbaycan, Rusya ile arasında ‘dondurulmuş ihtilaflar’ olan bazı diğer eski Sovyet cumhuriyetlerinin (Gürcistan, Ukrayna ve Moldova) aksine, Rusya’nın gözünde düşman devlet olmadı. Hiçbir Azerbaycan hükümeti, Rus karşıtı söylemi dış siyaset malzemesi yapmadı, Rusya’dan özgürleşmeyi başlıca hedefi olarak ilan etmedi.

Azerbaycan, sokaklardan Lenin heykellerini, Sovyet liderlerinin adlarını uzun süre önce kaldırdı ama bunu Moskova’yı rencide etmeye dönük bir gösteriye dönüştürmedi. Sovyetlerin yıkılışından bu yana, Moskova’yla arasındaki bağların kopmaması ama zayıflaması ve –özellikle Bakü’nün her zaman, Yeltsin hükümetinin Ermenilere sempati beslediğinden şüphelenmiş olması nedeniyle– Batı’ya yaklaşması gerektiği ilkesi temelinde, çok yönlü bir dış siyaset geliştirdi. Ülkede, Karabağ’daki ilk savaşa ilişkin yaygın bir yorum, Azerbaycan’ın Ermenilere değil Rusya’ya yenildiğidir.

Rusya’nın II. Dünya Savaşı’nda oynadığı rol üzerinde hassasiyetle duran Vladimir Putin için, Azerbaycan’ın bu konudaki resmî görüşünün Rusya’nın resmî görüşüyle büyük ölçüde örtüşmesi, ülkede II. Dünya Savaşı kahramanlarının övülmesi ve her 9 Mayıs’ta Zafer Günü’nün kutlanması önem taşıyor. Modern Azerbaycan’ın ulusal anlatısında, geçmişte ve bugün yaşanan sorunların tamamı için Rusya suçlanmıyor; Rusya’yla 200 yıl boyunca tek bir devletin çatısı altında, bir arada yaşamış olmak, olumlu yönleri de olan bir deneyim olarak betimleniyor.

Azerbaycan NATO’yla işbirliği yaptı, NATO harekâtlarına sembolik olarak askerî birlik yolladı ama hiçbir zaman, NATO ittifakına katılma yönünde resmî bir istek dile getirmedi. Azerbaycan, eski Sovyet ülkeleri arasında, her zaman, Rusya’dan tamamen bağımsız bir dış siyaset izlerken bir yandan da Moskova ve Putin’le iyi ilişkilerin nasıl korunabileceği sorusunun somut yanıtı oldu. Azerbaycan örneği, Moskova’yla iyi ilişki kurmanın, beraberinde ille, Rusya’nın öncülüğündeki entegrasyon projelerine boyun eğmek ya da dâhil olmak gibi bir bedel getirmediğini; Moskova’dan bağımsız olmanın da ille Rusya’yla bozuşmak ya da Rusya’nın düşmanlarıyla göstermelik bir yakınlaşmaya girmek anlamına gelmediğini göstermesi itibariyle, Rusya açısından da önemli.

Azerbaycan düşman değil

Dolayısıyla Rusya’nın Ermenistan’a yardım etmek için geçerli nedenleri olabilir ama Azerbaycan’ı cezalandırmak için hiçbir nedeni yok.Rusya’da hükümet açısından da, halk açısından da, ülkenin askerî gücünü kayıtsızca Azerbaycan’a karşı mevzilendirmeyi gerektirecek, makul bir gerekçe bulunmuyor.

Elbette, kimin saldırıya maruz kaldığı da önemli. Ermenistan, Rusya’nın önemli bir müttefiki. Fakat Kremlin, Ermenistan’ın mevcut hükümetine en baştan beri kaygıyla yaklaşıyor, çünkü bu hükümet, sokak gösterilerinin neden olduğu bir rejim değişikliğiyle, Kremlin’in ölümcül bir günah olarak gördüğü bir renkli devrim sonucunda iktidara geldi.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın hükümeti kendini demokratik olarak konumlandırdığı için, medya özgürlüğüne hiçbir kısıtlama getirmiyor. Bunun bir sonucu olarak Rusya hakkında birçok eleştirel yayın yapıldı ve Batı’yı öven çok sayıda yazı yayımlandı. Tüm bunlar, Rus diplomasi geleneğine uygun şekilde, resmî duruştaki olası değişikliklere dair ipuçları yakalamak üzere medya taraması yapma alışkanlığı olan Rusya yönetimine rapor ediliyor.

Daha da kötüsü, Paşinyan, sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerini hoş karşılıyor; bu kuruluşlar arasında, aşırı muhafazakârlar tarafından renkli devrimleri finanse etmekle suçlanan ABD’li yardımsever George Soros’un destekledikleri de bulunuyor. Kremlin açısından, bu STK’ların özgürce çalışmalarına izin verilmesi, güvenlik ihlali demek. Yine Kremlin’in gözünde, mevcut Ermenistan hükümetinin işlediği ikinci ölümcül günah ise, önceki cumhurbaşkanı Robert Koçaryan hakkında dava açılması oldu.

Ermenistan ne yaptı?

Rusya’nın Ermenistan konusundaki sessizliği, Putin’in oynadığı rolden bağımsız olarak, hem 1990’larda hem de bugün Rus diplomatların, Yerevan’ın toprak anlaşmazlığını barışçıl bir şekilde çözebilecekken vakit kaybettiği fikrinde olmalarıyla da ilişkili. Moskova, küçük ve yoksul Ermenistan’ın, daha zengin ve daha yüksek nüfuslu bir ülke olan Azerbaycan karşısında askerî zafer kazanmış olmasının, diğer etmenler kadar şansla da ilişkili olduğunun farkında.

Rusya Ermenistan’la, savaşta kazandığı toprakların bir kısmını bırakması karşılığında, Karabağ’ın büyük kısmında yasal olarak tanınmasını içeren bir olası çözüm üzerine müzakerelerde bulundu. Fakat Ermenistan hükümetinin demokratik yapısı, bu tavizi vermesinin önünde engel oluşturdu. Karabağ konusunda verilecek her türlü taviz, Ermenistan yönetiminin düşmesine neden olabilir.

Yani Ermenistan Rusya’nın müttefiki olabilir ama Azerbaycan da, Azerbaycan’ı destekleyen Türkiye de Rusya’nın düşmanı değil. Saldıran ülke, ABD’nin desteklediği Gürcistan olsaydı, işler çok daha basit olurdu. Toprak bütünlüğünü bu şekilde yeniden tesis etmeye çalışan ülke Ukrayna ya da Moldova olsaydı, mesele yine daha basit olurdu.

Rusya’nın Türkiye’yle ortaklığı, gerilimli ve zaman zaman çatışmalı olsa da, ciddi kayıplar vermeden Suriye’de kalmasını ve Libya’da istediğini yapmasını sağlıyor. Ama en önemlisi, bu sayede, bölgesel uyuşmazlıkların ABD’nin dahli olmaksızın çözülmesine elveren bir ortam oluşturulabiliyor, ki bu Rusya açısından çok değerli. Rusya için, ABD’yi bölgesel uyuşmazlıkların dışında tutmak, diğer bölgesel güçlerin bu uyuşmazlıklarda daha büyük roller elde etmesini engellemekten daha önemli.

Türkiye ile ilişkiler: Ortak sorun "Batı"

Batı’nın müdahalelerine maruz kalmadan hareket edebilmek Türkiye için de önem taşıyor; bu yüzden de, Ankara, önem verdiği uyuşmazlıklarda Rusya’nın dahline razı oluyor. Putin ve mevkidaşı Recep Tayyip Erdoğan, Batı’ya direnme isteği ve küresel meselelerde daha büyük rol oynama hırsında birleşiyorlar. Bu Batı karşıtı ortak zemin, Ermenistan’ın bel bağladığı ortak Hıristiyanlık zemininden daha büyük önem taşıyor.

Ermenistan bir ittifak üçgeninin ortasında kalmış durumda. Rusya açısından, Ermenistan resmî olarak bir müttefik; Türkiye –zorlu– bir ortak; Azerbaycan ise, benzer bir rejimle (kişisel diktatörlük) yönetilmesi bir yana, savaş patlak verene kadar, eski Sovyet coğrafyasında görmek istediği davranış modelini sergileyen bir ülke.

Rusya’da birçok hükümet yetkilisi, Ermenistan’ın Rusya’yla ittifakının Karabağ’ı savunma ihtiyacıyla ilişkili olduğu şüphesi taşıyor. Rusya hem bu nedenle, hem de itibarını korumak için, Ermenistan’ın Karabağ’ı tamamen kaybetmesine izin vermeyecektir.

Karabağ’da, Türkiye tarafından gönderilen Suriyeli isyancıların Azerbaycan için savaştığı yönümdeki haberler, Rusya’nın olası askerî müdahalesinin işaretleri arasında yer alıyor. Rusya, Azerbaycan ordusunu cezalandırmak için bir nedeni olmasa da, Ortadoğulu İslamcı savaşçıları meşru bir hedef olarak görüyor. Nihayetinde Suriye’de onlara savaş açmıştı; şimdi Kafkasya’da, yani kendi topraklarına daha yakın bir yerde niye aynı şeyi yapmasın?

Rusya'nın muhtemel çözümü

Savaş sonucunda, orduların sahadaki durumlarına ve hem Putin’in hem de Erdoğan’ın esnekliğine bağlı olarak, sembolik kayıplar ve kazanımlarla statükoya yakın bir noktaya varılabilir; Rusya’nın daha önce Ermenistan’a dayattığı türden, yeni bir güç dengesi oluşması da mümkün. Bunlardan hangisinin olacağına müzakere masasında değil savaş alanında karar verilecek.

O durumda, Azerbaycan’a, ihtilaf konusu olmayan, bazı metruk toprakları geri verilecek; nüfusu Ermenilerden oluşan Azerbaycan toprakları ise Ermenistan’da kalacak ve bunların statüsü bir kez daha müzakere masasına getirilecek. Bu açıdan Rusya Türkiye karşısında avantajlı durumda, çünkü hem Yerevan’a hem de Bakü’ye erişimi var. Yeni bir güç dengesi, Ermenistan’ı Rusya’yla müttefik olma gereksiniminden tamamen kurtarmasa da, bir nebze daha özgür kılabilir.

İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz

Kategoriler

Güncel