31 Mart yerel seçimleri teknik olarak sonuçlanmasa da fiilen sonuçlandı. AKP-MHP ittifakı Türkiye toplamında birinci blok konumunu sürdürdü ama hegemonya açısından 2015’ten sonra en büyük kırılmayı yaşadı.Tablonun en önemli parçalarından Kürt hareketine gelecek olursak; HDP tüm iç tartışmalara ve üzerlerindeki ağır devlet baskısına rağmen başarılı bir performans sergiledi ve hem iktidara hem de muhalefete “Kürtler olmadan başarı zor” mesajı verdi. Önümüzdeki dönemin en önemli gündem maddelerinden biri de hem AKP’nin, hem de CHP’nin bu mesajı nasıl değerlendireceği.
İstanbul için AKP’nin itirazları sürüyor. YSK teamüllere pek uymayan bir karar alarak birçok ilçede geçersiz oyların yeniden sayılmasına karar verdi. Bu yeniden sayım CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun galip geldiği tabloyu pek değiştirecek gibi görünmese de, ne olacağını bekleyip göreceğiz. Ancak yeniden sayım sonucunda tam tersi yönde bir karar çıkacak olursa, bunun demokratik hayatımızda çok önemli bir hasar oluşturacağını söylemek gerekir. Zaten seçim gecesi İmamoğlu’nun oyları yükselişe geçtiğinde AA’nın veri akışını durdurmasıyla önemli bir skandal yaşanmıştı. Bu belki telafi edilebilirdi ancak sonrasındaki gelişmeler AKP’nin İstanbul’u teslim etmemek için her türlü yolu denemek istediğinin göstergesinden başka bir şey değil.
Genel tabloya gelecek olursak; geleneksel olarak güçlü olduğu İzmir gibi illere ek olarak İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi büyük ve önemli kentleri İYİ Parti ve HDP’nin de yardımıyla alan CHP’nin önemli bir kazanım sağladığı aşikâr. Bu kentleri arka arkaya sıraladığımızda Türkiye’nin GSYH’sının büyük kısmını üreten, kültür, sanat, turizm, eğitim ve ekonomik faaliyetlerin toplaştığı kentlerden bahsettiğimizi görebiliriz. Ve elbette bunlar önemli bir nüfusu da barındıran kentler. Dolayısıyla tek adam rejiminin, toplum üzerinde kurulan cenderenin, demokrat - seküler - Kürt kesim üzerinde kurulan baskının ve Türkçü-İslamcı koalisyonun buralarda hayal ettiği üstünlüğü kuramadığını; bu kadar medya desteğine, tüm iş dünyasının korkutup susturmasına, sendikalar, çalışan kesimler üzerinde bir baskı rejimi kurmasına rağmen istediği sonucu elde edemediğini görüyoruz.
Bu açıdan bakıldığında, bu kırılma önemlidir. Ancak aslında yeni de değildir. Bunun alametleri ilk olarak 2015 yılında görülmüştü. Hatırlanacaktır, o seçimde AKP tek parti iktidarını kaybetmiş, çözüm masasını devirerek ve Kürt meselesinde şiddet seçeneğini tercih ederek gittiği Kasım seçimlerinde iktidarını savaşla ve MHP seçmeninin oylarıyla geri alabilmişti.
Bu seçimlerden sonra AKP-MHP ittifakı kalıcı hale geldi ve aslında dört yıldır AKP’yi MHP’den ayrı düşünemiyoruz. Yani kırılma aslında 2015’te başlamıştı. Ondan sonraki en kritik sınav geçen yılki Cumhurbaşkanlığı seçimleriydi. Evet, o seçimleri de Erdoğan kazandı ama hem MHP’nin yardımıyla kazandı, hem de CHP, aday belirmekte geç kalmasına ve belirlediği adayın bilhassa seçim gecesindeki tartışmalı performansına rağmen Erdoğan’ı hayli zorladı ve Erdoğan hâlâ şüpheli bulunan bir oy farkıyla cumhurbaşkanı olabildi.
Günümüze gelecek olursak; mevcut durumda AKP-MHP ittifakı toplam oy olarak üstünlüğünü koruyor olsa da başta tarif etmeye çalıştığımız tablo dikkate alındığında artık psikolojik üstünlüğü korumakta zorlanıyor.
Elbette bunları söylerken ekonomide krizi gözden kaçırmamak gerekir. İktidarın ‘dış saldırı’yla açıklamaya çalıştığı, Türkiye ekonomisinin yapısal zayıflıkları ve bu zayıflıkların tek adam rejiminde hayli kötü idare edilmesi, belli ki yerel seçimlerde seçmen tercihlerine de yansıdı. Ancak bunun kadar önemli olan bir şey daha var: Mevcut tabloda iktidar ekonomide ileriye dair olumlu sinyaller vermekten uzak. Dolayısıyla seçim sonrasında türbülansın sürmesi de kuvvetle muhtemel.
Bu dengeler içinde Erdoğan rejimi kendi açısından uzun bir süre seçim yapılmayacak olmasını bir şans olarak görüyor olmalı.
Tablonun en önemli parçalarından Kürt hareketine gelecek olursak; HDP tüm iç tartışmalara ve üzerlerindeki ağır devlet baskısına rağmen başarılı bir performans sergiledi ve hem iktidara hem de muhalefete “Kürtler olmadan başarı zor” mesajı verdi. Önümüzdeki dönemin en önemli gündem maddelerinden biri de hem AKP’nin, hem de CHP’nin bu mesajı nasıl değerlendireceği. Bilhassa AKP ya da iktidar için şu denebilir: Geride kalan dört yılda kilit denendi, bir yere varılamıyor. Belki de artık anahtarı denemenin vaktidir. Bunun için topluma ağır bedeller ödetildiyse de, zararın neresinden dönülse kardır.