YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

İnsanlık dışı ayrımcılık

Hükümet Türkiye’nin geleneksel devlet politikasını bir adım daha ve hayli gaddar biçimde ilerleterek siyasi muhalifleri apaçık ölüme terk ediyor.

Türkiye toplumu hem koronavirüsle, hem de devletin ayrımcı politikalarıyla mücadele etmek gibi bir meseleyle karşı karşıya. Bunların en başında infaz yasası geliyor. 
Virüs yaygınlaşınca, haklı olarak, cezaevindeki insanların durumu gündeme geldi. Zira virüsün orada da yaygınlaşması mukadder; önlem alınmazsa, bu, oradaki insanları ölüme terk etmek demek. Haksız yere hapse atılan gazeteciler, siyasetçiler, STK çalışanları düşünüldüğünde, tablo daha da sıkıntılı bir hal alıyor. 
Durum böyle olmasına böyle, ancak iktidar, hazırlayıp TBMM’ye sunduğu kanun teklifinde muhalif olarak gördüğü kişilerle ilgili hiçbir düzenleme yapmadığı gibi, hak savunucularının belirttiğine göre çocuk istismarcılarının, kadına şiddet yüzünden hüküm giyenlerin tahliye edilmesinin önünü açtı. 
Teklif TBMM’de görüşülmeye başladı. Öyle görünüyor ki birkaç gün içinde yasalaşacak. Ancak gerek hak savunucuları, gerek hukukçular, böylesi ayrımcı bir düzenlemenin en temel insan haklarına aykırı olduğunu yineleyip duruyor. Ancak dinleyen kim...
Aralarında HDP, Sol Parti ve EMEP’in de bulunduğu 11 siyasi parti bir açıklama yayımladı mesela. Dendi ki, 
“Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin sağlık ve yaşam hakları devletin ve iktidarın güvencesi altındadır. Ancak iktidar tarafından teklif edilen bu düzenleme ile ortaya çıkmıştır ki, AKP-MHP bloğu yaşam ve sağlık hakkı bağlamında sadece kendisine yakın olanları düşünmektedir. Kendisine muhalif olanların yaşam ve sağlık hakkı ise açıkça ihlal edilmektedir. Bu iktidar ayrımcıdır. Muhalif duruşları nedeniyle tutuklu veya hükümlü bulunan siyasiler, geçmiş dönem milletvekilleri, belediye başkanları, gazeteciler, akademisyenler, sosyal medya paylaşımları ile düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanmış olan yurttaşlar, öğrenciler bu düzenlemenin kapsamı dışında tutulmaktadır. İktidar kendisine muhalif olanların yaşam hakkını hiçe saymaktadır.” 
Tablo bu kadar net aslında. Beri yandan, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu da tasarının Anayasa’ya aykırı olduğuna dikkat çekiyor ve ekliyor: “Tutuklulara özgü düzenleme içermeyen öneri, anayasanın amir hükümlerine olduğu gibi, devletin, mahpusların yaşam hakları (md.17) karşısındaki yükümlülüklerine ve kamu yararına aykırıdır.”
Evet, tablo böyle ama dinleyen yok. Hükümet Türkiye’nin geleneksel devlet politikasını bir adım daha ve hayli gaddar biçimde ilerleterek siyasi muhalifleri apaçık ölüme terk ediyor. 
Bunun yanı sıra, salgınla mücadelede de toplumun kafasında büyük sorular ve şüpheler var. Birkaç gündür açıklanan ölüm sayıları büyük bir artış göstermediği için belki görece sevindiricidir, ancak böyle bir yayılma karşısında bu rakamların doğru olup olmadığı da sorgulanıyor. Ciddi kaynaklardan gelen bilgiler, ölüm sayılarının daha yüksek olduğu yönünde. Türk Tabipleri Birliği de konuyla ilgili bir açıklama yaptı ve Sağlık Bakanlığı’nın ölümleri Dünya Sağlık Örgütü kodlarına göre raporlamadığını belirtti. Açıklamada “Birliğimize bağlı hekimlerden yapılan bildirimler, bilgisayarlı tomografisi ve/veya klinik bulguları hastalığı desteklediği halde, PCR testi pozitif olmayan hastaların yaşamlarını yitirdiklerinde kayıtlara koronavirüs olarak geçmediği, bunun yerine viral pnömoni, doğal ölüm veya bulaşıcı hastalık olarak geçebildiği biçimindedir” dendi. 
Dolayısıyla birçok kişinin aklında dolanan şüphe, bilimsel olarak gündeme getirilmiş oldu. Bakalım Bakanlık bu açıklamaya nasıl bir yanıt verecek. 
Toplum meselelerimize gelirsek... Geçen hafta da bu sütunlarda dikkat çekmiştim, sağlık alanında bir danışma hattı kurulması büyük bir gereklilik. İnsanlarımız hangi durumda ne yapılacağını, güvenilir biçimde öğrenmek istiyor. Ancak en az bunun kadar önemli olan başka bir mesele de, işyerlerini kapamak zorunda olanlara ve çalışamayanlara destek verilmesi ve bunun için yeni bir inisiyatif kurulması. Bu ihtiyaç günden güne kendini belli ediyor. Ermeni toplumu olarak bunu yapabilecek gücümüz de var, insan kaynağımız da. Bir an önce harekete geçmeliyiz.