İnsel: Erdoğanizm artık girdiği yolun bağımlısı

Tekrarlanan İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’nun aldığı net galibiyet ve AKP’nin yenilgisi tüm yönleriyle tartışılıyor. Birikim dergisi yazarı Ahmet İnsel’e 17 yıllık AKP iktidarında büyük bir kırılma yaratan bu gelişmenin arka planını sorduk.

31 Mart'taki ilk seçimde 13 bin civarında olan İmamoğlu lehine fark, bu seçimde 800 bin oldu. Bu çok büyük bir sıçrama. Bu farkı nasıl açıklamak gerekir?

İmamoğlu’na 31 Mart'takinden çok daha güçlü bir zafer kazandıran 23 Haziran seçiminde iktidar partisi ve müttefikinin ve en başta AKP’li cumhurbaşkanının akıl sınırlarını zorlayan iddiaları da sanırım etkili oldu. Seçim iptal gerekçesi başlı başına bir hukuk garabetiydi. Türkiye’de demokrasinin son çıpası, seçmenlerin büyük çoğunluğunun sandıktan çıkan sonucun meşruiyetine büyük önem atfetmeleridir. 
Diğer taraftan, Binali Yıldırım iki seçim arasında zillet, beka vs… gibi temaları kullanmadıysa, Erdoğan ve Bahçeli sahaya inmedilerse de, gene de terörist himayecisi ve benzeri suçlamaları dile getirmekten geri kalmadılar. Şapkadan son anda çıkartılan Öcalan mektubunun da umduklarının tam tersi tepki verdiğini gördük. Yorgun, bezgin ve biraz şaşkın bir iktidar partisi adayı karşısında, İmamoğlu’nun dinamik, sakin, gülümseyen ama azimli ve kararlı tavrını hiç bozmaması, Erdoğanizmin geleneksel seçim taktiklerini boşa çıkardı. Sadece İstanbul’da değil, bütün büyük şehirlerde seçmenlerin huzur, sukunet, adalet beklentisinin yüksek olduğu görülüyor. Buna giderek derinleşen ekonomik krizin ve iktidarın bu konuda artık hiç güven vermiyor olmasının, Berat Albayrak ve ekibinin iktisadi aktörlerin gelecek beklentisini daha da karartıyor olmasının etkilerini ilave etmek gerekir.     

Bu sonuçlardan sonra AKP, bilhassa da Cumhurbaşkanı Erdoğan muhalefete yönelik dilini değiştirecek midir sizce?

Erdoğanizmin başat özelliği keyfiliğidir. Bu keyfilik aynı zamanda çok büyük bir öngörülemezlik yaratıyor. Tayyip Erdoğan’ın kendisinin bile şu an orta vadeli bir planı olduğunu zannetmiyorum. Veya varsa da bunun tam tersini yapma ihtimali bir o kadar yüksektir. İktidar bloğu son dönemde giderek artan biçimde günü kurtarmaya, kaybedeceğini hissettiği yerlerde eline ne geçerse, önünü arkasını düşünmeden sahaya atmaya çalışıyor. İktidar bloğunun politikasını rasyonel kalıplar içinde değerlendirmek mümkün değil. Dış politikada bu durum çok daha açık. AKP lideri muhalefete karşı tavrını yumuşatır mı, kaybetme paniği içinde daha da sertleştirir mi? Bunların hepsi mümkün. Erdoğanizm rastlantısal bir istibdattır. Bu aynı zamanda rejimin zaman zaman yumuşaması ama bunun hemen arkasından “ipleri elinden kaçırma” korkusu içinde sertleşmesi demektir. Rastlantısal istibdatın bir özelliği de aynı şeyi yapan, aynı şeyi söyleyen iki kişiden birinin hapiste, diğerinin serbest (şimdilik?) olmasıdır. BAK imzacılarından HDP’nin seçilmişleri ve yöneticilerine, Osman Kavala davasından gazetecilere, avukatlara, sivil toplum çalışanlarına kadar bunun yüzlerce örneği var. Bu nedenle Erdoğanizm muhalefete yönelik dil ve tavrını değiştirir mi sorusunun yanıtı ancak “Erdoğan bilir” olabilir. Onun da artık ne kadar bilebildiği şüpheli… 

Erdoğanizm tökezledi ama düşmedi. Devletin bütün olanaklarını elinde tutuyor. Arkasında hâlâ büyük bir seçmen desteği var. ANAP’ın çöküşünün başladığı dönemden farklı olarak, Erdoğanizm kuvvetler ayrılığının yürürlükte olmadığı, yargı ve basının büyük ölçüde doğrudan denetim altında olduğu bir rejim. Direnme kapasitesi hâlâ çok büyük. İnişin başladığı kesin ve bunun ilk işareti Gezi protestoları idi. O zamandan beri iniş devam ediyor. 

Bir önceki soruyla bağlantılı olarak şunu sormak isterim. Bu sonuçlarla AKP'nin ya da Erdoğan rejiminin artık iniş dönemine geçtiği yorumları sıklıkla yapılıyor. Bu yorumlara katılıyor musunuz?

Evet, katılıyorum. Buna karşılık bu iniş döneminin hızlı bir çöküş demek olduğunu söylemek için elimizde şu anda hiçbir veri yok. Erdoğanizm tökezledi ama düşmedi. Devletin bütün olanaklarını elinde tutuyor. Arkasında hâlâ büyük bir seçmen desteği var. ANAP’ın çöküşünün başladığı dönemden farklı olarak, Erdoğanizm kuvvetler ayrılığının yürürlükte olmadığı, yargı ve basının büyük ölçüde doğrudan denetim altında olduğu bir rejim. Direnme kapasitesi hâlâ çok büyük. İnişin başladığı kesin ve bunun ilk işareti Gezi protestoları idi. O zamandan beri iniş devam ediyor. Referandumu, 2018 seçimlerini MHP’nin desteği olmadan, AKP tek başına kazanamazdı. AKP-MHP ittifakı da, hem Erdoğanizmi ayakta tutuyor hem de AKP’nin altını oyuyor. Buna karşılık Erdoğanizm girdiği yolun bağımlısı artık. MHP ile ittifakı bozup, yeni ittifaklar araması kendi içinde çok büyük bir kadro değişimi gerektirir. Erdoğan’ın kendisi bile, ne kadar pragmatik olsa, yeni ittifaklar kurma kapasitesini büyük ölçüde yitirmiş durumda. Son beş senedir yapılanlar, girilen yoldan çıkmayı zorlaştırıyor. Bu diktatörün patika bağımlılığı denen bir olgudur. Kaybetmenin ağır bir bedelinin olacağı korkusu, bütün otokratik rejimleri baskı, şiddet, hak ihlali ve kısıtlaması, keyfi yönetim patikasında devam etmeye zorlar. Türkiye’de de durum büyük ölçüde bu. İstanbul seçiminin iptali gibi irrasyonel bir tavır, bunun somut tezahürlerinden biridir. Erdoğanizm İmamoğlu’na 31 Marttakinden çok daha büyük bir seçim meşruiyeti elde etme imkanı yarattı.


Kürt oylarının bu seçimlerde de belirleyici olduğunu gördük. Buradan yola çıkarak iktidarın Kürt meselesinde yeni  bir politika belirleme ihtimali var mıdır? Eğer bunu yaparsa MHP ile ittifakı sonlandırmayı göze alır mı? 

Erdoğanizm bu konuda tam açmazda. Kürt meselesinde yeni bir açılım yapmaya girişse, müttefikinin desteğini kaybedecek olma ihtimali yüksek. Her ne kadar Bahçeli Öcalan mektubu senaryosunu can havliyle desteklemiş olsa da, bunun MHP tabanında tepkiyle karşılandığını görüyoruz. Diğer taraftan Türkiye’de Kürt seçmenin çok büyük bölümü, ortalama seçmenden çok daha fazla siyasal bilince sahip ve mostralık açılım hamlelerine prim vermiyor. Tayyip Erdoğan Kürt meselesinde açılım yaptığında aşırı milliyetçi seçmenin desteğini kaybederken, karşılığında muhalif Kürt seçmen desteğini alamıyor. Kürt oylarının çoğunluğu HDP’yi desteklemeye devam ediyor. Bunu 7 Haziran 2015 seçiminde açıkça gördük. Açmaz dediğim bu. Erdoğanizmin ayrıca devletin kadim Kürt korkusunun Suriye’de tetiklenmiş olmasının yarattığı büyük endişenin etkisi altında ya da bu endişeyi milliyetçi-mukaddesatçı geleneği çerçevesinde kendisi doğal refleks olarak taşıyor. Bütün bunlar Erdoğanizmin Kürt meselesinde politika değiştirme kapasitesini son derece sınırlıyor.  Eğer CHP-İYİP ittifakı Kürt sorununda, HDP’yi dışlamama konusunda kendi milliyetçi blokaj ve reflekslerinden kurtulabilseler, o zaman Erdoğanizmin karşısında gerçek bir demokrasi ittifakı kurulabilir. Şimdilik sadece Erdoğan karşıtlığına dayanan kırılgan bir zımni ittifak var ortada. Belki 31 Mart-23 Haziran seçimlerinde elde edilen başarıda Kürt seçmenlerin, HDP’nin tayin edici rolü önümüzdeki dönemde bu cephede iyi anlaşılır ve kabul edilir, böylece demokratik Türkiye ittifakını tasarlamak mümkün olur. Elbette diğer taraftan MHP’nin, Kürt meselesinden bağımsız olarak, nereye kadar Millet İttifakında yer almaya devam edeceğini de bilmiyoruz. Onlar da Erdoğanizmin inişi hızlanırsa, gemiyi aniden terk edebilirler. 
Geleceğin son derece belirsiz olduğunu söylemek aynı zamanda başka bir Türkiye yönetiminin mümkün olduğuna da işaret eder. Erdoğanizmin direnme, karşı hamle yapma kapasitesinin hâlâ çok yüksek olduğu gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Sakin ama kararlı ve azimli biçimde, demokrasinin, hukuk devletinin, barış ve diyalogun, temel hak ve özgürlüklere mutlak saygının, sosyal devletin amasız, fakatsız merkezinde olduğu bir muhalefet ittifakının toplumsal tabanını genişletmek ve pekiştirmenin nasıl mümkün olduğunu gördük. Bunu devam ettirmek hepimizin sorumluluğudur.

    

Kategoriler

Güncel


Yazar Hakkında

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE