AKP’nin 2011 yerel seçim vaadi olarak lanse edilen Kanal İstanbul için iktidar harekete geçti. Tüm bilim insanlarının “Felaket olur” uyarılarına rağmen başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere rejim, tüm gücüyle bu kanalı inşa etmek için hazırlıklarını yapıyor.Erdoğan ve AKP, CHP’nin bu projeye karşı çıkmasını geleneksel AKP-CHP karşıtlığına oturtarak projeye daha bir şevkle sarılmaya ve bunu bir “inat projesi” haline getirmeye karar vermiş vaziyette. Ancak Kanal İstanbul için yurrtaşlar tarafından yapılan itiraz başvurularındaki yoğunluk, bu kez bu siyasetin de tutmayacağının göstergesi.
2011’den sonra işin doğrusu bu proje bir tür uykuya yatırılmıştı. Düşündük ki herhalde uyarıları dikkate aldılar ve bu vaadi rafa kaldırdılar. Ama hayır, öyle olmadı. Geçtiğimiz haftalarda proje için hazırlıklar hızlandı ve harekete geçildi. Zaten aynı günlerde anladık ki kanalın geçeceği bölgede kimi ülkeler ve şirketler çoktan arsaları kapatmaya başlamış.
Çok açık ki İstanbul’u doğal açıdan mahvedecek bir girişim bu. Bunu ben kendi kendime söylemiyorum elbette. Güvenilir bilim inanlarının tümü Karadeniz’i Marmara’ya bağlayacak bu proje ile İstanbul’un doğal dengesinin tamamen bozulacağına ısrarla dikkat çekiyorlar. Deniz suyu akışının dengesinin bozulması yetmezmiş gibi İstanbul’un doğal su kaynakları da tehlikeye girecek. Üstelik işin bir de deprem boyutu var. Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabından şu açıklamayı yaptı:
“Kanal İstanbul yapılırsa: 1-Güzergah boyunca yeraltı ve yerüstü sularını ve barajları yok edecektir. Deprem bekleyen ve iklim değişimine uğrayan bir kentte bu hiç yapılmaması gereken bir iştir. Depremde susuzluk, depremin neden olduğu can kaybını salgın hastalıklar yoluyla artırır. 2-Kanal boyunca ve İstanbul’da nüfus daha da artacaktır. Daha fazla nüfus daha fazla can ve mal kaybı demektir. Bu yapılmamalıdır. 3-Kanal depremden önce biterse bu su yolu deprem sırasındaki afet yönetimini zora sokacak, kimi yerlerde yangın, kurtarma, ambulans, vb hizmetlerini aksatacaktır. 4-Eğer kanalın Marmara’ya yakın kesimleri depremde bir şekilde zarar görürse topoğrafyaya bağlı olarak K. Çekmece’nin kıyıya yakın kesimleri deniz basmasına uğrayabilir. 5-Eğer Kanal İstanbul’a başlanırsa İstanbul’u depreme hazırlama işi ikinci plana itilmiş olur”
Prof. Dr. Naci Görür’ün sadece deprem açısından dikkat çektiği sakıncalar böyle. CHP ve İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da bu projeye karşı çıkıyor. İmamoğlu son yaptığı açıklamada “İstanbul'un su kaynakları yok olur. Sadece su konusunda değil strateji konusunda da durum felakettir. Devlet Su İşleri (DSİ) teknik anlamda güvenli bir kurumdur. Bu kurum diyor ki inşa edilecek olan kanal güzergahı saklı stratejik rezerv alanıdır. Yeraltı sularına tuzlu su karışma ihtimali ile her ihtimali düşünmek zorundadır devlet. Bu durumda stratejik rezerv alandaki su alanlarını kaybetme riskiyle karşı karşıyayız" dedi.
Ancak Erdoğan ve AKP, CHP’nin bu projeye karşı çıkmasını geleneksel AKP-CHP karşıtlığına oturtarak projeye daha bir şevkle sarılmaya ve bunu bir “inat projesi” haline getirmeye karar vermiş vaziyette. Ancak Kanal İstanbul için yurrtaşlar tarafından yapılan itiraz başvurularındaki yoğunluk bu kez bu siyasetin de tutmayacağının göstergesi.
Projenin bir rant ve müteahhitlere iş yaratma projesi olduğu gayet açık. İktidarın “Boğaz’dan geçen gemiler için alternatif yaratıyoruz” açıklaması ise hiç de ikna edici değil. Belirli bir düzen içinde gidilirse, Boğaz trafiği sorun yaratmıyor.
2020 İstanbul ve siyaset açısından “Ya Kanal, ya İstanbul” mücadelesi ile geçecek gibi görünüyor. Bu tablo içinde pek de iyi yıllar diyemiyorum doğrusu.