Olup bitenlere baktığımızda, Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın açılmasını bir yana bırakalım, Türkiye’nin Ermenistan için yakın bir tehdit konumuna geldiğini ve bu pozisyonu sürdürmek istediğini görebiliyoruz. Bu, Türkiye’nin yakın tarihinde Türkiye ile Ermenistan arasındaki en ciddi sıkıntıya işaret ediyor.
Birkaç yıl önce, AKP iktidarı ‘komşularla sıfır sorun’ diye bir slogan yaratmıştı. İma edilen, Türkiye’nin komşularıyla her tür sorunu asgariye indireceği ve sorunların diyalog yoluyla çözüleceği idi.
Bu slogandan çok çabuk yüz geri edildi. Önce Suriye’deki iç savaşta bir ‘parsa kapma’ imkânı gördü iktidar, ve savaşın tarafı oldu. Bununla da kalmadı, Suriye topraklarında üsler kurdu, cihatçı militanlara destek verdi. Böylece iç savaşta ağırlığı olan dengeleyici ülke olma şansını bilerek bir kenara itti. Bununla da yetinmeyerek, Suriye’nin kuzeyindeki Kürt oluşumlarını dağıtmak amacıyla yine Suriye topraklarına girdi.
Ermenistan zaten listede yoktu. Ama oraya gelene kadar Irak’la da gergin bir siyaset izlendi, hâlâ da izleniyor. Son olarak Türk hava araçlarının Irak topraklarında iki Iraklı üst düzey askerin ölümüne yol açtığı bildiriliyor. Bu gelişmenin ardından Bağdat yönetimi, Millî Savunma Bakanı Akar’ın Irak ziyaretini iptal etti.
Yunanistan ile de yine gergin bir dönemdeyiz. Bu gerginliğin sebebi Akdeniz’deki doğalgaz sahaları. Bunun için Türkiye, Libya’da savaşan taraflardan biriyle anlaşma yaptı. Libya’da yönetim parçalanmış olduğu için Türkiye hızla Libya’daki iç savaşın tarafı olmakla kalmadı, bu ülkeye asker de gönderdi, ancak istediğini bu yolla elde edemedi. Yunanistan da, buna karşılık Mısır’la anlaşma yapınca gerginlik yine yükseldi ve Türkiye sismik araştırma gemisini Kıbrıs açıklarına gönderdi. Yunanistan ve Türkiye NATO üyesi oldukları için bir çatışma şimdilik yakın ihtimal olarak görülmüyor ancak bilhassa Ankara’dan gelen açıklamalara bakılınca, Türkiye sıcak bir çatışma ihtimalini göze almış, hatta bunu ister durumda.
Ermenistan’la ilişkiler ise herhalde son yıllarda olabilecek en kötü seviyede. Karabağ Savaşı döneminde, hatta iki yıl önceki dört günlük çatışma sırasında bile durum bu kadar gergin olmamıştı.
Ermenistan ile Azerbaycan arasında 12 Temmuz’da sınır çatışmalarının başlamasıyla birlikte Türkiye koşulsuz olarak Aliyev yönetiminin yanında yer aldı ve Ermenistan’a yönelik çok sert açıklamalar yaptı.
Bölgenin ağır oyuncusu Rusya’nın devreye girmesi ve Rusya ile Ermenistan’ın ortak tatbikat yapması suların biraz durulmasını sağladı ama bu kez de Türkiye Azerbaycan’la ortak bir tatbikat yaptı. Tatbikatın merkezi Nahçıvan’dı. Yapılan açıklamalarla birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin buralarda daha fazla üs ve pozisyon sahibi olmak istediği çok açık. Zaten çatışmalar boyunca tüm bölge ülkeleri sakin bir ton benimsemişken Ankara’nın bir anlamda yangına körükle gitmesi de dikkat çekiciydi.
Olup bitenlere baktığımızda, Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın açılmasını bir yana bırakalım, Türkiye’nin Ermenistan için yakın bir tehdit konumuna geldiğini ve bu pozisyonu sürdürmek istediğini görebiliyoruz. Bu, Türkiye’nin yakın tarihinde Türkiye ile Ermenistan arasındaki en ciddi sıkıntıya işaret ediyor.
Peki, bütün bunlar tesadüf mü? Hayır, değil. Bu tablo iç siyasetin dış siyasete yansıması.
AKP 2015’ten itibaren MHP ile ve milliyetçi-ulusalcı kesimlerle ittifak yaparken iktidarını sürdürmek isteyeceği yolu da seçti. Bu yol, iç siyasette İslamcı ve milliyetçi tonu yükseltirken dış siyasette ‘bölgede ağırlığı olan ülke’ diye tarif edilen, ancak aslında Osmanlı ideallerine dönüşü içeren bir yoldu.
Bunun altyapısı öncelikle halkla ilişkiler bağlamında örüldü. II. Abdülhamit kişilik olarak her fırsatta övülürken, gerek Abdülhamit’i, gerek Osmanlı’nın kuruluş yıllarını biraz da efsanelerle birlikte parlatan diziler yayına sokuldu.
Gerekli altyapı böylece hazırlanırken, zaten terk edilmiş olan ‘komşularla sıfır sorun’ politikası yerine de adım adım ‘komşularla her tür sorun’ politikası devreye sokuldu. Ayasofya’nın da bu dönemde ibadete açılması tesadüf değil.
Bu politika, çok açık ki, iç siyasette ve ekonomide zorlanan iktidarın milliyetçi ve fetihçi politikalarla seçmen kitlesini bir arada tutmasını amaçlıyor. Ancak böyle yollara girildiğinde ve diyalog yolu bir kenara bırakıldığında en küçük bir kıvılcımın yangın çıkardığını da biliyoruz