Bağbozumu vakti sadece üzümün toplandığı zamanı anlatmaz. Bağbozumu, Anadolu için aynı zamanda bir mevsimin adı ve bin yıllardır kutsal addedilmiş bir zaman dilimi.
Temmuz ortalarıydı. Sıcaktı. Hani Nazım’ın dediği gibi, ‘sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı sıcak”... Bu sıcakta bağın her sırasına ayrı ayrı bakıyordu. Kışın sanki ölü bir ağaç gibi toprağın üzerinde duran asmanın dallarına önce su yürümüştü, sonra asma yeşillenip coşmuştu. Başlı başına büyük bir mucize gibi, o kuru dalların arasındaki gözler patlamış, salkım taslakları oluşmaya başlamıştı. O minik yeşil noktacıklar büyüdüğünde üzüme dönüşecek, her şey iyi giderse bu sene iyi şarapları olacaktı. Ama iyi şarap için önce iyi üzüm ve iyi bir mevsim gerekliydi. Bunları düşüne duran bağcı, kalem gibi dizilmiş bağ sıraları arasında merakla, ümitle ve biraz da endişeyle ilerliyordu. Bütün bir yılın emeği önünde uzanıyordu. O ümitle kazasız belasız bağ bozumu zamanı gelmesini bekliyordu.
Bin yıllardır üzerinde yaşadığımız topraklarda pek çok şey değişti. Devletler, inançlar, kurallar, hatta toplumlar... Ama şu sözünü ettiğimiz durum hiç değişmedi. Ha 8000 yıl, önce ha bugün... Bağda her şey aynı şekilde devam ediyor. Bağcılar hâlâ aynı ümitle, aynı dualarla bağlarının başlarında, bağbozumunu bekliyorlar. Belki de bu mutlaklık, bu değişmeyen düzen yüzünden insanoğlu bağbozumunu, özellikle Anadolu’da, hep bir ritüel, kutsiyet ve kutlama olarak gördü.
Bağbozumu vakti sadece üzümün toplandığı zamanı anlatmaz. Bağbozumu, Anadolu için aynı zamanda bir mevsimin adı ve bin yıllardır kutsal addedilmiş bir zaman dilimi. Anadolu’nun kadim halklarından Süryaniler/Aramiler, üzümün olgunlaştığı aya ‘üzüm’ manasına gelen ‘Aylül’ adını vermişler; nitekim Eylül ayının etimolojik kökeni de bağbozumuna dayanır.
Üzümün olgunlaşması, pek çok meyveden farklı olarak, toplandıktan sonra devam etmez. Bu nedenle meyve ancak görünüş, renk, lezzet ve yapı bakımından arzu edilen düzeye ulaştığında bağbozumunun yapılması gerekir. Bu dönem, Anadolu’da yaşanan mevsimsel bir göç dalgasıyla kendini gösterir. Örneğin Anadolu’nun doğusundan, büyük kafileler, üzüm toplamak için batıya göç ederler. Bağlarıyla meşhur Batı Anadolu kasabalarında sıkça karşılaşılan, bir arada bulunan çok sayıdaki o derme çatma muşamba barakaların sebebi de budur. Ve bağlarda en fazla kadınlar çalıştığından, çadır sakinleri de çoğunlukla kadınlar ve onların çocuklarıdır.
Tek Tanrılı inanışlar öncesinde bağbozumu tüm Eski Dünya’da olduğu gibi Anadolu’da da pagan topluluklarca her yıl bir şenlik olarak coşkuyla kutlanırdı. Kutlanan ise tam da üzümün dalından koparılışı, yani ‘bağbozumu’ydu. Hatta denen o ki, ‘parmak şıklatma’ ve bu hareketle üretilen ses de o şenliklerden kalmadır. Rivayete göre, aynı elin parmaklarını üst üste getirip sertçe kaydırarak hareket ettirmek, üzüm dalının kırılırken çıkardığı sesi taklit etmektedir. Antik Çağ’ın bağ bozumunun bitişinde yapılan görkemli kutlamaları anlatan hemen hemen tüm sanat eserlerinde ise Dionisos elinde kadeh, güzel kadınların ortasında ata biner gibi oturduğu bir şarap fıçısının üzerinden, eğlenenleri seyreder şekilde resmedilir.
Bağbozumu bağcının, şarapçının umut zamanıdır. Üzümlerin ve şarapların daha iyi olması umut edilir.
Bu bağbozumu, giderek daha kötüleşen, ayrışan, hapishanelerinde binlerce gündür rehin tutulan aydınların olduğu bu ülkeye de geliyor.
Gelsin, bu karanlığı, hukuksuzluğu dağıtsın istiyoruz. Umut ediyoruz.