Babanı karşılamak için ada sahiline inip denize bakarken oynanacak en iyi oyun, gelmekte olan vapurun adını tahmin etmeye çalışmaktı. Yassı bacası, geniş kaptan köşkü, terası olup olmadığına göre vapurların adlarını tahmin edebilirdin.Bu çözümsüzlüğün en iyi ilacı olacak deniz otobüsleri ise bu hafta tarifesini açıkladı. Adalar’ın en güzel yerlerinde derme çatma prefabrik deniz otobüsü iskelesine bu sene bir gidiş bir de dönüş seferi konulmuş… Yanlış okumadınız tam olarak BİR adet…
Bazısı 1950’lerden kalma müthiş gemilerdi. Bazıları erken yaşlanmış İngiliz tersanesi yapımı gemilerdi. Bazılarıysa Haliç Tersanesi’nde yapılmış sağlam oturaklı ve daha önce alınmış vapurlara çok benzeyen kullanışlı gemilerdi.
Bazıları semt isimleri, bazıları şehit asker isimleri taşırlardı… İsimlerinin ne anlama geldiğini bilmediğim iki gemi Suvat ve Ülev’i de unutmamak lazım.
Bu gemiler için pek çok şey denebilir. Suvat denk geldiğinde üzüldüğümüzü hatırlıyorum. Çaydanlık derlerdi ve yavaş gitmesinden şikâyet ederdi Ada yolcuları. 1930’larda Almanya’da kömürlü olarak yapılmış sonra dizele dönmüş, adını Mustafa Kemal koymuş… 3 adet sipariş edilmiş ama savaş çıkınca ikisi gelmiş, üçüncüsü gelememişti. Anlayacağınız en beğenmediğiniz vapurda bir hikâye vardı.
Sonra değişen Türkiye’mizin hızlı zamanlarında tam küçük Amerika olmadan hemen önce deniz otobüsleri ile tanıştık. İçleri uçak gibiydi. Tahta sıralara oturmaktan birden pofuduk koltuklara terfi edildi. Bir saatin üzerinde olan yol neredeyse yarıya inmişti. İnmişti inmesine ama el yakıyordu. Her gün işe giden biri için büyük masraftı ama yine de kabullenmiştik. Üstelik berbat prefabrik iskelelerine rağmen.
Sonra işler çığırından çıktı… Vapurlar Bostancı iskelesine yanaşmaz oldular. Her bakımdan kötü olan ucube motorlar kullanılmaya başladı. İç kısmında otursan sıcak ve nemden bunalacağın, üst katta otursan rüzgârdan dayak yiyeceğin en kibar tabirle gayrimedeni bir ulaşım biçimi olarak hayatımıza girdi motorlar. Sonra o motorlar her yere çalışmaya başladı. O motor firmalarının hepsine ayrı iskeleler ya tahsis edildi ya da yenileri yapıldı. Adalılar adalarına ulaşabiliyor olmaktan ya da motorların sağır edici gürültüsünden motorlara pek ses çıkarmadılar.
Küçücük adaların küçücük sahillerinde bir şehir hatları, bir deniz otobüsü, en az iki de motor iskelesi var artık. Hepsi birbirinden çirkin ve iptidai iskeleler…
Bunların olması ulaşım sorununu çözmüyor üstelik. Toplu taşımayı bir görev olarak görmeyenler toplu taşımayı sadece kâr amacı güden şirketlere özelleştirdiklerinde o şirketler para kazanmadıkları seferleri iptal ettiler. Sadece en kalabalık saatlerde sefer koyuyorlar. Yani motorların olması birden fazla firmanın çalışıyor olması falan çözmüyor Adalar’ın ulaşım sorununu…
Bu çözümsüzlüğün en iyi ilacı olacak deniz otobüsleri ise bu hafta tarifesini açıkladı. Adalar’ın en güzel yerlerinde derme çatma prefabrik deniz otobüsü iskelesine bu sene bir gidiş bir de dönüş seferi konulmuş… Yanlış okumadınız tam olarak BİR adet…
Adalar’da yaşayanlar artık “Ah nerede o güzel vapurlar, yok efenim yeni vapurlar yüzen terliğe benziyor” falan gibi şımarık laflar etmiyorlar. İnsanlar evlerine gidemiyor. Birileri para kazanan hatları birilerine peşkeş çekerken siz Kınalı’dan Büyükada’ya gitmek için akla karayı seçmek zorunda kalıyorsunuz.
Ben bunları yazarken vapurum Büyükada İskelesi’ne yanaşıyor. Mihran Azaryan tarafından askerlik hizmetini yerine getirirken 1914 yılında yapılmış bina başka bir zamanın estetiğini, ruhunu artık yerine gelmeyecek bir görgüyü hatırlatıyor.
Her şey güzel olacak demek kolay, acaba bazı şeyler biraz daha medeni olacak mı?