Suriye Halep doğumlu karikatürist ve animasyon sanatçısı Vrej Kassouny’nin işlerini son olarak Özcan Alper’in kısa animasyon filmi “Yıkıntılar Arasında”da görmüştük. Yakında çizimleri Agos’ta da yayınlanacak olan Kassouny ile sanat hayatı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Vrej sen sadece bir karikatürist değilsin güzel sanatların tüm dallarıyla ilgilisin, özellikle animasyonla. Agos’ta da zaman zaman senin karikatürlerini yayınladık. Son olarak Özcan Alper’in Sur ve Cizre’deki yıkımı anlatan kısa animasyon filmi “Yıkıntılar Arasında”da senin çizimlerini gördük. Beğeniyle karşılandı bu çizimler. Meslek hayatına nasıl başladın, öyle başlayalım istersen. Nerede doğdun, nerede yetiştin?
Ben Halep doğumluyum. Suriye Ermenisiyim. Sanat dünyasına nasıl girdiğimin ilginç bir öyküsü var çünkü çocukluğumdan beri, ya da şöyle diyelim kendimi bildim bileli çizdiğim için onun sanat olduğunu ya da bir yetenek olduğunu anlamıyordum. Doğal olarak bunu yaptığım için, herkesin çizebildiğini düşünüyordum.
Birileri bana “Ben çizemiyorum” dediğinde şaşırarak tepki veriyordum. Benim yaptığım karikatür ya da çizimlerin sanatla ilgisi olduğunu 17-18 yaşımda anladım. Hala Halep’teydim, askere gitmeden birkaç ay önce sergilere gitmeye başladım ve sanata bakış açım tamamen değişti. O zamanlar Halep’te çelişki içinde yaşayan bir toplumumuz vardi. Sanata çok yakın ve aynı zamanda sanattan uzak ve bir yandan da tüm Arap dünyasında ilk resim okulunu açan bir toplumdu Halepli Ermeniler. Saryan Akademisi; sonradan AGBU’ya bağlı oldu. Ünlü Doktor ve ressam Rober Cebeciyan’ın kurduğu bir okuldu, 1940’larda. İsmini ünlü ressam Martiros Saryan’dan alır. Ama toplum sanatı daha çok dekoratif bir öge olarak görüyordu. O yüzden Halep’te gelişmiş bir edebiyat ortamı oluşmuştu ancak ressamların sayısı az olduğu için güzel sanatlar ortamı oluşmamıştı. Okullarda da sanat hakkında derslerimiz yoktu. Sanat tarihi okumazdık, tek ders çizimdi. Biraz da bu yüzden yaptığım şeyin sanat olduğunu çok geç anladım.
Bu dönemde Saryan Akademisi’ne mi gidip gelmeye başladınız?
O dönemde okulu zaten bırakmıştım bazı nedenlerle, aileme bakmam gerekiyordu bir yandan askere gidecektim, okula devam etmemeye karar verdim. Başka bir işte de çalışıyordum, yol üzerinde bir matbaa bulmuştum tekstil üzerine baskı (silk print) yapıyorlardı, orada matbaa üzerine çalışmaya başladım, daha sonra tekstil tasarımına yöneldim. Böylece tasarım sanata olan ilgimi uyandırdı ve Saryan Akademisi’ne yazıldım.
Orada öğrenci mi oldunuz?
Öğrenci oldum ama ikinci seneden sonra küçük yaştakilere öğretmen de oldum. Askerlikten sonra da Ermenistan’dan çok sevdiğimiz ressam Hrazdan Tokmajiyan 1993’te Gümrü’den Halep’e taşındı, öğretmenlik yapmak için. Onunla sanata başka bir açıdan bakmaya başladım. Kendisi ünlü bir ressam, aynı zamanda yazardır ve çok önemli işleri vardır. Halep’te yaşadığı süre boyunca Urfa, Maraş, Antep el işlerini bulup onun üzerine kitaplar yazdı. Çok değerli kitaplardır bunlar. Onunla tanıştıktan sonra sanat dünyasına tamamıyla sıfırdan başladığımı söyleyebilirim. Ayrıca Beyrut’ta yaşayan amcam tarihçi Yervant Kassouny’nin geniş bir sanatçı çevresi vardı, o bana bir ufuk kazandırdı.
Tokmajian ile çalıştıktan sonra nasıl devam ettin sanat hayatına?
Tokmajian ile altı yıl çalıştıktan sonra bakış açım değişti ve en önemli kararımı alarak 1999 yılında Yerevan’a taşındım. Amacım Ermenistan’a gidip orada tecrübe kazanmaktı, iki yıl kadar orada yaşayıp, oradaki sanatçılarla yüzyüze görüşüp, tecrübe kazanıp geri dönmekti. Taşınmadan önce Ermenistan Kültür Bakanlığı’ndan sergi teklifi de gelmişti. O zaman “Bir Kültür, Bir Millet” (Meg Azk, Meg Mşaguyt) programı vardı bakanlığın, sergi daveti de o çerçevede gelmişti. Bu iki amaca üçüncü adımı da ekledim, diplomaya başvurdum, savunmamı yaptım ve iki yıllık eğitimin ardından Panos Terlemezyan Güzel Sanatlar Koleji’nden mezun oldum. O dönemde ilgim daha çok animasyona yönelmişti. Ancak animasyon okulu olmadığı için tanınmış ustalarla çalışmaya başladım. Animasyon öğrendikten sonra da Ermenistan’da yaşamaya karar verdim.
("Yıkıntılar Arasında" filminden)
Hangi konularda animasyon filmi yapıyordunuz?
O zaman reklam filmleri çekme imkanı vardı, ilk işim de animasyon reklam filmi çekmek oldu, bir müşterinin siparişini yaptım ve başarılı oldu, sonra yeni siparişler geldi. Bunlar ticari işlerdi. Kısa 30 saniyelik filmler. Ama yoğun çalışma gerektiriyorlardı, senede üç filmi ancak yapabiliyordum. 2004’te “Büyük Balık” adlı ilk kısa metrajlı filmimi çektim. 2006’da ise yönetmenliğini Mikayel Vatinyan’in üstlendiği “BOJO” adli kısa metrajlı filmi yaptım. Böylece kendimi film endüstrisi içinde buldum. Özellikle de animasyon alanında.
Peki bu dönemde Ermenistan basını ile ilişkileriniz var mıydı, karikatürlerinizi yayınlatma imkanı buldunuz mu?
Zaten ilk gittiğimden bu yana Ermenistan’ın ulusal gazetesinde çalışmaya başlamıştım. Ondan sonra Karun gazetesinde, PanArmenian’da ve bazı gazetelerde çalıştım ama bir süre sonra bıraktım çünkü anladım ki Ermenistan kamuoyu siyasi hicive henüz hazır değildi. Öncelikle siyasi kamuoyunu kastediyorum, çünkü o zamanlar hiciv ve mizah konusunda geniş bir görüş açısı yoktu. Ayrıca Ermenistan’da siyasi çevre o kadar küçüktü ki zaten herkes birbirini tanıyordu. Kaldı ki 2013’e kadar siyasi hayat çok dalgalıydı, siyasi tutumlar değişiyordu. Bir anda kendini siyasi açıdan yalnız bulabiliyordun. Hiciv çok yeni bir kavramdı bu işi yapanlar daha çok komik çizerler olarak tanımlanıyordu ki ben buna zaten karşıyım. Bu yüzden kendi işlerimi sadece kişisel facebook sayfalarımdan yayınlamaya karar verdim. Hala da öyle.
Sen Ermeni hiciv ve karikatür tarihine de hakimsin. Üzerinde etki bırakmış Ermeni ustalar kimler?
Bu aslında çok ilginç bir tarihtir çünkü bu topraklarda karikatür tarihi aslında Ermenilerle başlamıştır diyebiliriz, 1850’lerde bu konuda Ermeni ustalar olmuştur, aynı tiyatroda olduğu gibi. Ama bende en büyük etki bırakan karikatüristleri şöyle sıralayabilirim ki biz bunlara Halep’te Surp Yerrortutyun (Kutsal üçleme) derdik: Alexandr Saroukhan, Haçik Damadyan ve Edmond Kiraz. Saroukhan Mısır’da, Damadyan Bulgaristan’da yaşadı ve öldü. Kiraz Fransa’da yaşıyor 90’lı yaşlarda ve kendisiyle tanışma imkanı da buldum. Ayrıca Lübnan’dan Diran Acemyan’ı da saymak gerekir. Lübnan’da karikatür sanatını geliştirmiş bir isimdir. Saroukhan Mısır ve Arap dünyasında çok önemli bir isimdir. Onun ismiyle bir sokak vardır. 2. Dünya Savaşı Sonrası en önemli 10 karikatürist arasında sayılır.
Hangi açılardan sende etkileri oldu, çizgi açısından mı yoksa fikirleri mi etkiliydi?
Çizgileri ve fikirleri. Saroukhan belki 10 yıl daha yaşasaydı, animasyon filmine de başlardı. Kendisinin İstanbul ile de ilgisi var. Batum’dan İstanbul’a gelmişti ve 1915 sonrasında birkaç yıl o zamanlar okuduğu Sakızağacı’ndaki Mıhitaryan binası içinde saklanmak zorunda kaldı. Sınırlar açılınca ülke dışına çıktı. Çok muhtemelen Hemşin Ermenilerindendi, Ardanuç’lu olduğunu biliyoruz.
Gelelim bugünlere, Yine Ermenistan’dasın ama evlendin ve artık hayatının bir bölümü Türkiye’de geçiyor. Geçtiğimiz yıl Özcan Alper’in animasyon filmi “Yıkıntılar Arasında”nın çizimlerini gerçekleştirdin. Bu filmde ya da hikayede seni cezbeden neydi ki bu projeye girdin?
İki şey var. Öncelikle yönetmen Özcan Alper (ki kendisi yakın arkadaşım) yetenekli bir yönetmen o yüzden emindim ki kendisiyle yaptığımız proje ilginç bir iş olacaktı. Kendisinden bir şey öğrenebileceğiniz bir sanatçıyla çalışmak her zaman zevklidir. Özcan Alper böyle bir kişilik. Proje ayrıca ilginçti çünkü bir fiction ya da kurgu değildi. Gerçek bir konuydu, belgelere dayanıyordu. San Sebastian Festivali’nde gösterilecek toplam 12 kısa film Basklı şair Jose Sarrionandia’ya ithaf edilmişti. Teknik olarak şöyle bir özelliği vardı bu projenin, suluboya ile resmetmek gerekiyordu. Bunlar beni projeye çekti. Zaman da çok azdı. 13 dakika için biz 6 ay çalıştık, (sadece çizimler açısından söylüyorum bunu, senaryo çalışmaları çok daha önce başlamıştı) ki bazı şeyler bizim istediğimiz gibi olmadı. Bize kalsa 6 ay daha çalışırdık.
Fakat şunu da eklemem gerekir. “Yıkıntılar Arasında” Diyarbakır’da ve çevresinde geçtiğimiz yıllarda yaşanan yıkımla ilgili idi. Bazıları Diyarbakır’ı kaybetti ben de Halep’i kaybetmiştim. Diyarbakır benim için Halep’ti. Dolayısıyla evet Diyarbakır’ı çizdim ama aslında bazen de Halep’i çiziyordum, hatta bazı kareler Halepin yıkıntılarındandır.
Üzerinde çalıştığın başka bir proje var mı?
Son olarak bir çizgi roman üzerinde çalıştım. Yazarı Eric Pape Newsweek yazarı, Amerikalı, Kamboçya’da asit saldırılarına maruz kalanlar hakkında yazmıştı Newsweek’te, onu bir romana çevirdi. Human Rights Watch yardımıyla. 2013’de bunu çizgi roman projesine çevirdik, 2018’de bitirdik. 14 dile çevrildi, şu an basılıyor.
Son olarak şunu sorayım: Uluslararası düzeyde seni etkileyen çizerler var mı?
Amerikalı Paul Conrad beni ayrıca etkilemiş bir karikatüristtir. Suriyeli Ali Farazat var. Ve elbette Türkiye’den OHAN. Çok isim var. Ama ben genel olarak İran karikatürünü çok severim çünkü sansür nedeniyle kendilerine özgü bir karikatür biçimi bulmuşlar. İran sinemasına da baktığımızda da aynı şeyle karşılaşıyoruz, demek ki sansür yaratıcılığı kilitlemiyor, aksine sınırlar nedeniyle sanatçılar sınırsız oluyorlar.