Müzisyen Arto Tunçboyacıyan’la yaptığımız görüşmenin, sanatçının Ermeni kimliğiyle ve Türkiye’de, diasporada, Ermenistan’da Ermeni olmakla ilgili düşüncelerinin yer aldığı ilk bölümünü geçen hafta yayımlamıştık. Bu hafta da, sohbetimizin siyasetin ağır bastığı kısmına yer veriyoruz.
VARTAN ESTUKYAN – SARO USTA
Müzisyen Arto Tunçboyacıyan’la yaptığımız görüşmenin, sanatçının Ermeni kimliğiyle ve Türkiye’de, diasporada, Ermenistan’da Ermeni olmakla ilgili düşüncelerinin yer aldığı ilk bölümünü geçen hafta yayımlamıştık. Bu hafta da, sohbetimizin siyasetin ağır bastığı kısmına yer veriyoruz. Tunçboyacıyan Ermenistan siyaseti, Türkiye’nin güncel sorunları ve kapitalizm hakkında konuşuyor...
1 Dolar
Ermeniler olarak en büyük problemimiz, kültür değerlerimizi bir araya gelip, organize şekilde koruyamamamız ve fikirlerimizi doğru şekilde sunamamamız. Yeryüzündeki her Ermeni’den 1 Dolar toplanmasını hedefleyen bir proje başlattım. Kim verebilirse versin. 10 milyon Ermeni’den iki milyonu mu verebiliyor? Yeter, o kadarı versin. Neydi bu projenin amacı? Köylerde işler yapıp insanlara yaşadıkları yerde ekonomik imkân sağlayalım, böylece Ermenistan sadece Yerevan’dan ibaret olmasın. Bu durum Türkiye için de geçerli. Herkes büyük şehirlere toplanıyor, çünkü yaşadıkları yerde ekonomik imkân yok.
Neredeyse herkes 1 Dolar verebilir. Bireysel açıdan bu para belki hiçbir şey değil ama, biriktikçe anlam kazanıyor. Buradan şuna gelebiliriz: Bir Ermeni bir şey değil ama Ermeniler bir araya geldiklerinde güçlüler.
Peki, bu proje 15 sene sonunda nereye geldi? Diaspora Bakanı Hranuş Hagopyan bir sabah beni çağırdı, ona yaptığım işlerden bahsettim. Ben konuşrken kadın uyumaya başladı. Sonra dedi ki, “Diasporada yaşayan her Ermeni 1000 Dolar verse, Ermenistan’ın ekonomisi kendine gelir.” Ben de “Biz o kadar aptal değiliz, hepsinden 1000’er Dolar toplasanız 6-7 milyar Dolar yapar, gider bir ada alırız, adını da ‘Yeni Ermenistan’ koyarız, başka bir şeyle de uğraşmayız” dedim.
Bir zihniyeti kırmak
Şimdi yeni moda, bağış toplama. Herkes “Benim ihtiyacım var” diye sıraya girerse, kültürün yok olur. Ben “1 Dolar versin herkes” derken, bambaşka bir şeyden söz ediyordum. Eğitim, kültür, tüm bunları bir yıl boyunca konuştum. Bir yılın sonunda kimse kalmadı yanımda, herkes kaçtı. Fikri kabul edip hepimiz için bir şey yapmak yerine, bu fikir dışarıdakilerden mi çıktı, yoksa Ermenistanlılardan mı, onu düşünüyorlar. Kimse de açık konuşmuyor, bir ben varım böyle konuşan. Bunu kırmamız lazım. Bir sürü insan bana gıcık oluyor ama birkaç yıl sonra herkes anlayacak. “Bunun müzikle ne ilgisi var?” diye soruyorlar. Çok ilgisi var... Sen eğer kültürünün, müziğinin sonsuz olmasını istiyorsan, hem bugün yaşanan hayatla ilgili olacak, hem de geleceği hayal eden bir düşünceye dayanacak ki kendini tazelesin. Bugün çocuğuna sürekli olarak Sayat Nova kimdir, opera nedir, bunları öğretirsen, yaşadığı dünyayla bunlar arasında bir bağ kuramaz. Hayat bambaşka bir tarafa gidiyor ve çocuklar da bunun farkında. Ben de o zihniyette olsam neden Ermenistan’da, Ermenistanlılarla kayıt yapayım? Ben o zihniyeti kırmak istiyorum.
Yemek olimpiyatı
Bu coğrafyada gurur denen şey artık yok, kayboldu. İnsanlarda özgüven olmadığı için ego var. Bugünkü yaratıcılık, ileriye dönük yaratıcılık açısından bir anlam ifade etmiyor. Ego nereden geliyor? Geçmişten. O yüzden de hep geçmişe takılıyor insanlar. Kendi üretmeyen ülke, üreten başka ülkelerin kölesi olmaya mahkûm. Bu insanlar neden üretim olmasın istiyorlar? Mafya gibi gelip senden haraç kesemez ama bir markayı yurtdışından buraya getirdiğinde, o marka otomatikman aracıya %20 pay veriyor. Bu durum dünyanın her yerinde böyle. Gerard Depardieu’nün bir filminde ‘Heru Mertar’ isimli bir şarkımı kullanmak istediler. Tanımadığım bir adam Fransa’dan bana telefon etti, durumu anlattı. “Tamam” dedim, %20’sini adama verdim. Standart bir olay bu. Birine bir iş imkânı yaratıyorsan o da sana teşekkür ediyor. O yüzden burada üretmek istemiyorlar. Burada üretince çiftçiden gidip pay alamayacak. Çok vergi koyunca da bu sefer oy toplayamayacak.
Bunlar benim midemi bulandıran şeyler. Bir de üstüne, çıkıp “Bayrağımı seviyorum” vs. diyorlar. Ne ilgisi var? Bayrağını seven, tarım üretimini böyle mi yapar? “Dinimi seviyorum” diyor, Ramazan’da her şeyin fiyatı iki katına çıkıyor. Fakirlerle empati kurmak için oruç tutuyorlar, 12 saatin sonunda sofraya bir bakıyorsun, yemek olimpiyatı. Fakir eve gittiğinde hiçbir şeyi yok, onun ne yaşadığını öğrenmek istiyorsan onun gibi yaşa. Hükümette çalışanların asgari ücret almaları daha mantıklı değil mi? Öyle olması gerekmez mi? “Ben kendimi halka adıyorum, paraya değil” demiyor musun? Burada tam tersi oluyor. En babayiğit ırkçısı, faşisti gelsin, oturalım konuşalım. Bir onun yaptıklarına bakalım, bir de benim, yani nefret ettikleri Ermenilerden biri olarak yaptıklarıma. Bakalım hangimiz bu ülkeye zarar vermişiz.
Toprağın felsefesi
Ermenistan’da birlikte iş yaptığım bir sürü genç müzisyen var. Türkiye’de de benzer projeler başlatmak istiyorum. Benim Türkiye’yi terk etmem, kendimi terk etmem demek. Sorun şu ki, buradakiler burada değil. Aynısını Ermenistanlılara da söylüyorum. Ben Yerevanlı değilim ama oraya bakınca şehirde çok az Ermenistanlı kaldığını görüyorum.
Türkiye’deki toprağın felsefesini yaşıyorum. İsme takılan kaybeder. Bizanslılar nerede? Selçuklular nerede? Sümerler nerede? Osmanlılar nerede? Esasında hepsi, biziz. Onlar aniden başka bir gezegene gitti de, biz sonradan geldik gibi bir durum yok. İsme takılan, toprağın felsefesini bilmediği için toprağa her türlü zararı verebiliyor. Sebzelerin üstüne kimyasal dökmek, ülkeyi sevmek olmuyor. Ermenistan’da da buna benzer şeyler oluyor. “İlaç sıkmadan yapsak yarım ton lahana çıkacak, böyle olunca 1,5 ton çıkıyor” dedi biri bana. Ben de ona sordum, “Yarım ton lahana mı, 1,5 ton ilaçlı pislik mi yemek istiyorsun?” diye. Hollanda dört mevsim tüm dünyaya domates ihraç ediyor. Daha önce de dedim, insan en akıllı aptal yaratıktır. Kendi yarattığı şeyin kölesi olmuştur.
“Sevmezsen söyle”
Yapılan işin ne denli kıymetli olduğunu, başka jenerasyonlardan anlıyorsunuz. Ermenistan’da ‘Wrong Door, Right Direction’ adlı bir albüm çıkarmıştım. İyi bir fikrim vardı ama yanlış memlekete gitmişim, daha doğrusu öyle zannediyordum. Bir gün havaalanında beklerken, üç kadın yanıma gelip birlikte fotoğraf çektirmek istedi. Fotoğraf çekildikten sonra, içlerinden biri “Hayatımdaki yeriniz çok önemli, sizin sözlerinizle büyüdük” dedi. 30 yaşında ya var, ya yoklardı. Birden dank etti, ben albümü yaptığımda bu insanlar 10 yaşında falandı. Ben yanlış memlekete gittiğimi düşünüyordum ama demek ki yaptığım iş birilerine dokunmuş.
‘Fake Island’ diye bir şarkım var. Müzisyenlik hayatım boyunca “Buna klip çekeceğim” dediğim tek şarkı o. Senaryosunu falan da yazdım, her şey hazır. Bir sürü insan bir şeyler söyledi ama ben kararımı vermiştim, senaryodaki gibi yapacaktım. O sıralar, 17-18 yaşlarında bir çocuk, sessiz sedasız bir klip çekmiş o şarkıma. “Sevmezsen söyle” dedi. Klibi izletti, ağzım açık kaldı. Bitti. Senaryom bitti. 17 yaşında diye görmezden de gelebilirdim o çocuğu ama olay o değil. Ben kültürüme benden daha sıhhatli bir şey sunmak isteyen birine her şekilde yardımcı olurum.
Pis kokular
Zamanı geçmiş bir fikri o ülkeden çıkarıp atmak, kültüre fayda sağlar. O fikri bünyende tuttuğun sürece pis kokular gitmez. Arabaları, binaları ne kadar değiştirsen de, zihniyet aynı kaldığı için o koku geliyor. Dürüstlüğün olmadığı yerde hangi sistemi getirirsen getir, hiçbir şey değişmez.