Konu yemek ya da şaraptan alınan tat olduğunda akla ilk gelen organımız hep damak ’tır. Memleketteki en usta yemek yazarlarından kendi tabiri ile gerçek bir ‘’şikemperver’’ olan Mehmet Yaşin çok sevdiği lezzetleri ‘’damak çatlatan’’ diye nitelendirir.Koku detaylı ve karışık bir şey olabilir ama onu algılayan bizim beynimiz. Ve maalesef beynimiz çok kolay manipüle edilebiliyor.
Ama konu yemekten alınacak lezzet olduğunda damak gereğinden fazla abartılan bir organımız.
Bizim gerçek tat alma organımız burnumuz. Hastalanıp burnunuz tıkandığında yediğiniz yemekten keyif almamamızın nedeni aslında hastalık değil yemeğin tadını almıyor olmanız.
Sigarayı bırakanların daha bir iştahla yemeğe sarılmalarının altında da sigara içtikleri zamana kıyasla çok daha fazla tat almaları olabilir.
Burnumuz ile yemeklerden aldığımız ilişki bu kadar önemliyken burnumuza güvenip güvenmeyeceğimiz başlı başına bir soru işareti.
Koku deyip geçmeyin. Koku çok kıymetli. Meşhur Doğu Alman istihbarat servisi Stasi insanları fişlemek için onların kokularını kullanmış.
Koku detaylı ve karışık bir şey olabilir ama onu algılayan bizim beynimiz. Ve maalesef beynimiz çok kolay manipüle edilebiliyor.
1899 yılında, kimya profesörü Edwin Slosson, Wyoving Üniversitesi’nde verdiği derste, öğrencilerinin karşısına, bir elinde saf su, diğer elinde bir yün yumağıyla çıkmış. Elindeki suyun çok keskin kokulu bir kimyasal madde olduğunu söyleyip, yün yumağa dökmeye başlamış. Öğrencilerden, kokuyu duyar duymaz el kaldırmalarını istemiş. 15 saniye içinde öndeki öğrencilerin çoğu, 45 saniye içinde ise sınıfın neredeyse tamamı kokuyu aldığını iddia etmiş. Ufak bir telkinle, olmayan bir kokuyu hisseden koca bir sınıf...
Benzer, hatta biraz daha gerçeküstü bir deney, 1977 yılında İngiltere’de, televizyonda yayımlanan ‘Reports Extra’ adlı bir haber programında yapıldı. Denekler, ekranlarının başındaki izleyiciler. Duyuların kimyasının konu edildiği programın sonuna doğru, ekrana iki tarafından kablolar çıkan bir koni getirip, bunun radyo dalgalarıyla kokuları televizyonlara ileten yeni bir teknoloji olduğunu, bu alet sayesinde koninin içindeki kokunun herkesin evine taşınacağını söylediler. İddiaya göre sensörler koku moleküllerinin titreşimsel frekanslarını kaydediyordu. Havadan gönderilecek olan bu frekanslar, televizyon izleyicilerinin beyinleri tarafından koku olarak algılanacaktı. Ekranda cızırtılı bir ses olarak sözde kokular yayınlanmaya başladı. 24 saat sonra televizyonu arayan 179 kişi çeşitli kokular aldıklarını iddia etti. Bazıları sesin sinüslerini açtığını, bazıları ise saman nezlelerinin ağırlaştığını iddia etti.
Deneyi yapan Psikoloji Bölümü öğretim üyesi Michael O’Mahony’ye göre, kokuyu alanların bir kısmı yalan söylüyor olabilse de, geniş kitleler bu kokuyu duyduklarına emindi. Sadece telkin edilerek, olmayan bir kokuyu koklamışlardı. O’Mahony, yapılan telkinin, hiç var olmayan bir kokunun hayal edilmesine ya da ortamda var olan ve hissedilmeyen bir kokuya odaklanılmasına sebep olduğunu söylüyor.
Yani tadımda sizi yönlendiren kişi zor olan kokuyu size hatırlatıyor ya da olmayan bir kokuyu size hissettiriyor da olabilir.
Siz yine de kendi duyularınıza güvenin. Ama ona güvenirken dahi şüpheyi elden bırakmayın.