1 Mayıs İşçi Bayramı’nın Taksim’de kutlanması bir kez daha engellendi. Taksim’e çıkan bütün yollar kapatıldı, metro Taksim’de durmadığı gibi önceki ve sonraki duraklarda da durmadı. Şişhane’den Şişli’ye kadar bir tür olağanüstü hal ilan edildi. Neden? İnsanlar Taksim’e çıkmasın diye. Peki insanlar neden Taksim’e çıkmak istiyorlar? Çünkü İstanbul’da 1 Mayıs biraz, ya da biraz değil epeyce Taksim demektir. 1977’de on binlerin toplandığı mekandır. Yine o kanlı 1 Mayıs’ta devletin de içinde olduğu bir komplo ile onlarca kişinin can verdiği alandır. O kadar da değildir. 1989’da Tarlabaşı’nda Mehmet Akif Dalcı’nın polis kurşunuyla ölümüdür. Ertesi yıl Gülay Beceren’in Pangaltı’da yine polis kurşunuyla felç kalmasıdır.Meydan kapandı, biçim ve anlam değiştirdi ama aslında bir yandan da direniyordu. Nasıl mı direniyordu? AKM ile. Daha doğrusu hafızalarımızda direniyordu. Şöyle anlatayım. O eski 1 Mayıslardan aklımızda kalan en önemli görüntü nedir?
Beri yandan şu da var. 2010’larda 1 Mayıs Taksim Meydanı’nda kutlanmıştır aslında. Bütün bu Taksim mücadelesi sonuç vermiş 2010, 2011 ve 2012’te 1 Mayıs Taksim Meydanı’nda coşkuyla kutlanmıştır. Kimsenin de burnu kanamamıştır. Ancak AKP 1 Mayıs’ın sorunsuz geçmesinden herhalde rahatsız olmuş olacak ki, 2013’te alan yeniden kapatılmıştır. O vakitten beri 1 Mayıs Taksim’de kutlanamıyor.
Peki niye kutlanamıyor? Bunun elbette makul bir açıklaması yok. Daha doğrusu şu var. İktidar “muhalefet”in görünür bir yerde kutlama, gösteri yapmasını istemiyor. Muhalefetin “görünmeyen” alanlarda kutlama yapmasını istiyor. Bu, sonuçta baskı rejimlerinin araçlarından biridir. Ve bunu meşrulaştırmak için kendisini bile Yenikapı, Maltepe gibi gözlerden ırak, özel olarak imal edilmiş miting alanlarına taşıyor. Ama tabii burada bir mesele var. İktidarın mitingleri tüm televizyonlardan canlı yayınlanıyor. Ancak muhalefet sesini çıkarabilmek, görünür olabilmek için meydanlarda olmak zorunda. Bu zaten tüm dünyada böyledir. 1 Mayıs ücra yerlerde değil kent merkezlerinde kutlanır, ya da böyle olması için gayret edilir.
Dolayasıyla Taksim Meydanı’nın sol hareketin hafızası ve ölenlerin hatırası kadar bir de böyle bir anlamı var. Ancak iktidar aslına bakarsanız burada da durmadı. Taksim Meydanı’nı 1 Mayıs’a kapatmakla kalmadı, meydanı bir de bambaşka bir hale getirdi. Zaten bunu ta 2013’lerde kafasına koymuştu. Gezi eylemleri, hatırlatmaya gerek yok, Taksim Meydanı’na koca bir kışla kondurulmak istenmesi ve parkın yok edilmeye çalışılması üzerine çıktı. AKP ve Erdoğan, hem bir “müteahhitlik” operasyonu gerçekleştirmek, hem de şehrin hafızasından bir görüntüyü silip yerine yenisini koymak istiyordu belli ki.
Evet neyse ki bu plan amacına ulaşamadı ama mevcut Taksim Meydanı ruhsuz, hafızasız, betondan bir anlamsızlık çölüne dönüşmüş durumda. AKP stili meydancılık da var tabii bu işin içinde.
Ancak iş burada da kalmadı. Meydan kapandı, biçim ve anlam değiştirdi ama aslında bir yandan da direniyordu. Nasıl mı direniyordu? AKM ile. Daha doğrusu hafızalarımızda direniyordu. Şöyle anlatayım. O eski 1 Mayıslardan aklımızda kalan en önemli görüntü nedir? Bilhassa 1977 ve 78’den? Evet AKM’nin cephesine asılan o devasa pankartlardır. O 1 Mayıs’ları biz büyük ölçüde ya da biraz da, o fotoğraflarla hatırlamaz mıyız? AKM biraz da o hafızanın timsali idi. Ve tarihin hoş bir sürekliliği olarak biz aslında Gezi eylemlerini de AKM üzerine asılan onlarca pankartla da hatırlamaz mıyız? Yani AKM elbette ki çok iyi bir konser ve opera salonu olmasının yanında bir de usulca şehrin bu “muhalif” hafızasına eşlik etmesiyle de çok önemli, çok kıymetli değil miydi?
AKP burayı da yıktı. Ve hınçla yıktı. Görünürdeki açıklama daha iyisinin yapılması idi. Ama biliyoruz ki kendi rejimine itaat etmeyen “modern”lerden intikam almak için yıkıldı. Ve elbette Gezi eylemleri sırasında cephesine onlarca muhalif pankartın asılması nedeniyle yıkıldı. Erdoğan’a göre AKM’nin suçu büyüktü.
Hafızayı silmeye, hafızanın kaybolmasına çalışmak devletlerin, bilhassa da baskıcı devletlerin şevkle sarıldığı işlerden biridir. Çünkü devlet mantığı aslında semboller üzerinden yürür. Hafızayı silip yerine kendi hafızalarını kendi tarihlerini koymak isterler. Dolayasıyla mücadele aslında zadece Taksim Meydanı’na çıkmak değil, o hafızayı da yaşatmak.