Yine zor, sıkıntılı bir hafta. İç açıcı şeylerden bahsetmeyi biz de istiyoruz ama olmuyor. Olamıyor.TTB’ye yönelik bu kampanya toplumda neyse ki karşılık bulmamış görünüyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun TTB yönetimini ziyaret etmesi de hayli olumlu bir adım. Ama yaratılan bu iklim yine siyaset üzerinde kara bulutların dolaşmasına, hekimlerin, sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının hedef hâline gelmesine neden oluyor.
Hafta boyunca Van’daki işkence iddiaları gündeme damgasını vurdu. “Damgasını vurdu" derken, bağımsız gazetelerden, hak savunucularından bahsediyoruz elbette. Yoksa ülke gündemine damgasını filan vurmuş değil.
11 Eylül’de Van’ın Çatak ilçesinde Osman Şiban ve Servet Turgut isimli iki kişiye işkence edildiği, daha sonra Osman Şiban’ın askerî bir helikopterden atıldığı haberleri, bağımsız haber sitelerine yansıdı. Fotoğraflar da irkilticiydi. HDP’nin dışında, bağımsız basın ve hak savunucusu kuruluşlar da olayla ilgilenmeye, iddiaları araştırmaya başladılar. Hastane raporunun bir kişi için “Yüksekten atılmıştır” değerlendirmesinde bulunduğu ortaya çıktı. HDP heyeti olayı yerinde görmek için Van’a gitti. Polis ablukası altında bir açıklama yaptılar ve mağdurlardan birinin tıbbi açıdan hayli kötü durumda olduğunu söylediler. Diğer mağdur ise hafıza kaybı yaşıyor.
Bütün bu gelişmeler üzerine Van Valiliği açıklama yaparak, iki kişinin terör operasyonu sırasında “dur” ihtarına uymayıp kayalıklardan düştüğünü öne sürdü.
Yaralılardan Osman Şiban’ın kardeşi Cengiz Şiban ise, Mezopotamya Ajansı’na yaptığı açıklamada, her ikisinin de sağlıklı bir şekilde helikoptere bindirildiklerini gördüğünü söylüyor.
Olayla ilgili olarak Meclis araştırması talebi var ama tahmin edebileceğiniz gibi, iktidar cephesi konuyla hiç ilgili değil. Görünen o ki, son yıllarda gündemimizde sıkça yer alan işkence vakaları yeni bir boyut alıyor. Alarm verici bir durumla karşı karşıyayız.
Bir diğer vaka da irkiltici. MİT TIR’ları haberi nedeniyle hakkında dava açılan, cezaevinde yatan, artık hayatına yurtdışında devam eden gazeteci Can Dündar hâlâ hedefte. Hatırlanacaktır, dönemin başbakanı, Dündar için “Öyle bırakmam onu” demişti. Son olarak, duruşmaya katılmaması durumunda Dündar’ın mal varlığına el konması yönünde bir karar aldı mahkeme.
Devletin ta Osmanlı’dan beri intikam hissiyle hareket ettiği, mülke el koyma meraklısı olduğu, bu ülkenin yurttaşları için yeni bir bilgi değil. Ancak yıl olmuş 2020; artık, bu ‘mala mülke el koyma’ siyasetinin sona ermiş olmasını beklersiniz. Ama öyle olmuyor. Devlet bütün gücüyle tek tek kişilerle uğraşmaktan zevk alıyor. Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Ahmet Altan bu intikam siyasetinin sonucu olarak hapiste tutuluyor. Dündar için alınan karar da bu. 509 yurttaş, Can Dündar’la ilgili bu kararı protesto eden bir metin imzalayıp kamuoyuna duyurdu bu hafta. Açıklamada, “Türkiye’de iktidarın muhalif mülklerine el koyması, Osmanlı’dan miras kalmış ve 12 Eylül askerî darbesiyle kurumlaşmış bir cezalandırma yöntemidir. Öç almaya yönelik bir hukuksuzluktur. Bu hukuksuz el koyma kararını protesto ediyor, bir hukuk devletinde böyle bir uygulamaya asla yer olamayacağını duyuruyoruz” dendi. Umalım ki etkisi olsun.
İktidardaki Türkçü-İslamcı bloğun meselelere bakışını özetleyen bir başka gelişme ise, Türk Tabipleri Birliği’yle ilgili. Kuruluş, salgının başından beri, bir sivil toplum örgütünün, bir meslek örgütünün ne yapması gerekiyorsa onu yapıyor. Yetkilileri uyarıyor, yol gösteriyor, halka sesleniyor. Bütün bu çabaların duyulmaması yetmiyormuş gibi, son aylarda bir de sağlık çalışanlarının, hekimlerin peş peşe hayatını kaybetmesi gerçeğiyle karşı karşıyalar. Ayrıca çalışma koşulları iyice güçleşmiş vaziyette. Sık sık hasta yakınlarının saldırılarına uğramaları da cabası.
Artık tükenme noktasına gelen hekimler ve sağlık çalışanları, geçen hafta bir kampanya başlatarak iktidara seslendiler; “Yönetemiyorsunuz, tükeniyoruz” dediler. Siyah kurdeleler taktılar.
Bu son derece haklı taleplere karşı, iktidarın ortağı MHP’nin genel başkanı Devlet Bahçeli hayli suçlayıcı bir açıklama yaparak “Türk Tabipler Birliği isimli ihanet oluşumu sözde artan vakalara, hayatını kaybeden insanlarımıza ve sağlık çalışanlarımıza dikkat çekmek maksadıyla tüm sağlık kurumlarında siyah kurdele takacakmış! Bu teşebbüs zehirli ve zillet bir komplodur. Türk Tabipler Birliği Korona kadar tehlikelidir, tehdit saçmaktadır” dedi ve TTB’nin kapatılmasını istedi.
Bu açıklamanın peşine Yeni Akit de takıldı ve TTB’yi suçlayan karalama haberleri yayımlamaya başladı. Yani “MHP böyle diyor ama bakalım Erdoğan ve hükümet ne diyor?” diye düşünen varsa, yanıtı almış oldu.
TTB’ye yönelik bu kampanya toplumda neyse ki karşılık bulmamış görünüyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun TTB yönetimini ziyaret etmesi de hayli olumlu bir adım. Ama yaratılan bu iklim yine siyaset üzerinde kara bulutların dolaşmasına, hekimlerin, sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının hedef hâline gelmesine neden oluyor.
Yeterince içiniz karardı sanıyorum. Bu haftanın özeti de bu deyip, bütün bu ortamda 1 ABD Doları’nın 7,70 TL seviyesine geldiğini hatırlatıp, burada keseyim.