Ermeni Soykırımı’nı tanıyan tasarı ABD Senatosu tarafından kabul edildi. Bu önemli bir gelişme. Zira Soykırım’ı tanıyan tasarılar ABD Temsilciler Meclisi tarafından daha önceki yıllarda da iki kez kabul edilmiş ancak Senato’dan onay almamışlardı.Bu argümanı dile getirirken meseleye tersinden de bakmalıyız. Ermeni Soykırımı’nın üzerinden 105 yıl geçti. Ne yapsın dünya halkları? Bir 100 yıl daha mı beklesinler, Türkiye bu konu ile yüzleşmeyi gündeme alsın diye. Doğruluğuna inandıkları konular hakkında sussunlar mı?
Büyük bir çoğunluk oyuyla Temsilciler Meclisi’nden geçmiş bir tasarının Senato’da çok uzun süre takılmayacağı tahmin edilmekte idi. Dolayısıyla beklenmedik bir adımdan bahsetmiyoruz. Daha ilginç olan ise Türkiye’deki gelişmeler oldu. Kararın Senato’da kabul edilmesi haber kanalları tarafından saatlerce duyurulmadı mesela. Söz konusu kanalların Washington temsilcileri/muhabirleri kendi kişisel hesaplarından takipçilerini haberdar ediyorlardı, yani belli ki gelişme merkezlere bildirilmişti, ancak kanallar bunu duyurmamayı tercih ettiler. Ta ki Cumhurbaşkanlığı İletişim Ofisi’nden bir kınama açıklaması yapılana kadar. Artık haber verilebilirdi, ama tabii kınama haberi. Nasıl bir totaliter sistem içinde yaşadığımızın özeti gibi bu aslında. Konu tek başına haber değeri taşımıyor. Ancak rejim tepki gösterince, yani haberin nasıl anlaşılması gerektiği bildirilince haber oluyor.
Sonrasında olanlar da ilginç diyeceğim ama aslında rutin. Yine ABD’ye üst perdeden tepkiler gösterildi, TBMM (HDP dışında) ortak bir bildiri yayınladı vs.
Ancak TBMM bildirisinde dikkat çeken bir cümle vardı. İlgili bölümü bir hatırlayalım: “ABD Senatosu artık kendi tarihine kattığı bu kirli vicdan yüküyle yaşamak zorundadır. ABD Senatosu'nun bu kararı hem tarih hem hukuk açısından, hem de Aziz Milletimiz ve insaf sahibi dünya halkları nezdinde yok hükmündedir.”
Şimdi bu “Yok hükmünde” meselesi başlıbaşına incelenmeyi hak eden bir tutum zaten. Bilhassa AKP döneminde Erdoğan vasıtasıyla daha da yaygın biçimde (Özellikle Türkiye’nin mahkum edildiği AİHM kararları sonrasında) dolaşıma sokulan “Yok hükmünde” tepkisi aslında “Buna verecek cevabımız yok” demek gibi bir şey. Daha da ötesinde “Biz dünyadan kopuk yaşamaya karar verdik, evrensel kurallar ve anlayışlar, altına imza atsak da bizi ilgilendirmiyor, kendi içine kapalı, milliyetçi ve muhafazakar tabularla yetiştirilmiş bir toplum yaratmak istiyoruz” demenin basit bir anlatımı.
Bu vakada ise sadece iktidar değil HDP dışındaki muhalefetiyle tüm partiler “Yok hükmündedir” havasına girdiler. Buradaki mantık ise az evvel tarif etmeye çalıştığıma ek olarak (CHP de var çünkü bu tepkinin içinde) “Bu konu ile yüzleşmeyi reddediyoruz, çünkü varlığımız bu inkarın üzerine kurulmuştur” gibi bir şey. Neyse, tüm bunlar şaşırtıcı değil ne yazık ki, dediğim gibi.
Asıl benim gözüme çarpan ise alıntıladığım bölümün son cümlesi. Yani "ABD Senatosu'nun bu kararı hem tarih hem hukuk açısından, hem de Aziz Milletimiz ve insaf sahibi dünya halkları nezdinde yok hükmündedir” cümlesi. Türkiye bu tepkisiyle işin içine “İnsaf sahibi dünya halklarını” da karıştırmış. Yani, üzgünüm TBMM, ama Ermeni Soykırımı’nı kabul eden ülkelere baktığımızda (30 civarında ülkeden ilk sayabileceklerim, Arjantin, Brezilya, Şili, Lübnan, İtalya, Polonya, Portekiz, Venezuela, Uruguay, Bolivya, İsveç, Slovakya, Çekya, Litvanya, Belçika, Kanada.. Almanya, Fransa, Rusya gibi ülkeler de var ama Türkiye bunları büyük devlet kategorisinde gördüğü için öne çıkarmıyorum) dünyanın dört bir yanından önemli sayıda ülkenin parlamentosu tarafından Ermeni Soykırımı’nın tanındığını görüyoruz.
Bu tablo karşısında ne söylenebilir? Bu ülkelerin ve halklarının insaf sahibi olmadıkları mı? Peki insaf sahibi hangi halk 1915 ve sonrasında Ermeni halkına yapılanlar karşısında sessiz kalabilir ki?
Evet, hiç şüphesiz bu mesele dünyanın farklı ülkelerindeki parlamentoların aldıkları kararlarla çözülmeyecek. Kimbilir belki de bu tür kararlar bu meselenin bu topraklarda çözülmesine de yardımcı olmayacak. Elbette ki bu konu bu topraklarda çözülmeli. Yüzleşme bu topraklarda olmalı.
Ama bu argümanı dile getirirken meseleye tersinden de bakmalıyız. Ermeni Soykırımı’nın üzerinden 105 yıl geçti. Ne yapsın dünya halkları? Bir 100 yıl daha mı beklesinler, Türkiye bu konu ile yüzleşmeyi gündeme alsın diye. Doğruluğuna inandıkları konular hakkında sussunlar mı, “Aman Türkiye kızar şimdi” diyerek. Peki bu ülkelerde yaşayan, 1915 öncesi ve sonrası göç etmiş Ermeniler’e ne desinler? “Bir şey diyemeyiz, Türkiye kızıyor” mu desinler?
Bu konuya artık yeni bir pencere ve anlayışla bakılması şart. Türkiye’nin, 1915’in acısını çekmiş ülke içindeki Ermeniler’i de tedirgin eden, onları bir kez daha spot altına koyan bu “sert tepki” çıtası ve diğer ülkelere yönelik “İlişkilerimiz bozulur, ona göre” politikası meselenin çözümüne, yüzleşmeye yardım etmedi bugüne kadar. Tam tersine akutlaştırdı. “Taziye” mektuplarının yerini ise konferans yasaklamaları aldı. Evet söz konusu kararlar belki bu topraklarda bir yüzleşmeye yardımcı olmayacak ama en azından o topraklardaki insaf sahibi halkların ve Ermeniler’in adalet beklentisini bir nebze olsun karşılayacak. Bir de böyle düşünelim.
Not: Bu yazı www.artigercek.com sitesinde 15 Aralık günü çıkan yazının gözden geçirilmiş halidir.