Antep saldırısının ardından Meclis Başkanı Cemil Çiçek tüm siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşlarına mutabakat metni ile çağrıda bulundu. Çiçek’in mutabakat metninde yer alan İspanya modelini konuyu yakından bilen siyaset bilimci Maya Arakon ve emekli diplomat Akın Özçer’e sorduk. Arakon, İspanya'daki ETA örgütünün taleplerinin yerine getirildiğini söylerken, Özçer, 'İspanya silah bırakmanın şartlarını hazırlamıştı' dedi.
Kürt sorununda devam eden çatışmalı ortam, Antep saldırısının ardından Meclis Başkanı Cemil Çiçek’i harekete geçirdi. Çiçek, tüm siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşlarına mutabakat metni ile çağrıda bulundu. İspanya modelinin iyi incelenmesi gerektiğine dikkat çeken Çiçek, yayınladığı çağrı metninde sadece güvenlik eksenli politikalarla sorunun çözülemeyeceği belirtti. Çiçek açıklamasında “İspanya çok önemli bir tecrübe. İspanya’da yapılan mutabakata katılan olmuş, katılmayan olmuş. Terörü reddedecek kim varsa gelsin ‘ama, fakat’ diyecek olan dışarıda kalsın demiş. Türkiye’nin genelinde de ortak bir yaklaşım var” dedi. İspanya’da oluşturulan mutabakat metnini örnek gösterdi. Çiçek’in İspanya modeli önerisi “teröre karşı kitlesel yürüyüş”ü de kapsıyor. İspanya’da Bask ülkesinin bağımsızlığı için mücadele eden ETA örgütüne karşı 2000’de bir milyon kişinin katıldığı kitlesel yürüyüşler yapılmıştı. Çiçek’in mutabakat metninde yer alan İspanya modelini konuyu yakından bilen siyaset bilimci Maya Arakon ve emekli diplomat Akın Özçer’e sorduk.
UYGAR GÜLTEKİN
uygargultekin@agos.com.tr
‘ETA’nın talepleri yerine getirildi’
İspanya üzerine çalışan Strasbourg Üniversitesi Savunma ve Stratejik İncelemeler Merkezi’nden siyaset bilimci Maya Arakon, İspanya’da insanların kitlesel olarak yürümeleri ve ETA şiddetini lanetlemelerine giden sürecin uzun bir süreç olduğuna dikkat çekti. Arakon, 1978’deki İspanya Anayasası’na dikkat çekti. Arakon, “Bir sabah insanlar bir anda uyanıp da terör ve şiddeti lanetleme ruh birliği içine girmiş değiller” dedi.
Arakon, şunları söyledi; “1978 İspanya Anayasası ile içlerinde Bask ülkesinin de dahil olduğu 17 bölgeye ‘özerklik’ tanındı. Bunun yanı sıra, bu bölgelerin kendi yerel dillerinin anayasal olarak tanınması, bayraklarının İspanya bayrağıyla birlikte dalgalanmasına izin verilmesi, bölgelerin kültürel farklılıklarının İspanya’nın zenginliği olarak görülerek koruma altına alınması gibi ifadeler de Anayasa’da yerini aldı. ETA’nın uğruna savaştığı bütün siyasi, kimlik, dil ve özerklik talepleri yerine getirildi. Zaman içinde ETA’nın uğruna savaştığı tek hedef Bask Ülkesi’nin bağımsızlığı haline gelmiştir ki yapılan referandumda Baskların birçoğunun artık bağımsızlık istemediğini göstermiştir. Bu aşamaya gelindiğinde ETA’nın varlığına artık ihtiyaç kalmadığı için, aralarında Bask’ların da olduğu İspanya halkı şiddete ‘dur’ deme ihtiyacını hissetti.”
‘Kitlesel yürüyüş tehlikeli’
Kürt sorunu algısının Türkiye’de halen “PKK terörü”ne indirgendiğini belirten Arakon, “Türkiye’de milyonlarca kişinin sokağa dökülüp yürümesi ancak milliyetçi kesimin yürümesi şeklinde gerçekleşebilir ki bu da sorunu çözmek yerine daha da vahim hale getirmekten, hatta kimi yerde faşizan saldırıların olmasına yol açmaktan başka bir işe yaramaz. İspanya ile karşılaştıracak olursak Türkiye’nin demokrasi, temel hak ve özgürlükler konusunda çok gerilerde olduğunu söylemek gerekir” diye konuştu.
İspanya silah bırakmanın şartlarını hazırlamıştı’
İspanya’da uzun yıllar diplomat olarak çalışan Akın Özçer’in ‘Çoğul İspanya Anayasal Sistemi ve Ayrılıkçı Terörle Mücadele Modeli’ adlı bir kitabı da İmge Yayınları tarafından yayımlandı. Özçer, İspanya’ya gönderme yapan mutabakatın başarıya ulaşması için evrensel demokrasi ölçütlerine uygun, temel hak ve hürriyetleri kısıtlamayan bir anayasanın gerekli olduğuna dikkat çekiyor. Silah bırakma ve dağdan inmenin yasal düzenlemelere bağlanması gerektiğini vurgulayan Özçer, İspanya’nın 1988’de mutabakata vardığını, ‘terör’ eylemlerinin ise ancak geçen yıl bittiğini söylüyor.
Cemil Çiçek tarafından hazırlanan mutabakat metni İspanya’ya atıf yapıyor. Çiçek’in bu önerisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çiçek’in çıkışı hükümetin izlediği politikaya oranla daha olumlu bir çıkış. Bütün partilerin bir araya gelerek oluşturmaları gereken bir politika olması önemli. Demokraside geri kalmış bir ülke olmamız açısından bütün partilerin içine gireceği, ortak ilkelerin belirlendiği bir girişimde bulunmak çok olumlu. İspanya’da 12 Ocak 1988 tarihli Ajuria Enea Paktı’na siyasi partiler içinde sadece ETA’nın siyasi kolu o zamanki adıyla Herri Batasuna katılmamıştı. Türkiye’de de belki BDP katılamayacak.
- Mutabakat metninin eleştirdiğiniz yanları neler?
Çiçek’in metninde acilen yeni anayasa yapılması gerektiği vurgulanıyor. Ancak sadece bir anayasa yapılması değil evrensel demokrasi ölçütlerine uygun, temel hak ve hürriyetleri kısıtlamayan bir anayasa yapılması gerekiyor çünkü mutabakat konusunda en önemli meselelerden biri anayasa. İspanya bu mutabakata vardığında demokratik bir anayasası vardı ve mutabakat metninde anayasaya ile güvence altına alınmış maddelere göndermeler var. Çiçek'in metnindeyse anayasa olmadığı için birtakım ilkelerin vurgulanması gerekiyor. ‘İspanya da hatalar yaptı, aynı hataları yaptık’ diyor Çiçek ama İspanya’nın hatalar yaptığı dönem demokrasi öncesindeki dönem ya da demokrasinin ilk dönemleri. İspanya ile aynı hataları yaptık derken demokratik olmayan İspanya ile benzer hataları yapmış oluyoruz.
İspanya’ya atıf yapıldığı için eksik bulduğum diğer bir konu ise silah bırakma meselesi. Belki partilerin uzlaşmaz tavrı yüzünden belirtilmemiştir ama İspanya’da bu dağdan inme prosedürü, kesin silah bırakma karşılığı yasal siyaset yapma hakkı tanıyacak yasal düzenlemelerdir. Dağdan indirmenin yolunu açacaksınız. Bir yandan anayasa yapacaksınız bir yandan da dağdan inişi yasal düzenlemeyle özendireceksiniz. Mevcut etkin pişmanlık yasasının bu ihtiyacı karşıladığı söylenemez.
- İspanya’nın özerkliğe geçiş sürecinde neler yaşandı?
1977’de Kral Juan Carlos’un çağrısıyla mecliste anayasa çalışması başladı. Bütün süreç 16 ay sürdü. Terör eylemleri bu dönemde devam etmişti. Türkiye’ye benzer bir durum. Bölge bir bütünün parçasıdır ve demokratik özerklik dendiğinde bir bölgeden bahsedildiğini unutmamamız lazım. Bizim şu anda 81 ilimiz var. 20 tane bölge olsa bunların üstünde Türkiye bölünmüş olmaz. Fransa’da da var bu. 22 bölge var. 'Bölündük' diye bakmamak lazım. Bizim gibi merkeziyetçi ülkeler hop diye demokratik özerkliğe ve İspanya örneğine sıçrayamaz. Ama özerkliğin asgari noktası Fransa’dır. Fransa esas alınmalı. Söz konusu olan bölgelerin idari sistemi. O süreçte İspanya’da Katalanlar ve Basklar bölge terimine karşı çıktılar. Anayasalarında 'milliyet'ten bahsediyor. 'Millet' diye başladılar tartışmaya, 'milliyet'te anlaştılar. Burada merkez partilerinin bu kavramlar üzerinde durması gerekiyor. Anayasada tüm bunların tartışılması gerekiyor. Bizimkiler hâlâ temel hak ve hürriyetleri müzakere ediyorlar.
- Oslo ile başlayan müzakere süreci var. Müzakereler nasıl devam edebilir?
Onlarla sadece dağdan inmenin koşullarını görüşeceksiniz. Müzakere olur ama silah bırakmak üzerine olur. Diğer hususların BDP ile konuşulması gerekir. Bütün partilerin daha esnek tavır alması gerekiyor. Benim sayım bu kadar, yüzde 94 bunu istiyor, siz yüzde 6’sınız hiçbir şeyi kabul etmiyoruz denmemeli. İspanya’da görüşmeler olduğunda Basklar ve Katalanların toplam oy gücü yüzde 6’ydı. Yüzde 6 ile böyle bir anayasa çıktı. MHP’nin ve vesayet kurumlarının ‘bölücülük’ yaklaşımları oldukça kötümser bir tablo arz ediyor. Bölücülük dedikleri ayrılıkçılığın çok ötesinde, anadilde eğitimi dahi kapsayan bir kavram onlar için. Oysa bu taleplerin bölünmeyle ilgisi yok. Bu tavırlar tamamen demokratik kültür yoksunluğundan kaynaklanıyor.