Ciğerinde görünen minik lekenin kanserli hücreler barındırdığı teşhis edildiği gün de, hastalığının tekrarlandığını öğrendiği gün de hiç pes etmedi. Hayata küsmek yerine kendisine verilen 'ömür' adındaki o değerli zaman dilimini dolu dolu yaşamayı, bu yaşamı anlamlı kılmayı tercih etti.
Avedis Arzuman ahpariğimin ölümü bana Ermenistan’da Keğart Manastırı'nda yaşayan ‘cıknavor’ (inzivaya çekilen) keşişleri hatırlattı.
Manastırın üst katında bulunan kayalar içine oyulmuş küçük kiliseye çıktığımızda rehberimiz, zeminde bulunan taşların mezar taşları olduğunu ve o mezarda yatanların, yaşamlarının büyük kısmını bu manastır duvarları içine oyulmuş minik dehlizlerde dua edip oruç tutarak geçiren 'cıknavor' keşişler olduğunu söylemişti.
Bu sözleri duyduğumuzda hep birlikte mezar taşı olmayan bir yere geçmek için hareket etmeye yeltenmiştik. Rehberimiz ise bu mezarların, yaşamları tevazu içinde geçen cıknavorların örnek alınacak hayata bakışlarının göstergesi olduğunu söyledi. Ve Tanrının sözlerini yaşamak için hayatlarını adayan bu değerli din adamlarının öldükten sonra ebedi uykularını kilisenin zeminine kazılacak mezarlarda geçirmek istediklerini ve artlarında bıraktıkları mezarlar için "Yaşarken insanlık için bir şey yapamadık. Hiç olmazsa mezar taşlarımız insanlar için yol olsun. " dediklerini hatırlattı.
Dualarla ebediyete uğurladığımız sevgili Avedis ahparımız, o din adamları gibi hayatını Tanrı'nın sözünü yaşamaya ve yaymaya adamak için yemin etmemiş olsa da, son nefesini verene kadar başta kendi milleti ve Samatya olmak üzere insanlar için hizmetlerde bulunmaya devam etti. Geriye yapmış olduğu yardımlar ve hayırlar sonucunda aldığı dualar kaldı. Ve Tanrı'nın sözleri doğrultusunda yaşanmış bir hayat bırakmayı başarabilen iyi bir insan olabildi.
Samatya’da geçen bir hayat
Bu yazıda örnek olmasını temenni ettiğim hayatından bazı kesitler sunmak isterim.
1960 yılında Samatya'da, şapkacı Yervant ve Güliye mayrigin ilk evlatları olarak doğan Avedis ahparig erkek ve kız kardeşleriyle birlikte Samatya Surp Kevork Kilisesi'nde vaftiz oldu. İlköğretimini Sahakyan Nunyan Okulu'nda tamamlasa da şartlar onun eğitimine devam etmesini engelleyince o da pek çok Samatyalı genç gibi erken yaşlarda çarşıya giderek kuyumculuk mesleğine atıldı. 1984'te Yerçanik Cancik’le tanıştıktan bir yıl sonra evlendi. Birlikte kurdukları bu yuvada iyi bir eş, Ari ve Madlen adlarını verdikleri iki güzel evladı içinse iyi bir baba olmaya çalıştı.
Değerli insanların yanında yetişerek, yıllar içinde meslektaşlarının da belirteceği gibi 'iyi bir kuyumcu ustası' olabilen Avedis ahparig bu süre zarfında kendini de eğiterek aktif ve girişimci bir kişiliğe sahip oldu.
1990 yılında Narlıkapı Surp Hovhannes kilisesine giderek, yönetim kurulunda gönüllü olarak çalışmak istediğini söylediği gün, hayatı boyunca sorunlar karşısında veryansın eden değil, çözüm üretebilmek adına görev almayı tercih edenler arasında yer alacağını da göstermiş oldu.
On yıla yakın devam edecek olan yöneticilik görevinde gösterdiği azim ve başarı "Güleryüzlü olması, insanlarla iletişim kurabilmesi sayesinde gittiği kurumlara canlılık katan ve halkın katılım göstermesini sağlayabilen çok iyi bir yönetici" olarak anılmasını sağlamıştı.
Daha sonraki yıllarda Surp Pırgiç Hastanesi Emlak Komisyonu üyeliği ve Anarad Hığutyun'da Okul Kurucusu görevlerini üstlenmeyi kabul etti.
Ciğerinde görünen minik lekenin kanserli hücreler barındırdığı teşhis edildiği gün de, hastalığının tekrarlandığını öğrendiği gün de hiç pes etmedi. Hayata küsmek yerine kendisine verilen 'ömür' adındaki o değerli zaman dilimini dolu dolu yaşamayı, bu yaşamı anlamlı kılmayı tercih etti. Almanın vereceği mutluluk yerine vermenin mutluluğunu yaşamayı, insanların yüzlerinde tebessüm oluşturmayı ve genç yüreklere kültüre, sanata karşı sevgi tohumları ekmeyi tercih eden oldu.
Çocuklara ücretsiz mandolin dersleri
Küçüklüğünde kendisine verilen mandolin dersinin hayatında oluşturduğu olumlu etkiyi düşünerek, çocuklara mandolin dersi vermeye karar verdi. Uzun yıllar devam edecek olan bu derslerde ulaştığı çocuk sayısı uzun zaman önce yüzü geçmişti.
Verdiği mandolin dersleriyle çocukları sanatla tanıştırmakla kalmadı, sene sonunda sahnede öğrendikleri parçaları icra etmelerini sağlayarak özgüvenlerinin oluşmasına da yardımcı oldu. Ders vereceği çocuklardan ücret almak yerine üstüne para verip her birine mandolin almayı tercih eden Avedis ahparig öğrencilerini pikniğe, sinemaya götürerek onların sosyalleşmesini sağlamayı da ihmal etmedi.
Kendi çocuklarının eğitim hayatlarında başarılı olmaları için uğraşırken yorulmak bilmeyen kişiliği bir kez daha atağa geçerek ona yarım bıraktığı eğitimini tamamlama kararı aldırdı. Önce liseyi bitirdi, sonrasında Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Medya ve İletişim bölümünde okumaya hak kazandı.
O dönemlerde Sahakyan Okulu'nda Yetişenler Derneği ve İstanbul Kuyumcular Odası Yönetimi’nde görev aldı. Ancak öğrenci olduğu dönemde bir yandan da Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nde daha önce eğitimini almış olduğu sağlık ve afet yönetimi konusunda ders vermekten de geri kalmadı.
Agos, Jamanak ve Marmara gazetelerinde yayınlanan yazılarını, Fatih Belediyesi’nin ayda bir yayınladığı ‘Fatih’ dergisindeki yazıları takip etti. Baba memleketi olan Yozgat Burunkışla köyüne köklü bir sevgi duymakta olsa da yazılarında daha çok Samatya yaşamını ve tarihini ele alıyordu. Hayalleri arasında ileride bir kitap çıkarmak bulunsa da ne yazık ki amansız hastalığı bu şansı ona tanımadı.
Yazılar, araştırmalar, sohbet geceleri
Nasıl ki sahaflardan, müzayedelerden, kitapçılardan aldığı kitap ve dergiler artık evine sığmayacak boyutlara eriştiyse kitaplardan, araştırmalardan elde ettiği bilgiler de kendi bünyesine sığmaz hale gelmişti. 'Tarih Atölyesi' adını verdiği sohbet geceleri düzenleyerek iki yıl süresince bir araya geldiği gençlerle pek çok bilgiyi paylaştı ve onlara kitap okuma ve tarih sevgisi aşılamaya çalıştı. Benim de bir iki kez katılım gösterebildiğim bu sohbetlerde isteyen herkes, aktaracağı konuyu önce okuyup iyice öğrendikten sonra konuşmacı olabiliyor veya alanında uzman olan konuk konuşmacılara sorulacak sorular hazırlayabiliyordu. Bu küçük grubu daha da büyütebilecek yeni bir proje oluşturmaya niyetlense de o dönem hastalığı bir kez daha nüksetti. Doktorlar gribal hastalık kapabileceği kalabalık ortamlardan uzak durması gerektiğini söyleyince Avedis ahpariğin atölye çalışmaları da son bulmuş oldu.
Ancak düzenlediği 'Samatya Kültür Gezileri'ni elinden geldiğince devam ettirmeye karar verdi. Bu kadim semte duyduğu o büyük sevgisini, Samatya tarihini aktarmayı sürdürdü. Samatya Surp Kevork Kilisesi'nden başlayan gezi; bir zamanlar Samatya'da yaşamış olan önemli şahsiyetlerin evlerini, farklı kültür ve inançların tarihi değerlerini de kapsayan bir rotada ilerliyor ve en nihayetinde Samatya Meydanı'ndaki kahvehanede son buluyordu. Bu tür turları düzenleyen herkes az da olsa katılımcılardan belli bir ücret alsa da Avedis ahparig 'Samatya Tarihi' turundan hiçbir ücret almadığı gibi, gezi süresince ulaşımı sağlayan minibüsün masrafını üstlenip, kahvehanedeki çayları ısmarlar, bununla da yetinmeyip yanında getirdiği simit ve peynirleri tebessüm içinde ikram ederdi. Kültür, sanat ve iyiliklerin sponsorluğuna gönüllü olmayı tercih eden güzel kalpli bu insan, zaman buldukça Sahakyan Tbrats Tas' da görev alıp gerek koro gerekse dernek çalışmalarını desteklemekten de geri kalmıyordu. Derneklerimizde oynanan tiyatro oyunları için aldığı toplu biletlerle bir yandan oyunculara destek olurken beraberinde götürdüğü insanların da keyifli zaman geçirmelerini sağlıyordu. Pek çoğuna göre bu durum akıllı işi gibi görünmese de o sevindirdiği insanların kendisine takdir ve teşekkürlerini sunmalarını tevazu içinde geçiştirmeyi çalışarak insanların hayatlarına dokunmaya devam etti.
Her şeye rağmen Gağant baba..
Hastalıkla boğuşan bedeninin arada kendisini iyiden iyiye zorladığını gören sevenlerinin ona, "Bu sene Gağant Baba olma. Bırak yerine başkasını bulsunlar" demelerine rağmen o yine de Gağant Baba olmayı tercih etmişti. Sanki Samatya'nın yarınları olacak o miniklerle vedalaşmak, onlara sevgisini emanet etmek istemekteydi...
Üzerinde Gağant babanın kırmızı kostümü, sırtında hediyelerin bulunduğu çuvalıyla birlikte, çıktığı basamakların, attığı adımların, dolaşacağı sınıflardaki çocukların sayısının çokluğunun onu soluksuz bırakmasına aldırmadan, son bir kez "Ho ho ho!" diyerek çocuklara Gağantı getirdiğini müjdeledi. Arada nefes alabilmek için uzun uzadıya molalar verse de sonunda tüm sınıfları dolaşarak her bir çocuğun gözlerinde oluşan ışıltıyı, mutluluğu görmeyi başardıktan sonra da görevini layıkıyla yapabilmenin huzuruyla evine gidip yatağına uzanabilmişti.
Bugün geriye bakıp düşündüğümde tıpkı kültürümüzde el verme olarak tabir edilen inanış doğrultusunda, pırıl pırıl yüreklere sahip o çocukların da Avedis ahparın elinden sadece rengarenk boyanmış hediyeler değil, onun o güzel yüreğinden taşan sevgiyi, azmi, yardımlaşma ruhunu, özveri ve azmi de almış olmalarını diliyorum.
Yerusağem yolunda
İnsanı en iyi tanıma yollarından biri de birlikte yolculuğa çıkmak denir ya.. Onunla birlikte Yerusağem’e (Kudüs) giden herkes onun o paylaşımcı ruhunu yakından görebilmişti. Bu ukhd (adak) yolculuğuna hep beraber çıkmıştık. Ancak onun yolculuğu tıpkı Surp Kirk’te (İncil) aktarılan 'Dası Gusanats (10 genç kız) örneğine benzemekteydi. Nasıl ki hikayede damadı karşılamaya giden beş kız yanlarına gerekli olabilir diye kandilleri için kapta yağ götürmüşlerse o da çıktığı ukhda yakışır bir düşünceyle hazırlıklarına başlamıştı.
Herkes doğal olarak valizine yolculukta kendisine gerekli malzemelerle doldurmuştu. Avedis ahparikse tıka basa doldurduğu bavulunda kendisi için sadece bir iki kıyafet sıkıştırmaya yer bulabilmişti o kadar.
Baş sağlığına gittiğimde eşi Yerçanik kuyrig onun bu ukhd yolculuğuna hazırlık sürecini aktarmıştı. Avedis ahparig "Hanım, oranın yemek kültürünü bilmiyorum. Bakarsın uyum sağlayamaz, aç kalırım. İyisi mi ben alışverişe gidip birkaç şey alayım" diyerek evden ayrılmış. Ancak alışverişten ellerinde ekmekler, bisküvi ve kuruyemişlerle dolu bir sürü poşetle döndüğünde başta hanımı olmak üzere herkes şaşırmış. "Avedis birkaç günlüğe gidiyorsun. Bu kadar ekmeği, bisküviyi ne yapacaksın?" diye soranlara gülerek "Çok aldım ki, Tıbrats Tas’taki (koro) genç arkadaşlara da ikram edebileyim" cevabını vermiş. O ukhddan pek çok güzel anı ve Avedis ahparın bisküvi, ekmek, kuruyemişin yanı sıra yine ikram edebilmek için yanına aldığı bolca çay ve kahve paylaşmaları kalmış oldu.
Büyük şair Vahan Tekeyan 'Haşvehartar' şiirinde hayatın eksi ve artılarını değerlendirirken şu sonuca varır.
"ի՞նչ մնաց, կյանքեն ինծի ի՞նչ մնաց. Ինչ որ տվի ուրիշին, տարօրինա՜կ, ա՜յն միայն..."
Çıkan sonuç tuhaftır. Zira hayattan geriye sadece başkalarına verdikleri kalmıştır...
Avedis Arzuman da tıpkı Vahan Tekeyan'ın şiirinde olduğu gibi paylaşımcı, yardımsever kişiliğiyle geriye pek çok değer bıraktı. Yaptığı iyiliklerle insanların kalplerinde mutluluk bıraktı. Sanat ve kültüre verdiği değerle oluşturduğu sinerjiyi bıraktı. Almak yerine vermeyi seçen biri olarak Samatya'nın ahpariği payesini hak edip, geride insanların yürüyebileceği güzel bir yol bıraktı.
Bizler onu hep gülen yüzü, iyilik dolu kalbiyle hatırlayacağız.
Աստեւած Հոգին Լուսաւորէ. Յիշատակը Անթառամ մնայ
Hayat hikayesi
Avedis Arzuman 1960 yılında Samatya’da doğdu. İlk ve Ortaokulu Sahakyan Nunyan Okulu’nda tamamladı. Meslek hayatına Kapalıçarşı’da kuyumculuk yaparak atıldı. 1990 yılından itibaren Narlıkapı Kilisesi’nde 10 yıl yöneticilik yaptı. Aynı yıllarda Surp Pırgiç Hastanesi Emlak Komisyonu üyeliği ve Sahakyan Okulundan Yetişenler üyeliğinde bulundu. Ermeni toplumu dışındaki kurumlarda da çalıştı ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Fatih Şubesi’nde Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı. 1999 depreminden sonra Çağdaş Yaşam Deprem Komisyonu’nu kurdu ve deprem konusunda eğitimler verdi. Agos’un yanısıra Jamanak ve Marmara gazetelerinde özelilkel İstanbul’a dair araştırmaları ve yazıları yayınlandı. 2003-2007 yılları arasında Samatya Anarad Hığutyun Okulu kurucu üyeliğini yaptı. Samatya ve civarındaki tarihi dokuyu tanıtan kültür gezileri düzenledi. Uzun süren hastalığının ardından 22 Şubat 2019 Cuma günü sabaha karşı hayatını kaybetti. Evli ve iki çocuğu var.
Samatya’dan bir Avedis Arzuman geçti…
Sıradan biri değildi Avedis Arzuman, çok genç yaşta Samatya ve Sahakyan’a hizmet etmeye gönül vermişti. Yürüdüğü ve inandığı yolda o kadar büyük hevesi ve hedefleri vardı ki, rahatsız olmasına rağmen bir ay öncesine kadar Sahakyan çatısı altında hizmet etmeye devam ediyordu.
Samatya’da herkesin, her konuda mutlaka bir şey sorduğu, ya da bir şey öğrendiği bir bilge kişiydi.
Kimin, neye ihtiyacı olursa olsun içtenlikle, işini gücünü bırakıp, yardımına koşardı.
Kiminin evladı, kiminin kardeşi, kimininse Avedis Ahpariğiydi.
Çocuklara ve gençlere gösterdiği hassasiyet hiçbir zaman unutulmayacak. Bu yüzden ona en çok AHPARİK denmesi yakışıyordu.
Erken gidişinden sonra çok zorlanacağız... “Avedis Ahparik kesin halleder” diyemeyeceğiz bundan sonra.
Tekrar kavuşuncaya kadar bıraktığın mirası daha ileri taşımak için tıpkı senin gibi gönülden çalışacağımıza söz veriyoruz.
Başta kederli ailesine ve tüm sevenlerine baş sağlığı diliyoruz..
Nur içinde uyu Avedis Ahparig, hakkın ödenmez..
(Sahakyan Okulundan Yetişenler Derneği Yönetim Kurulu)
***
Sen insan biriktirdin
Bugünlerde yine acı bir haberle sarsıldım.
Her arayışımda "Buyurun oryortum, nasıl yardımcı olabilirim? Sizler için her zaman hazırım" diyen o ses artık yok.
Candan bir dostum, oldukça genç yaşta yitirmiş olduğumuz Avedis Arzuman'dan bahsediyorum. Sevgili biraderimiz, sanki Samatya artık sensiz daha boş görünüyor. Burunkışlalıların yürekleri genç evlatlarından birini daha yitirmenin acısıyla kavruluyor. Sahakyanlılar ise Tanrı'nın yanına ve tarihin sahifelerine öğrencilerinden birini yolculamış olmanın üzüntüsünü yüreklerinde hissediyor.
Bizlerden bir selam götür kardeşim, tarih kitaplarında araştırıp ders çıkardığın o önemli kişilere. Sanırım kitapların sensiz şimdi yetim kaldı.
Tüm öğrencilerin seni derse beklerken, sen cennet bahçesinde müzik yapmayı seçtin ben ne diyebilirim ki?
Yerusağem'deki S.Harutyun dacarinda/kilisesinde okuduğun duaların seni karşılasın ve Rabbin muhafızlarından ol.
Şunu bil ki tüm koro arkadaşların seni çok özleyecek. Bizler her yılbaşında senin de ismini kutlayıp, her ana diller gününde senin için hokehankist duaları okuyacağız.
Son yolculuğuna katılan herkesin dediği gibi, milletin başı sağ olsun. Para biriktirmek herkesin yapabildiği bir iştir. Sen insan biriktirdin. Emeklerine sağlık. Güle güle güzel insan. Görüşmek üzere sevgili Avedis.
(Ermenice - Gronk öğretmeni ve Sahakyan Tbrats Tas Koro üyesi Hripsime Arzuman Meydan)
***
Geriye silinemez izler bıraktı
Hepimizin başı sağ olsun. Biliyorum kelimeler yetersiz kalacak ama kalemim titriyor olsa da yine de bir şeyler söylemek isterim.
Kendisini Narlıkapı Surp Hovhannes Kilisesi’nde görev almak için gönüllü olduğu zaman tanıdım. Çok özverili, çalışkan ve güler yüzlü idi. Ondan önce kilisemize Pazar ayinine on, on beş kişi gelirken, Avedis’in sıcak ilgisi sonucu bu sayı otuza hatta elliye çıkar olmuştu. Kilisemizde cenaze ve düğün törenleri seyrek olurken, Gnunk (vaftiz) törenleri rekor sayılara ulaşırdı. Bu da onun geniş çevreler tarafından sevildiğinin işaretiydi. Dönemimiz bitti, ben yeniden görev almadım ama o uzun süre çalıştı.
Biz görüşmelerimize devam ederdik. Bir gün bana ‘’Ahparik Tarih Atölyesi kurdum, katılır mısın?’’ dedi. Ben aklımdan ‘’Yahu ben ne anlarım tarihten.’’ diye düşündüm ama nezaketen kabul ettim ve katıldığım ilk toplantıda gördüm ki muazzam bir projeye imza atmış. Çok etkilendim ve bu sayede doğru bildiğim yanlışları öğrenerek aydınlandım. Fakat o meşum hastalık yüzünden uzun süre atölye çalışmalarına ara vermek zorunda kaldık ve bekledik. Bir an önce şifasına kavuşması için dua ettik. Fakat olmadı, Tanrı onu bizden aldı.
Her insan doğar, büyür, yaşar ve ölür. Geriye az çok iz bırakır. Ancak Avedis Arzuman geriye çok derin, silinemez izler bıraktı. Kendisi onlarca çocuğa gınkahayr (Vaftiz babası) oldu, çocuklara mandolin dersi vererek onları sosyalleştirdi ve binlerce kitapla dolu bir kütüphane bıraktı. Nur içinde yat Avedis Arzuman.
(Edüvart Yılmaz)
***Işıklar içindeki adam
Baron Avedis yazmamayı denedim, üzüntümü boğmayı... Yapamadım. Borcum var size. Ve ben bu borçla yaşayamam.
Fakat aynı şekilde, minnetarlığımı sözlere aktarmaya da muktedir olamıyorum. Sizin yaptıklarınıza denk gelmiyor...
Gözlerimin önüne süt dolu kolileri, çeşit çeşit şekerlemeyle çikolataları, elbiseleri yüklenip okula getirmeniz geliyor. Ve sizin öyle olmasını istemeniz nedeniyle, sessiz kalmayı tercih edeceğim pek çok yardımlarınız...
Sizi layık olduğunuz ölçüde takdir edemedim, edemem de. Fakat biri var, O'na siz de inanmaktaydınız. O sizi her şey için onore edecektir...
Işıklar içindeki adam, dünyanın sizin gibi insanlara ihtiyacı var
Nurlar içinde uyuyun
(Heriknaz Avagyan- Hrant Dink Okulu Yöneticisi)