NATO üye devletleri arasında ortak bir savunma doktrinini koordine etmek amacıyla ilk kez 1963 yılında Bavyera başkentinde düzenlenen konferans, o zamandan beri dünyanın en etkili güvenlik politikası toplantısına dönüşmüş durumda.Ermenistan Cumhurbaşkanı Armen Sarkisyan ve Başbakan Nikol Paşinyan geçtiğimiz hafta dünya liderleri, üst düzey hükümet yetkilileri ve küresel güvenlik topluluğu üyelerinin katılımı ile gerçekleşen 56. Münih Güvenlik Konferansı'ndaydı. Toplantı çerçevesinde gerçekleşen bir forumda Paşinyan ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev izleyicilere açık bir ortamda Karabağ konusunu görüştüler.
Bu yıl güvenlik stratejistlerinin ve politika yapıcılarının tartıştığı temel konuların başında küresel nüfuz için dezavantaj olarak algılanan “Batısızlık” konusu (Westlessness) vardı. Münih'teki en sıcak tartışma konuları arasında Coronavirus'un yayılması, sosyal medyanın demokratik kurumları “baltalamadaki” rolü de yer aldı.
Teorik fizik ve bilgisayar bilimlerinde doktora yapan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, “Kuantum Politikaları: Uluslararası ilişkiler çalışmalarına katkısı” adında bir açılış konuşması yaptı.
Dört günlük ziyaretini Berlin'de düzenlediği basın toplantısı ile bitiren Paşinyan, ortak Avrupa değerleriyle şekillenen Almanya ve Ermenistan arasındaki ilişkilerde derinleşen ekonomik ve diplomatik bağlardan söz etti. Başbakan Angela Merkel'e, Ermenistan'da Almanya tarafından finanse edilen bir tümör araştırma merkezinin açılışına katıldığı için teşekkür etti. Merkel de, Ermenistan'ın Kadife Devrimi'den bu yana demokratik yönetişim reformundaki güçlü ilerlemesini övdü. Ayrıca Münih Güvenlik Konferansı'nın durağan Karabağ barış sürecini yeniden başlatmak için iyi bir platform olarak hizmet edeceğini umduğunu ifade etti.
Paşinyan ve Aliyev izleyiciler önünde
Paşinyan, Azeri mevkidaşı İlham Aliyev ile Karabağ konusunu gündeme getirme şansı yakaladı.
Cumartesi günü alelacele ilan edilen “tête-à-tête formatta” açık bir görüşme gerçekleştirildi. Uluslararası güvenlik uzmanları ve gazeteciler, izleyici olarak katıldıkları programda Dağlık Karabağ süreci hakkında soru sorma şansını da yakaladılar.
Beklenenin aksine, görüşme ne iki ülkenin kamuoyundan ne de uluslararası platformdan “verimli” notu alabildi. Deneyimli Avrasya güvenlik politikası uzmanı Celeste Wallander’in moderasyonu iyi yapamaması, detaylara hakim olamaması, gündemde olan sorunlara eğilmektense liderleri tarih perspektifinden konuya başlatması beğenilmedi.
Aliyev: İsterseniz internete sorun
Kafkasya ile uzun süredir ilgilenen gözlemciler için, iki liderin yan yana gelmesi olumlu bir adım olarak görülse de Başkan Aliyev’in tartışmayı uzun ve tutarsız, tarihsel bir diyalogla başlatması, getirdiği tartışmalı tarihsel örnekleri için salondakilerin uzman olduğunu unutup “inanmıyorsanız internetten açıp bakabilirsiniz” demesi tepki çekti. Paşinyan’ın da Aliyev karşısında daha güçlü argümanlar sunabileceği konuşuldu.
Moderatör önce Azerbaycan Cumhurbaşkanı'na, daha sonra Ermenistan Başbakanı'na söz verdi. Aliyev’in Karabağ’ın hiçbir zaman Ermeni yurdu olmadığını yönündeki iddiası üzerine Paşinyan, şunları söyledi: “Cumhurbaşkanı Aliyev'den tarihte bu kadar ileri gitmemesini isterdim çünkü Büyük Ermeni Kralı Tigran, Romalı Pompeus ile müzakere ederken, dünyada Azerbaycan adında bir ülke yoktu. Bu nedenle tarihte debelenmenin doğru olduğunu düşünmüyorum çünkü biz çok daha ileri gidip MÖ 405'ten başlayabilir, bölgedeki Ermeni varlığından bahsedebiliriz.”
Karabağ’ın statüsü
Dağlık Karabağ'ın devlet statüsü hakkında da konuşan Paşinyan “Aliyev'e katılmamayı tercih ederim, çünkü Kafkas Bürosu Karabağ'ın Ermenistan'ın bir parçası olması gerektiğine dair meşru bir karar verdi, ancak bundan sonra karar Moskova'da kişisel inisiyatifle tersine çevrildi. Stalin, Lenin ve Atatürk arasında bir düzenleme yapıldı, Karabağ hiçbir zaman bağımsız bir Azerbaycan devletinin parçası olmadı. Sovyetler Birliği'nin kurulması sürecinde Karabağ Azerbaycan'a teslim edildi. Toprak bütünlüğü hakkında konuşurken, hangi ülke hakkında konuştuğumuza karar vermeliyiz. Benim sorum Azerbaycan'ın Sovyetler Birliği'nden ayrılırken Sovyetler Birliği'nin toprak bütünlüğüne saygı gösterip göstermediği. Şimdi artık var olmayan bir ülkeden bahsettiğinizin farkında mısınız? Dağlık Karabağ'ın parçası olduğu Sovyet Cumhuriyeti'nin var olmadığını söylüyorum. Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti yok.”
Aliyev’in Hocalı konusunu günde getirmesi üzerine ise Paşinyan, 1990'ların ortalarında eski Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ayaz Mutalibov’un, Rus Nezavisimaya Gazeta gazetesine verdiği röportajda dile getirdiği Hocalı’nın bir provokasyon olduğu ve kendisini iktidardan uzaklaştırmak amacıyla Azerbaycan muhalefeti tarafından düzenlendiği yönündeki sözlerini hatırlattı.
Azerbaycan'ın Güvenlik Konseyi kararlarının hükümlerine uymadığını, koşulsuz ve acil ateşkese uymadığını, yani şiddeti ve düşmanlıkları durdurma çağrısına yeterince kulak vermediğini söyleyen Paşinyan ayrıca uluslararası toplumun aynı şeyleri duymaktan yorulduğunu ve Ermeni ve Azerbaycanlı liderlerin son 25 veya 30 yıl boyunca aynı şeyleri tekrar etmek yerine yeni yaklaşımlar ve fikirler bulmaları gerektiğini düşündüğünü söyledi.
Üç taraf için de kabul edilebilir olmalı
Çatışmayı çözmek için devrimlere ihtiyaç olduğunu, Dağlık Karabağ barış sürecinin 3 taraf için de kabul edilebilir olması gerektiğini hatırlatan Paşinyan, “Karabağ sorununa askeri bir çözüm bulunamayacağının altını çizmek için uluslararası toplumun bunu daha açıkça ifade etmesini isterdim” dedi.
Ermenistan’daki Kafkasya uzmanları ve araştırmacılara göre iki lider arasında kamuoyu önünde bir tartışma olması muhtemelen olumlu olsa da, görüşme moderasyon ve tartışmanın kalitesi açısından çok başarılı değildi.
Civilnet Genel Yayın yönetmeni Karen Harutyunyan’a göre tartışma en başından itibaren başarısızlığa mahkum edildi. Öncelikle organizatörler ve moderatörler hatalıydı. Masaya olumlu bir gündem koymak, ilerlemeye ve geleceğe odaklanmak yerine, moderatör iki lideri geçmişe itti. “Aliyev 19. yüzyıla kadar gitti, Paşinyan ise daha da derinleşti Pompeius ve Büyük Tigran günlerini hatırladı. Tartışma daha çok ders kitabı formatında ve stereotiplerin ötesine geçemeyen, dengeli ve ağır argümanları olmayan bir okul kavgası münazarası gibiydi” diyor Harutyunyan.
Harutyunyan’a göre Aliyev, 19. yüzyıl hakkında verdiği yanlışları düzeltmek yerine farklı konulara sapmamalıydı. Aliyev Hocalı'dan bahsettiğinde, Paşinyan bir gazete makalesi dışında; Sumgait, Kirovabad, Maragha'da olan Ermeni kırımlarını anmalı, Azerbaycan'ın neden Azeri nüfusunun Hocalı'dan tahliyesini düzgün bir şekilde organize etmediğini sormalıydı.
Harutyunyan’a göre Paşinyan Aliyev’e Bakü makamları tarafından reddedilen Karabağ Ermenilerinin ortaçağ eserlerini; Amaras, Gandzasar, Dadivank’ı anlatmalıydı ve Ermenilerin Azerbaycan’a giremeyişini, Ermeni bir askeri uykusunda baltayla öldüren Safarov’un kahramanlaştırılmasını sorgulamalıydı
Yaklaşık 25 yıldır konu ile yakından ilgilenen araştırmacı-gazeteci Tatul Hakopyan ise görüşmenin izleyicilere açık ilk görüşme gibi yansıtıldığını oysa Avrupa Parlamentosu toplantılarında hatta Key West’te iki ülke liderlerinin daha önce bir araya geldiklerini hatırlattı. Almanyan’ın ilk defa Karabağ konusu için bir şey yapmasını şaşırtıcı bulan Hakopyan’a göre de görüşmenin başarısızlığının en büyük sorumlusu detaylara ve konunun özüne hakim olamayan moderatördü.
Münih’de yapılan tartışma ile Karabağ sorununun çözülmeyeceği baştan beri belli olsa da uzmanlar kapalı tartışma ve görüşmelerden sonra şu aşamada gelinen yer düşünüldüğünde bu durumun çözüm için yol almaya yardımcı olabileceğini savunuyor.