YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

‘Siyasi ayak’ tartışması

Bu tablo içinde, “Siyasi ayak kimdir?” sorusunun yanıtı pek de CHP imiş gibi durmuyor. Olan, AKP’nin işine yaradığı sürece Gülen Cemaati’ni kullanıp daha sonra ittifak değiştirmesidir.


Kamuoyu, iktidardaki Milliyetçi Cephe’nin Suriye ile savaş çıkarma gayretlerinin yanısıra, bir süredir de “FETÖ’nin siyasi ayağı kim?” tartışmasıyla meşgul. Konunun başlangıcı aslında epey öncelere dayansa da, son tartışma eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un açıklamalarıyla alevlendi. 
Gülen Cemaati’nin güçlü olduğu dönemde bir süre hapis de yatan Başbuğ, askerlerin sivil mahkemede yargılanmasına yol açan yasa değişikliğini ve Gülen Cemaati’ne yönelik operasyonların zamanında nasıl engellendiğini hatırlatarak, bu yasa değişikliğini TBMM’den geçirenlerin FETÖ’nin sivil ayağı olduğunu söyledi. Yasa, AKP’nin teklifiydi. Hal böyle olunca, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere AKP kanadı Başbuğ’a tepki gösterdi ve Başbuğ hakkında suç duyurusunda bulunuldu. 
Bu konu ve tartışma gündemde yer tutarken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “FETÖ’nin siyasi ayağını açıklayacağım” dedi ve partisinin grup toplantısında bu konuya değindi. Kılıçdaroğlu Gülen Cemaati’ne yakın komutanların AKP döneminde yükseldiğine dikkat çekerek “O siyasi otorite FETÖ’nün siyasi ayağıdır. Onun başındaki kişi de FETÖ’nün siyasi ayağıdır. Devleti FETÖ terör örgütüne teslim eden kişinin adı Recep Tayyip Erdoğan’dır” dedi.
AKP cephesi bu açıklamalara da tepki gösterdi. Erdoğan ve AKP medyası şimdi tam tersine, Kılıçdaroğlu ve CHP’yi ‘siyasi ayak’ olarak göstermeye çalışıyor.
Yakın tarihe kabaca bir bakış, manzarayı ortaya koyacaktır. Hatırlanacaktır ki, 2008 sonrasında başlayan Ergenekon davaları süreci büyük oranda Gülen Cemaati’ne yakın polis ve savcılar tarafından yürütülmüştü. Erdoğan ve AKP, o vakit en önemli tehdit olarak gördükleri derin devlet unsurlarına ve TSK’ya karşı Gülen Cemaati’yle işbirliği yapmaktan çekinmediler. Hatta, öyle tarif edilmese de, aslında Cemaat’e yakın hâkim ve savcıların önü açılsın diye, 2010 yılında referanduma gidildi. Referandum AKP ve Gülen Cemaati’nin istediği biçimde sonuçlanınca Erdoğan okyanus ötesine teşekkür bile etti. Aynı yıllarda Erdoğan, ÖSYM’de soruların çalındığı gibi bulgular karşısında yürüyüş yapan gençleri, karşılarına başka gençler koymakla tehdit etti. 
Ancak tablo referandumdan çok kısa bir süre sonra değişti. AKP çevreleri bile referandumun yarattığı kadrolaşmadan rahatsız olduklarını belli ettiler. Bunun peşine de malum AKP-Gülen restleşmesi geldi. Ancak bu restleşmeye kadar, Gülen Cemaati’ne yakın kesimlerin devlet içinde güç kazandığını söylemek, AKP tarafından darbecilikle suçlanmayı doğuruyordu. Restleşme başlayana kadar da, Cemaat’e yakın komutanların önünün açık olduğu bilinen bir gerçekti. Işık Koşaner gibi komutanlar bu atmosferde istifa ettiler.
Restleşme savaşa döndü ve –neyse ki sonuçsuz kalan– 15 Temmuz darbe girişimiyle sonuçlandı. O girişimden bu yana Erdoğan ve AKP bu kez eski derin devlet ve ulusalcı unsurlarla ittifak içinde, Cemaat’e karşı savaş yürütmekte. 
Bu son ittifakın bir diğer sonucunu da Kürt meselesinde geldiğimiz noktada görebiliriz. Birçok Kürt siyasetçi hapse atıldığı gibi, derin devlet çevrelerinin pek hazzetmediği Osman Kavala da uydurma gerekçelerle iki yılı aşkın süredir hapistedir. Ahmet Altan’ın durumunu da bu kategoride sayabiliriz. 
Bu tablo içinde, “Siyasi ayak kimdir?” sorusunun yanıtı pek de CHP imiş gibi durmuyor. Olan, AKP’nin işine yaradığı sürece Gülen Cemaati’ni kullanıp daha sonra ittifak değiştirmesidir. Bu karambol içinde CHP’den ya da CHP'ye yakın kimi çevreler/isimler oluşan kimi boşluklardan yararlanmış mıdır, ya da Cemaat savaş başlayınca CHP’ye yanaşmak istemiş midir, o da tartışılabilecek bir durum ama böyle bir durum olsa bile bu, genel tablo içinde ayrıntı düzeyinde kalıyor.
Özetle, AKP “Kandırıldık”la açıklanamayacak bir bilanço çıkarmak durumunda. Ancak biliyoruz ki böyle olmayacak. İktidar, elindeki medya gücünü kullanarak sabah akşam CHP’yi suçlayacak, CHP de bir-iki yanıt verdikten sonra, işi küllendirecek. Oysa içinde bulunduğumuz durum açısından demokrasi, insan hakları ve Kürt sorununda adil bir çözüm perspektifini de içeren, geriye dönük bir bilançonun çıkartılması şart.