Hrant Ahparig,Sen hepimizden iyi biliyorsun, buraya bir günde gelinmedi. Bu yolu hazırlayan, açan kesimler, isimler vardı. Onlar hâlâ soruşturulmuş değil.
Her yıl olduğu üzere bu yıl da sana bir mektup yazma niyetiyle masanın başına oturdum. Oturdum ama sana çok da iyi haberlerim var denemez.
Davada geçen yıldan bu yana çok önemli bir gelişme yok ne yazık ki. Kamu görevlileri yargılanıyor ama gerektiği şekilde bir yargılama olduğunu söyleyemeyiz. En ilginç konu, MİT görevlilerinin tanıklığı. Uzun mücadeleler sonrası, mahkeme seninle o meşhur (hani, “haddimi bildirdiler” dediğin) görüşmeye katılan görevlilerin tanık olarak dinlenmesine karar vermişti. Ancak bunun için MİT’e yazılan yazıya yanıt dahi gelmedi. Böyle birkaç celse geçti. Mahkeme şimdi bu kararını gözden geçirme karar aldı. Yani mahkeme kendi kararını gözden geçirecek ve bilemiyorum, belki de vazgeçecek. Umalım ki öyle bir şey olmaz ve 19 Ocak’a giden yolda en kritik gelişmelerden biri olan bu görüşmeye dair kapsamlı bilgi edinme imkânını elde ederiz.
Bunun ötesinde, evet, bazı ifadeler veriliyor ancak 19 Ocak’ın arka planı hâlâ açıklığa kavuşmuş değil. Avukatların talep ettiği yeni soruşturma dosyaları ya da iddianameler de yok ortada. Zira, sen hepimizden iyi biliyorsun, buraya bir günde gelinmedi. Bu yolu hazırlayan, açan kesimler, isimler vardı. Onlar hâlâ soruşturulmuş değil.
“Ne belli oldu peki?” diye soracak olursan, 19 Ocak’tan tam bir yıl önce Trabzon Emniyeti’yle, Trabzon Jandarması’yla, İstanbul Emniyeti’yle, İstihbarat Daire Başkanlığı’yla, tüm bir devlet yapısının ne olacağından haberdar olduğu bir kez daha iyice ortaya çıktı. Diğer kurumların da, çok açık ki, bilgisi vardı. Kimler olduklarını biliyorsun. Sonuç? Hiçbir şey yapmamışlar.
Öte yandan adalet talebi tabii ki sürüyor. Bu yıl da yine binlerce insan Sebat Apartmanı’nın önünde toplanacak, adalet talep edecek. Seni anacağız.
Ermeni toplumu açısından da iyi bir sene olduğu söylenemez. Patrik Mutafyan 2019’da hayatını kaybetti ve patrik seçimi süreci başladı. Yılın sonunda patrik seçimi de yapıldı. Ancak gayet sıkıntılı bir süreç oldu bu, adaletsiz bir seçim yapıldı. Yurtdışında yaşayan Türkiye doğumlu adaylara devlet tarafından sınırlama getirildi ve o adaylar seçime katılamadı.
“Devlet böyle istemiş olabilir, peki bizim toplum içinden süreci yöneten aktörler ne yaptı?” diye soracak olursan, yanıt “hiçbir şey.” Tüm taleplere ve itirazlara rağmen bu adaletsiz genelgeye itiraz edilmedi. “Edersek süreç çok uzar, hem de bize kızarlar” dendi.
Böylesi bir ortamda bir patrik seçimi oldu ama bu süreç pek çok kişinin içine sinmedi. Devleti işin içine getirip oturtma ve toplumu bu yolla yönetme alışkanlığı ne yazık ki güçlenerek sürüyor. Yazdık, çizdik, insanlar harekete geçtiler, inisiyatifler kurdular ama dinleyen olmadı.
Türkiye’ye gelecek olursak; otoriter rejim devam etmekte. Evet, toplum bir denklem değişimi için ipuçları veriyor, mesela İstanbul ve Ankara belediye başkanlığını CHP’li adaylar kazandı, AKP içinden bazı isimler yeni parti kurma hazırlığında ama bir yandan da AKP ve MHP her gün biraz daha birbirine yaklaşıyor, Kürt sorununda şiddet politikası devam ediyor, 90’ların o karanlık süreçlerinin aktörleri rejim içinde kendilerine her gün biraz daha geniş yer buluyor.
Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve Ahmet Altan siyasi gerekçelerle hâlâ hapiste. Sadece onlar değil, Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel gibi isimler de öyle. Onlara son olarak Diyarbakır Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı da eklendi. Yerel seçimlerden sonra, HDP’nin kazandığı birçok belediye başkanlığına kayyım atandı. Kürt halkının iradesi irade olarak sayılmıyor.
AİHM kararları da rejim için yok hükmünde. Demirtaş ve Kavala için verilen kararlar uygulanmadı. Ve yargı bu durumdan hiç de gocunmuyor.
Dış politikada macera arayışları sürmekte. Türkiye oradaki Kürt oluşumlarını dağıtmak amacıyla Suriye topraklarında girdi bu sene. Kürtlerin yanısıra bölgedeki Ermeniler ve Hıristiyanlar zor günler geçirdiler, geçiriyorlar. Bir de Libya’ya asker gönderme gibi bir mesele çıktı ki, ne sen sor ne ben söyleyeyim.
Kadınlara yönelik erkek şiddeti de ne yazık ki sürüyor ve engellenemiyor. “Engellenmesi için kapsamlı bir politika var mı?” dersen, o da yok. Kadın örgütleri var güçleriyle direniyor, seslerini çıkarmaya çalışıyorlar ama bu bile polis baskısı altında, gözaltılarla olabiliyor.
Manzara bu. Ama her zaman söylediğim gibi, umut devam ediyor, daha iyi bir Türkiye için mücadele ve dayanışma da.