Hrant Dink’in hayatı ve öldürülmesi sizi nasıl etkiledi?Filistinli yazar, hukukçu, insan hakları savunucusu Raja Shehadeh Hrant Dink Konferansı için Boğaziçi Üniversitesi’ndeydi. Shehadeh Boğaziçi Üniversitesi’nin 2008’den bu yana her yıl düzenlediği ve bu yıl 18 Ocak 2019 Cuma günü gerçekleşen “Hrant Dink İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Konferansı”nın konuşmacısı oldu. ‘İnsan Hakları Ne Yapabilir? Ortak Dünyamızda Filistin’ başlıklı bir konuşma yapan Raja Shehadeh, Ramallah'ın işgal süreci ve sonrasndaı gelen ilhak hareketinin tüm dünyaya duyurulması anlamında önemli bir figür olarak kabul ediliyor. Shehadeh, Filistinli bir Hıristiyan aileden geliyor. 1951 Yafa doğumlu Raja Shehadeh, halihazırda Batı Şeria’nın Ramallah kentinde yaşıyor. Hrant Dink için yapılan anma toplantısına da katılan Shehadeh ile hem Hrant Dink’in mücadelesini, hem 1915’e yaklaşımın,ı hem de Ortadoğu meselesindeki son durumu konuştuk.
Çok hassas siyasi atmosferde hassas süreçten geçen bir insandı. Ve bu süreçten cesur, yürekli bir şekilde, inancını kaybetmeden geçti. Tehlikede olduğunu bile bile devam etti. Büyük hümanist, barış insanıydı, kanaat ve ilkelerine bağlı biriydi. Ve bütün bunlar Dink öldürüldüğünde etraftaki herkesi etkiledi. Bu ilk siyasi cinayet değildi, daha önce de siyasi cinayetler yaşanmıştı. Fakat bu insanları çok etkiledi, savunduğu değerlerden dolayı. Bu değerler nedeniyle cinayetten sonra da onun mücadelesi devam etti, durmadı. Her sene anma yapılıyor, bunun önemli siyasi mesajı var, cinayet sonucunda bu vakıf [Hrant Dink Vakfı] kuruldu. Bütün bu atmosfer Dink’in ölümünden sonra da yaşamaya devam etti. Bu muhteşem bir şey.
Filistin meselesi ile yakından ilgilendiğinizi biliyoruz. Filistin meselesinin günümüzde dünyadaki yeri üzerine düşünceleriniz nedir? Çözüm sürecinde geldiğimiz aşama ne? Çözümden çok uzak mıyız yoksa yakında çözüm için umut var mı?
Kanımca günümüzde Filistin meselesinin en kötü aşamasındayız. İsrail Filistin meselesinde Filistinlilerin aleyhine olan şartlarla ilerlemeyi, bunları dikte etmeyi başardı. İsrail’in her tarafa hakimiyet kurması, yerleşimlerinin genişlemesi, Filistinlilerin bölgelerinde tutuklanmalarının arttırılması durumu ile karşı karşıyayız. Fakat bulunduğumuz duruma rağmen Filistinliler orada kalmaya, mücadele vermeye devam ediyor. Bu çok önemli. Dünyadaki bütün silahları elde edebilirsin. Fakat sadece silah bir şeyi kazanmak için yeterli değil. Ve sonuç olarak İsrail Yahudilerle, Filistinlilerle ortak yaşam yolları bulmak zorunda. Şimdi bunu yapmıyorlar. Bunu yapmamak da İsrail için bir felakete dönüşebilir. Bir halka karşı baskı uygulayıp da demokrat olamazsın, bunu kendi halkına da yansıtırsın. O yüzden İsrail’de faşizm, tahammülsüzlük ve şiddetin artışını görüyoruz. Bu Filistinlilere karşı yapılanların sonucu. Bu hem bizim hem onlar için kötü. Şu an olanları böyle açıklayabiliriz.
İki devlet meselesine gelince. İki ayrı devlet şu an uygulanabilir gibi görünmüyor. Dolayısıyla o bölgede bir arada yaşamanın başka formülünü bulmalıyız. Bu formülün biçimi henüz net değil. İsrail halkı ve Filistin halkı birbirleriyle ilişkilenmenin, ortak yaşamın yolların, hayatta kalmayı sağlayan şartlarda aramalı. Bu formül henüz bulunamadı.
Yetmiş sene önce Filistinliler kendi topraklarını terk etmeye zorlandı. Belki bire bir karşılaştırılamaz ama yüz sene önce de Ermeniler de benzer bir durumu yaşadı, yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kaldılar. 1915’te olanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bunun hakkında epey bilgiye sahibim. Benim şehrim Ramallah Kudüs’ten sadece 15 kilometre uzaklıkta. Biliyorsunuz ki soykırımdan sonra büyük sayıda Ermeni göçmeni Kudüs’te, bir kısmı da Ramallah’da hayat kurdu. Bu nedenle de bunu biliyorum. Kudüs’te ve Ramallah’da Ermenilerin ciddi varlığı var ve orada yakın Ermeni arkadaşlarımız var. Durumla ilgili ne kadar çok bilgi edinirsem Nakba (“Felaket” anlamına gelen, Filistinlilerin 15 Mayıs’ta andığı gün) ve Ermeni Soykırımı arasında o kadar fazla benzerlik görüyorum. Elbette farklı zamanlarda ve farklı şartlar altında gerçekleşmiş olaylar. Fakat bir ortak notası var: soykırım inkârı gibi Nakba inkârı da var. Ve bu inkâr çok derin. Günümüzde de Ermenilerin o bölgede yaşadıklarına, oradaki Ermeni varlığına dair kitaplar çıkıyor. Bu kadar sarsıcı belge, kitap varken inkâr var hâlâ. Aynı durum Filistinliler için de geçerli. Onların yaşadığı sonra zorla kovuldukları evleri, köyleri hala duruyorken İsrail onları terke zorladığını inkâr edebiliyor. Buradaki duruma çok hakim olmadığım için yorum yapamayacağım ama İsrail’in inkârı önemli, zira anlattıkları mite göre geldiklerinde toprak boş idi. Filistinlilerin orada yaşadığını kabul etmek İsrail’in temel mitini yalanlar. Filistin meselesinde inkâr yasalarla destekleniyor. Yasaya göre Nakba’yı anmak yasak. İsrail’de bunu yapmak yasadışı sayılıyor. Burada en azından yasalarla böyle bir yasak yok, henüz yok.