Yirmi sene önce şarap işine başladığımda, bu işin bir parçası olan şarap fuarlarına sık sık giderdim. Çalıştığım firmanın standını kurup ‘Anatolian Wines’ tabelası altında beyhude bir ziyaretçi bekleyişine başlar, bir-iki saat sonra vazgeçip, diğer stantları gezerek tadımlar yapmaya dalardım. Belki de hayatımın en eğitici tadımları onlar olmuştur.O gün neredeyse alkışlanan şarabın çok kendine has bir özelliği vardı. Etiketinde yer alan ‘karasi’ kelimesi şarabın değil, üretim yönteminin adıydı. Gürcülerin kvervi, Ermenilerin karas dediği bu yöntemde şarap endüstriyel tarzda değil, topraktan yapılmış büyük küplerde üretiliyor
O tadımlardan artan zamanlarda bizim standımıza uğrayan pek olmaz, uğrayanlarsa “Aaa, Türkiye’de şarap üretiliyor mu?”dan başlayıp “Hiç de fena değilmiş şaraplarınız”a varan konuşmalar yaparlardı.
Memleketin o zamanki hali zaten önyargıya açık bir haldi. Bir de üzerine, hasbelkader Türkiye’ye tatile gelip, ‘her şey dahil’ bir otelde sirkeden hallice şaraplar içtiyse, zaten o şarap meraklısı Türkiye’nin hiç şarap üretmiyor olmasını umut ederdi.
Bu durumu tersine çeviren, burada üretilen nitelikli şarapları dünyaya tanıtan ilk organizasyon, Veritas Şirketi’nin 2009’da yaptığı tadım oldu. Halen dünyanın en etkili şarap yazarlarından biri olan Jancis Robinson tadım için Türkiye’ye gelmiş, 100’ün üzerinde şarap tatmıştı. O tarihlerde şarap işiyle uğraşan bizler için hayal gibi bir şeydi bu. Veritas sonraları defalarca buna benzer tadımlar organize etti.
Bundan hiç aşağıda kalmayan bir etkinlik de 2012’de İzmir’de yapıldı. Çıkardığı sesle, önde gelen onlarca şarap yazarına ulaştığı için büyük önem taşıyan Avrupa Şarap Bloggerları Konferansı GustoBar tarafından organize edilmişti. Konferansa tüm dünyanın en tanınmış şarap yazarları akın etti. Bugün şarap yazarları kırık telaffuzlarla “Öküzgözü”, “Boğazkere” demeye çalışıyorlarsa, bunun temelleri bu konferansla atılmıştır.
Konferansta organizasyonun sahipleri, şarabın anavatanı sayılan bölgelerin şaraplarını da tattırmak istemişlerdi. Dolayısıyla Ermenistan şarapları da gelmeliydi fakat ambargo nedeniyle buna imkân yoktu. Artür, sağ olsun, deveye hendek atlatmaktan daha zor bir iş yapmış, iki koli Ermenistan şarabının memlekete ulaşmasını sağlamıştı.
O güne kadar benim sadece bir defa tattığım ve hayran olduğum Zorah markasının Karasi etiketli şarabı büyük tadımda yer aldı ve meslek hayatımda duyduğum en övgü dolu sözleri alan şarap oldu.
Areni Noir üzümünden yapılmış bu şahane şaraba, Avrupalıların Türkiye şarabına yaklaştığı gibi, önyargıyla baktığım için, şarabın doğduğu topraklardan bu kadar iyi bir şarap çıkmış olması beni de şaşırtmıştı.
Sonra o şarabın ünü bütün şarap dünyasını sardı. Zorah dünyanın en pahalı bölgelerinde üretilen şaraplarla aynı fiyatlara satılan çok özel şarapların yanısıra, daha mütevazı ama fiyat-kalite performansı çok yüksek şaraplar da üretmeye devam ediyor.
O gün neredeyse alkışlanan şarabın çok kendine has bir özelliği vardı. Etiketinde yer alan ‘karasi’ kelimesi şarabın değil, üretim yönteminin adıydı. Gürcülerin kvervi, Ermenilerin karas dediği bu yöntemde şarap endüstriyel tarzda değil, topraktan yapılmış büyük küplerde üretiliyor.
Bu durum şarabı daha da kıymetli kılıyordu. Ama tabii ki hiçbir iyilik cezasız kalmaz. Ermenistan’a büyük yatırımlar yapan ve hayırseverliğiyle tanınan ama bunun karşılığını da çokça aldığı bilinen Eduardo Eurnekian adlı Arjantinli Ermeni iş adamı, Zorah şaraplarına bu adı kullandırmamak için dava açtı. (Yerevan Havalimanı’nın girişinde üç metreden uzun bir Armavir-Karas şarap şişesi maketiyle karşılaşırsınız; markanın sahibi olan Eurnekian aynı zamanda havalimanının da sahibidir.)
Dünyanın en zenginleri listesinde bulunan bu hayırsever işadamının da bir şarap markası var. Armavir, 7000 dönümlük devasa arazisinde, çağdaş şarapçılık ilkelerine uyup, yerel üzümden çok uluslararası üzümleri işleyerek şarap üreten bir firma.
Kendi ürettiği şaraplara, küplerde yapılmasalar da ‘Karas’ adını koyan bu üretici, bir üretim yöntemi olan ve belki de Ermenistan şarabının yurtdışında en iyi şekilde tanıtılmasını sağlayacak olan bu ismin kullanılmaması için çaba gösterdi.
Kimsenin gülmediği bir şaka gibi başlayan bu olayda, kimsenin tescil ettirememesi gereken bu yöntem, eski yönetimin son günlerinde Yerevan’da neredeyse herkes sokaklardayken mahkeme kararıyla Eurnekian’a tescil ettirildi. Yüksek Mahkeme yargıçlarının verdikleri son karar bu oldu; hemen sonra görevden alındılar. Ama onların görevden alınması, kirli olduğu belli bu kararı maalesef değiştirmedi.
Kendi çıkarları için neredeyse 6000 yıllık bir mirası kendi halkından esirgerken bunu yapanlar, yardımseverliklerini, memlekete için zamanında neler yaptıklarını anlatıp durdular. İşi biraz bilenler ise, bu pis kokular çıkaran mevzunun ne olduğunu çok iyi anlamıştı.
Gelelim kıssadan hisseye... Karşılıksız yapılması gereken iyilikleri kendi çıkarları için yapıp gözünüze sokanlara itibar etmeyin. İlk çıkar çatışmasında, önce sizi satarlar.