Polonyalı Simeon 1608 ile 1619 yılları arasında yaptığı gezileri anlattığı seyahatnamesinde, bağbozumu zamanı Malatya’ya vardığını belirtir ve ekler: Şehirde kimse yoktur. Şehir halkı üzümleri toplamak için bağlara gitmiş, şehir boşalmıştır. Tarih boyunca, belki de şarabın ilk bulunduğu günden beri bağcılık yapılan Malatya ve özellikle Arapgir bölgesi hep bağcılığıyla meşhur olmuş.
Karaoğlan denince akla ilk gelen –tabii, benim jenerasyonumdansanız– Bülent Ecevit olacaktır. Ama rahatlayabilirsiniz; bu bir Ecevit yazısı değil, üzüm yazısı. Nasıl Karaoğlan dendiğinde herkesin aklına Ecevit geliyorsa, 2007 yılında kendi köyü Yazılı’da şaraphane kurmak isteyen Hacı Akpınar da üretim izni için başvurduğunda devlet memurlarından aynı tepkiyi almış. Epey uğraşmış üzümün Ecevit’le bir alakası olmadığını ve bir üzümün adı olduğunu anlatana kadar ama sonunda başarmış, Malatya’da bir şaraphane açmaya muvaffak olmuş ve adını epey manidar olarak Yeni Doğuş Şarapları koymuş.
Hacı Bey bu şaraphaneden şarapçılık geleneğinin yeniden doğacağını hayal etmiş olmalı bu adı koyarken. Bu adı koymakta haksız değil aslında, çünkü bölge yüzyıllar önce bağlarıyla meşhurmuş.
Polonyalı Simeon 1608 ile 1619 yılları arasında yaptığı gezileri anlattığı seyahatnamesinde, bağbozumu zamanı Malatya’ya vardığını belirtir ve ekler: Şehirde kimse yoktur. Şehir halkı üzümleri toplamak için bağlara gitmiş, şehir boşalmıştır. Tarih boyunca, belki de şarabın ilk bulunduğu günden beri bağcılık yapılan Malatya ve özellikle Arapgir bölgesi hep bağcılığıyla meşhur olmuş.
Evliya Çelebi de şehrin şarabından değil ama bağlarından epey bahsediyor. Yedi Ermeni mahallesiyle birlikte toplam 39 mahallesi olan, 5 bin 265 hanenin bulunduğu şehirde evlerin çoğu kale dışında, bağ ve bahçeler içinde kurulmuş. Halk bahar gelince sekiz ay süreyle Aspuzu Bağlarına göç ediyor (burası daha sonra günümüz Malatya’sı olacaktır).
Kâtip Çelebi de buralarda bağlar içinde 15 köyün olduğunu ve ahalinin her yılın üç-dört ayını burada geçirdiğini yazıyor. Bölgede yetişen üzümler hayli çeşitli. Hacı Kıran, Fazlı Kerem, Öküzgözü, Kureyşi, Minkeri, bunlardan birkaçı.Arapgir’in yerel üzümleri Karaoğlan ve Kösetevek, komşu ildeki Öküzgözü kadar bilinmiyor ve kullanılmıyor olsalar da, çok kıymetli üzüm cinsleri.
Karaoğlan bazı yıllarda Türkiye’nin en fazla satan market şaraplarında kullanılsa da, adı sanı en az bilinen üzümlerden biri. 2000’lı yılların sonunda Arapgir’de kurulan ilk şaraphane büyük umutlar uyandırmıştı ama maalesef, piyasanın gerçekleri karşısında çok tutunamadı. Yazılı köyündeki şaraphane hâlâ ayakta kalmaya çabalıyor.
Bu sene 2019 rekolteli yeni bir Karaoğlan raflarda yerini alacak. Üzümler yine Yazılı köyünden. Bölgede eskiden beri bir bağcılık geleneği bulunuyor. Karaoğlan üzümü, tıpkı Öküzgözü gibi yemelik olarak da tüketildiği için, şaraplık bir üzüm olmasına rağmen varlığını sürdürüyor.
Eskiden yoğun bir Ermeni nüfusun olduğu bölgede köklü bir bağcılık geleneği bulunuyor. Kapadokya bölgesinde, aynı ismi taşıyan, fiziki olarak da benzer bir üzüm bulunuyor. Bir isim benzerliği midir, yoksa arada başka bir ilişki midir, araştırılmalı. Köydeki bağlarda sertifikaları olmasa da organik bağcılık yapılıyor.
Karaoğlan üzümü görüntü olarak Öküzgözü’ne çok benziyor. Yuvarlak ve kalın kabuklu taneleri olan, epey aromatik ve aynı zamanda yemesi hoş bir üzüm.
Ekim ayının ikinci haftasından itibaren hasat edilir. En belirgin aromaları böğürtlen, tatlı baharatlar, ahududu, kırmızı kiraz, vişne, çilektir. Şarapları asitli, tanenli ve aromatiktir. Öküzgözü’nden daha gövdeli şaraplar verir.
Yıllanma ve meşe fıçıda olgunlaştırmaya elverişli bir cinstir.
Yemek uyumuna gelince; keşkek, ağır pişmiş et yemekleri, kuzu etleri, ızgaralar, domates ya da meyveyle pişirilmiş et yemekleri ve az baharatlı kebaplarla iyi uyum sağlar. Arapgir mutfağından ‘elma kalayışı’yla denemekte fayda vardır. Pastırma ve etli pidelerle de uyumlu olacaktır. Hafif orta sertlikte orta tuzlu peynirlerle de servis edilebilir.
Binlerce yaşında yeni üzümümüz hayırlı olsun…