Ortadoğu’daki ‘su anlaşmazlıkları’nın tek kaynağı Nil değil. Sosyal ağlarda, Fırat’ın bir noktasında, neredeyse tamamen kurumuş durumda olan yatağının videoları dolaşıyor.
Mısır ve Etiyopya, Nil Nehri’nin sularının kontrolü konusunda anlaşmazlık içinde. . 4,8 milyar dolarlık bir proje olan Büyük Etiyopya Rönesans (Hedasi) Barajı’nın yapımı tamamlanmak üzere. Normalde, Etiyopya bu sıralar barajı doldurmaya başlayacaktı. Mısır, Etiyopya ve Sudan arasında Nil sularına dair müzakereler dört yıl önce başladı ancak sonuç vermedi. Mısır liderleri Etiyopya’yı, bir anlaşmaya varılmadan, “tek taraflı hamleler” olarak nitelendirdikleri adımlar atmaması için uyardı. Şu an için barajın doldurulması ertelenmiş durumda ama ne kadar süreyle?
Uluslararası hukuka göre, Nil Nehri’nin paylaşımı, 1929 yılında yani kontrolün İngiltere’nin elinde olduğu sömürge döneminde imzalanan ve 1959 yılında Mısır ve Sudan tarafından değiştirilen bir antlaşmayla düzenlenmiş durumda. Nil Suları Antlaşması’na göre, 84 milyar metreküp olan yıllık debinin 55,5 milyar metreküplük kısmı Mısır’a, 18,5 milyar metreküplük kısmı ise Sudan’a ait (buharlaşma payı tahminî olarak 10 milyar metreküp). Bu antlaşmada, nehrin yukarısında, yani kaynağına daha yakın olan diğer ülkelerin payları öngörülmemiş. Sahra Altı Afrika’daki iktisadi kalkınma ve nüfus patlaması, Nil sularının paylaşımı meselesini er geç gündeme getirecekti. 2010 yılında, nehrin yukarısındaki beş ülke, sulama için Nil’den daha büyük pay almak amacıyla bir işbirliği başlattı.
Asıl şok bir yıl sonra, Etiyopya’nın, Sudan sınırında devasa Hedasi Barajı’nı inşa etmeye başlamasıyla geldi. Baraj tamamlandığında 1800 kilometrekarelik bir yüzey alanına yayılacak ve saatte 16 bin gigavat elektrik üretecek. Şu anda 50 milyon Etiyopyalı elektriksiz yaşarken, baraj ülkeye yetecek, hatta ihraç edebileceği miktarda elektrik sağlayacak. Hedasi Barajı, Dünya Bankası verilerine göre 2018’de kişi başına gelirin 772 dolar olduğu, dünyanın en yoksul ülkelerinden Etiyopya’ya, iktisadi kalkınma için gereken enerjiyi vadediyor.
Başlangıçta Temmuz 2020’de doldurulması planlanan barajın kapasitesi 74 milyar metreküp; Etiyopya-Sudan sınırında Nil’in yıllık debisi ise 49 milyar metreküp. Yani nehrin akışının tamamen baraja yönlendirilmesi durumunda, dolum bir buçuk yıl sürer. Etiyopya’ya göre baraj altı yıl içinde doldurulacaktı, ancak Mısır, Nil’in aşağı kısımlarının seviyesinde ani ve uzun vadeli bir düşüş olmaması için, dolumun 12 yıla kadar uzanacak şekilde, daha uzun bir sürece yayılması yönünde baskı yapıyordu.
Mısır bu projeye başından itibaren karşı çıktı ve müzakerelere başlamadan önce çalışmaların durdurulmasını talep etti. Mısır’ın neden endişelendiği açık. Herodot’un “Mısır, Nil’in armağanıdır” sözü ünlüdür. Afrika’nın dağlarının derinliklerinden çıkıp gelen Nil olmasaydı, sulama için bu nehrin denetimine dayanan Mısır medeniyeti de olmazdı Nil’in kaynağı yüzyıllar boyu bir gizem olarak kaldı. Mısırlılar, Nil’in kaynağının ‘Ay Dağları’ olduğunu düşüyordu. Nil’in kaynakları ancak 19. yüzyılda, yani Amerika’nın keşfinden dört yüzyıl sonra bulunabildi. İki kaynak var. Kenya’daki Viktorya Gölü’nden çıkan Beyaz Nil’in suları, Sudan’ın geniş bataklıklarında dağılıyor. Nil’in Hartum’dan geçip Mısır’a giden sularının %85’i ise, kaynağını Etiyopya’daki dağlardan alıyor. Mısır, barajın doldurulmasının hem kısa vadede, hem de –Hedasi Barajı’nda oluşacak olan göldeki buharlaşma nedeniyle– uzun vadede su kıtlıklarına yol açmasından korkuyor.
Hem Etiyopya’nın hem de Mısır’ın elektrik ihtiyacı gittikçe büyüyor. 2011’de Etiyopya’nın nüfusu 35 milyondu, şimdi 109 milyonun üzerinde. 2011’de Mısır’da devrim olduğunda ülke nüfusu 82 milyondu, bugün 100 milyondan fazla.
Fırat Nehri’nin yatağı kuru
Ortadoğu’daki ‘su anlaşmazlıkları’nın tek kaynağı Nil değil. Sosyal ağlarda, Fırat’ın bir noktasında, neredeyse tamamen kurumuş durumda olan yatağının videoları dolaşıyor. Suriye ve Irak’taki siyasi yorumcular, bu susuzluğu, Türkiye’nin söz konusu ülkelerde Kürtlerin yaşadığı bölgeleri ‘cezalandırma’ politikasına bağlıyor. Suriye’deki bazı kaynaklara göre, Türkiye Fırat Nehri’nin ülke sınırlarının dışına akışını saniyede 55 metreküpten 150 santimetreküpe indirdi. Fırat’ın aşağı kısımlarındaki seviyesinin son derece düşük olduğu 2017’den beri durum bu kadar kötüleşmemişti. Suriye’de bu nedenle sulamada ve elektrik üretiminde sıkıntılar yaşandı. Nehir seviyelerinin sürekli olarak düştüğü Irak’ta, söz konusu politikanın sonuçları daha da ağır oldu.
Fırat ve Dicle nehirlerinin suları, 1980’lerden beri, Türkiye ile Suriye ve Irak arasında sorunlara neden oluyor. Bu dönemde, ‘Güneydoğu Anadolu Projesi’ kapsamında, elektrik üretmek ve bölgenin kalkınmasını sağlamak için iki nehrin üzerine toplam 22 baraj inşa eden Türkiye, Fırat’ın debisinin %90’ını, Dicle’nin debisinin ise %46’sını elinde tutuyor. Bu nehirlerin aşağı kısımlarındaki su seviyelerinde son zamanlarda görülen düşüş, büyük ölçüde, Ilısu Barajı’nın doldurulmasından kaynaklanıyor. Türkiye’nin su konusundaki hırsı sona ermiş değil; inşa edilmesi planlanan bir de Cizre Barajı var.
Bu durum açık bir biçimde, Türkiye’nin güneydeki Arap komşuları açısından varoluşsal sorunlar yaratıyor. Türkiye 1980’lerden bu yana, Suriye’ye su akışını yaklaşık olarak %40 oranında düşürdü; bu oran Irak için daha da yüksek. 10 yıl önce, henüz Suriye Savaşı çıkmamışken bile, Suriye’nin kuzey bölgelerinde susuzluk büyük bir problemdi. Suriye’de, 2006 ile 2009 arasında, Türkiye’nin su politikaları ve yağış miktarındaki düşüşün yarattığı kuraklık, tarımda çöküşe, hayvan sürülerinin telef olmasına ve yaklaşık 500 bin Suriyelinin, ülkenin kuzeyindeki tarım bölgelerinden, kentlerin dış mahallelerine göç etmesine neden olmuştu. Bu su meselesi ve yarattığı toplumsal güçlükler, katı ve diktatoryal rejimle birlikte, Suriye çatışmasının arka planındaki nedenlerden biri olarak değerlendiriliyor
Daha doğuda, İran da dramatik bir su sorunu yaşıyor. Bunun en görünür örneği, Urmiye Gölü’ne akan nehirlerin yönlerinin sulama amacıyla değiştirilmesi nedeniyle bu gölün yok olmuş olması. Yüzey alanının %90’ını yitiren Urmiye Gölü’nün su hacmi 1990’lardakinin 60’ta birine düştü.
Ortadoğu’da hızla büyüyen ve iyiye gitmeyecek olan bir su problemi var. Bölgenin nüfusunda çok ciddi bir yükseliş yaşanıyor. Irak’ın nüfusu, ABD işgali döneminde 25 milyondu, bugün 38 milyonu aşmış durumda; diğer yandan, iklimin düzensizleşmesi nedeniyle ülkeye düşen yağmur azalıyor. Diğer bir deyişle, bölge, stratejik ürünü olan petrol pazar değerini yitirdiği ve orta vadede stratejik önemini de yitireceği için, ithal gıdaya muhtaç olacak.
Ortadoğu ülkeleri bu defa, bu sıkıntılardan emperyalizmi ve sömürgeciliği sorumlu tutamıyor. Şu anda yaşanan ve önümüzdeki yıllarda derinleşecek olan sorunların sebebi, bölgesel siyasi hatalar – akıldışı su politikaları, nehirlerin yukarı kısımlarındaki ülkeler ile aşağı kısımlarındaki ülkeler arasında eşgüdüm olmaması, çevreye önem verilmemesi... Nil meselesinde de, Fırat-Dicle meselesinde de tek mantık, güç mantığı. Ortadoğu ve Kuzey Afrika nüfus ve kaynak yönetimi konusunda çok ciddi sorunlarla karşı karşıya, ancak bu meselelerde düzenleyici rol oynayabilecek herhangi bir bölgesel kuruluş yok.