YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Şiddetin olağanlaştırılması ve kışkırtılması

Geçtiğimiz Pazar günü CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na bir asker cenazesinde yapılan saldırı tüm boyutlarıyla irkilticidir. Hemen söylemek gerekir ki bu saldırının müsebbibi, 31 Mart  Yerel seçimleri öncesinde CHP ve HDP’yi sürekli kriminalize eden ve “terörist” olarak gösteren iktidar cephesinden, medyasından gelen açıklamalardır. 
Seçim öncesi sürekli, neredeyse her saat yapılan ve tüm televizyonlardan yayınlanan açıklamalar hiç şüphesiz AKP ve MHP seçmenleri üzerinde bir etki yaratmıştır. Evet bu tür saldırıların devletin gözetimi ve yol vermesi olmadan yapılmadığını biliyoruz ancak bu bahsettiğim açıklamalar  en azından bu saldırıya bir zemin hazırlamıştır.
Daha da irkiltici olan ise saldırı sonrasında iktidar cephesinden gelen açıklamalardır. Yumruklu saldırı yarım ağızla eleştirildikten sonra “protesto” hakkından bile dem vurulmuş, Kılıçdaroğlu’nun orada ne işi olduğu sorgulanmış ve nihayet konu yine seçim öncesinde CHP’nin HDP ile birlikte hareket etmesine getirilmiştir.
Öncelikle, HDP yasal bir partidir. Ancak çözüm  süreci sona erdirildiğinden bu yana iktidar cephesi ısrarla HDP’yi her zeminde suçlamayı alışkanlık haline getirmiş, HDP üzerindeki devlet baskısını “’normalleştirmeye” çalışmıştır. 
Şiddetin olağanlaştırılması için ilk adım burada atılmıştır. Bu kampanya karşısında HDP aslında yalnız kalmıştır. HDP ile “işbirliği” yapmakla itham edilen CHP ve İYİ Parti bu kampanya karşısında sessiz kalmayı yeğlemişlerdir. Beri yandan aslında buna yanıt vermek de belki biraz taktik olarak doğru bir hamle olmayacaktı zira “Millet İttifakı” ile HDP arasında ilan edilmiş bir işbirliği yoktu. HDP sadece taktik bir hamle olarak büyük şehirlerde aday göstermedi.  Ancak sonuçta bu suçlama kampanyasının–HDP’nin açıklamaları hariç- yanıtsız kaldığı da bir gerçektir. 
Saldırı sonrası iktidar cephesinden gelen açıklamaların irkiltici olduğunu söylemiştik. Belki de en dikkat çekici olan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın olay sırasında linç için toplanan kalabalığa hitaben yaptığı konuşma idi. Akar “Değerli arkadaşlarım, şu ana kadar mesajlarınızı verdiniz, tepkinizi gösterdiniz. Şimdi sükunetle Yener'in evine gidiyoruz annesine, babasına taziyelerimizi bildirmek üzere. Burayı boşaltıyoruz” dedi. 
Bu niyeyse bir gelenek oldu Türkiye’de. Birilerini linç etmeye kalkışan herkes, hele ki bu kitle muhafazakar-sağ tabandansa, güvenlik güçlerinden ihtimam, nezaket, şefkat görüyor. Bu elbette Türkiye’deki sağ  siyasetin üzerine oturduğu temellerle ilişkili. 
Ancak bu vakada daha ileri bir boyut var. İktidarın bir şekilde hedef gösterdiği insanlara yönelik şiddetin yine iktidar tarafınca “normal” görülmesi, yani şiddetin olağanlaştırılması ve kışkırtılması, rejimin izlediği güzergah açısından alarm verici olmalı. 
Zira toplumun belli bir kesimine yönelik şiddetin bizzat rejim eliyle olağanlaştırılması ve kutsanması   zaten elimizde parça pinçik kalmış siyasi hayatın tamamen yok olması ve 1930’ların totaliter rejimlerine geçtiğimizin göstergesi olacaktır. 
Bu sütunda bu yönde çok sayıda uyarı yaptım, farkındayım. Ancak işte bu uyarıların boşuna olmadığını da görmüş bulunuyoruz. İktidar cephesi bunu rakiplerini sindirmeye yönelik bir oyun olarak planlıyor olabilir. Ancak bu, herkesin elini yakacak bir oyun olacak, belli ki.
1915’in üzerinden 104 yıl geçti. İnkarla, yüzleşmemekle geçen 104 yıl. Siyasi hesaplarla şiddetin kutsanması ve olağanlaştırılması konusunda nasıl bir yol kat ettik diye sorarsanız, cevabım pek de olumlu olmayacak.