Anadolu Kültür ile Civilitas Vakfı’nın ortaklaşa düzenlediği ‘Dağa Tırmanmak’ dizisinin ikinci söyleşisini takip eden Milliyet gazetesinden Miraç Zeynep Özkartal, gazetesinde izlenimlerini aktardı. Ermeni sorununun konuşulduğu söyleşide Hrant Dink’in avukatı Fethiye Çetin “Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra çok şey değişti. On yıl önce böyle bir toplantı yapamazdık ” dedi.
Geçen hafta Cezayir Lokantası’nın bahçesinde, Fethiye Çetin ile Arsinee Khanjian’ın vardı. Fethiye Çetin, Hrant Dink’in avukatı. Ermeni anneannesini “Anneannem” kitabında anlattı, üçüncü kuşakları ise “Torunlar” kitabında. Oyuncu Arsinee Khanjiyan, Anadolulu Ermeni bir ailenin torunu. Beyrut’ta doğdu, şu anda eşi, yönetmen Atom Egoyan ile birlikte Kanada’da yaşıyor.
Dinlemeye hazırlandığımız söyleşi, Anadolu Kültür ile Civilitas Vakfı’nın ortaklaşa düzenlediği Dağa Tırmanmak dizisinin ikinci söyleşisi. Çetin ve Khanjian önce Berlin’de buluştular, şimdi İstanbul’da. 13 Eylül’de de birlikte Erivan’da olacaklar.
Annesinin saçını ağrı’ya gömdü
Anadolu Kültür adına ev sahibi Osman Kavala’nın “Hiç gerçek bir dağa tırmandınız mı?” sorusuyla başladı söyleşi. Khanjian, bütün Ermeniler için bir simge olan Ağrı (Ararat) dağına tırmanışını anlattı. 1991’de Erivan’a gittiğinde ancak uzaktan bakabilmişti Ararat’a, iki yıl önce ise bir grup arkadaşıyla birlikte Gürcistan-Kars üzerinden gelip tırmanmaya başlamıştı. O sırada kulağında enfeksiyon vardı, doktoru “Çıkma” dedi ama onu durduracak hiçbir şey yoktu o anda. “Atalarım çöllere sürüldüler, oralarda öldüler” dedi ve çıktı yola. Ancak 900 metre tırmanabildi, zirveye varamadı. Bu da simgeseldi ona göre, “Daha zirveye yolumuz var” diye düşündü.
25 yıl önce kaybettiği annesinin eşyalarını, saçlarını gömdü toprağa ve neredeyse 100 yıl önce bu toprakları terk etmiş olan büyükanne ve büyükbabasının fotoğraflarını. Dağa çıkarken Kürt rehberleri vardı Khanjian’ın. Hemen hepsi büyükannelerinin Ermeni olduğunu söylemişler ve ondan sevinç nidaları beklemişlerdi. Oysa o “Sen de Ermeni misin?” diye sorduğunda alacağı cevabı biliyordu, yanılmadı. “Ne münasebet” diyordu Kürt rehberler.
“Türkiye’de Ermeni olmak bir hakaret mi?” diye düşündüğünü söyledi Khanjian; “Biliyorum” diye de ekledi, “Kimliği ve tarihiyle bu kadar övünen bir ülkede Ermeni olmak zor.”
Fethiye Çetin de aynı soruya “Ben metaforik olarak çok dağa tırmandım” diye cevap verdi. “Elazığ’da doğdum. Babamı erken kaybettik, anneannemle dedemin yanına taşındık. Okulda şanlı tarihimizin şanlı sayfalarını öğendim. Bir gün anneannem beni dizinin dibine oturttu ve bilmediğim bir hikaye anlattı. Anlatırken de eliyle sanki eteğindeki kirleri süpürüyordu.”
‘Ermeni deyince kızmıyor mu?’
Anneannesi torununa Ermeni olduğunu söylemiş ve ailesinin başına gelenleri anlatmıştı. Bu haberi arkadaşlarıyla nasıl paylaştığını anlattı Çetin:
“Ben bu hikayeyi arkadaşlarıma anlatırken fark ettim ki, kısık sesle konuşuyoruz. Bir arkadaşımın annesinin fısıltıyla şöyle dediğini duydum: ‘Biliyor musun, anneannesi Ermeni’ymiş. İçselleştirmişiz o korkuyu. Biz o suskunluğun bir parçası, iştirakçileriydik.” Fethiye Çetin kendisine sorulan “Anneannen Ermeni. Peki ya Ailenin diğer tarafı?” sorusuna “Karışık” diye cevap vermiş uzun süre, kendi sözleriyle “Egemen kimlikten olmamaya çalışarak.” “Fark ettim ki” diye anlatıyor, “Bir yanımda mağduru, kurbanı taşıyordum. Öbür yanım fail miydi? Sonra şu cevabı buldum: Biz yoksulduk, o halde fail olamayız. Aslında ben fail değildim; ama suskunluğa ve inkar politikalarına ortak olarak o sorumluluğu taşıyordum. Ve anneannemin kitabını yazdım. Anneannem eteğinden süpürdüğü o yükü benim omuzlarıma yüklemişti. Ben bu yükü benden sonraki kuşaklara devretmemek için buradayım”. Khanjian, Fethiye Çetin’in sözlerinden çok etkilenmişti, “Bir Türk’ten ‘sorumluluk’ sözcüğünü duymayı hiç beklemediğini” söyledi ve sordu: “Türkiye’de Ermeni kimliğiyle nasıl yaşıyorsun?”
Çetin’in iç dengeye ulaşması kolay olmamıştı, “Kendi içimdeki dağa tırmanmam daha zordu” diye tarif etti. “Hiçbirimiz tek kimlikli, tek kültürlü değiliz. İçimizdeki o melezlikle barıştığımızda kendimizle de barışacağız. Ermeniler beni Türk olarak tanımlıyor; Müslüman Türklere göre Ermeni’yim. Türkiye’de Ermeni olmak zor elbette.”
Diaspora daha mı kolay?
Dinleyicilerde biri “Türkiye’de Ermeni olmanın” Fethiye Çetin’e sorulmasına itiraz ediyor. “O” diyor, “Ancak sekizde bir Ermeni. Ama ben cevaplayabilirim. Türkiye’de ne olursa suçlusu biziz. Kürt sorunu olur, altında Ermeniler var derler. Yunanistan’la sorun olur, Hıristiyanız diye suçlanırız. Türkiye’de Ermeni olmak dünyanın en zor işi. Diasporadakilerin işi kolay.” Bu kez itiraz sırası Khanjian’daydı. “Bizim diaspora da kolay değil, sizin için anavatanınız da. Hepimiz bedel ödüyoruz.” Bedeller ortada olsa da Fethiye Çetin gelecek için umutluydu. 2007’de Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra çok şeyin değiştiğini söyledi, “Mücadele eden bir kitle var” dedi, “Ve ben iyimserim.” “On yıl önce böyle bir toplantı yapmamız herhalde imkansızdı. Benim kitabım çıktıktan sonra bir toplantı yapmak istedik, gelip bastılar. o basan insanları sonra Dink davasında müdahil olarak gördüm.” Hrant Dink’in adı geçince dinleyiciler arasında oturan Rakel Dink’e kaydı gözüm. 19 Ocak 2007’de gözlerine yerleşen acı, yerli yerindeydi. Biraz önce sözü geçen “Ermeni olmanın bedeli” o gözlerden okunuyordu.