31 Mart Yerel Seçimleri yaklaşırken, Türkiye bu üç aylık süreci yerel sorunların tartışılmasıyla değil iktidarın yarattığı ya da belirlediği sorun ve gündemle geçirecek gibi görünüyor. Bunlardan birincisi Suriye, ikincisi ise ekonomi.
Suriye’den kastımız Türkiye’nin ‘Fırat’ın doğusu’na operasyon yapma arzusu ve ABD’nin bölgeden çekilecek olması. ‘Fırat’ın doğusu’ndan kasıt ise, YPG’ye yakın Kürtlerin hâkimiyetindeki bölgeye orduyla girmek.
Hatırlanacaktır, Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye sınırındaki bölgede YPG’ye yakın Kürt güçler önemli etkinlik kazanmış ve bu etkinliklerini Akdeniz’e doğru uzatacaklarının işaretlerini vermişlerdi. İktidar 2015’ten beri Kürt meselesini masada değil operasyonlarla çözmek istediğinden, ilk olarak Fırat Kalkanı ve –duruma hiç de uymayan biri isim taşıyan– Zeytin Dalı gibi hamlelerle bu gidişatı kesmek istemiş ve kırmızı çizgisini “Fırat’ın batısında Kürt bölgelerine izin vermeyiz” siyasetiyle tarif etmişti. Ancak şimdi Türkiye artık Fırat’ın doğusuna geçmek, Kürt güçlerin oradaki varlığına da engel olmak istiyor. İktidara bu hamleyi yapabileceğini düşündüren ise, bölgedeki karmaşık tablo ve bu tabloda bu operasyonun yapılabileceği hesapları.
Kürt güçlerin şu aşamada en büyük müttefiki olan ABD’nin bir anda bölgeden çekileceğini açıklaması Türkiye için sürpriz bir hamle oldu. Kartlar yeniden dağıtılacaktı. Trump Erdoğan’a “IŞİD’le uğraşma işini de size veriyorum” deyince Erdoğan rejimine bir tür piyango vurdu ve Fırat’ın doğusuna girme işi için ABD’nin çekilmesi beklenmeye başlandı. Ancak Trump’ın bu kararını aceleci bulan ABD’deki daha temkinli yönetim çevreleri, çekilme işinin uzun süreceğini belirtmekle kalmayıp, Kürtlerin başına bir iş gelmeyeceği konusunda Türkiye’den garanti istediler.
Bu tutum iktidarın hesaplarını bozmuş görünüyor. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton’ın ziyaretinde esen soğuk hava ve Bolton’a yönelik sert açıklamalar, bunun göstergesi. İktidarın şimdiki havası, Fırat’ın doğusu kastedilerek “Bir gece ansızın gelebiliriz” sözlerinde tarifini buluyor.
Ancak Türkiye, ABD müesses nizamının pozisyonuna rağmen böyle bir operasyon yapabilir mi, belirsiz. Ekonomi piyasasının oyuncuları da burada yeni bir Türkiye-ABD geriliminin ipuçlarını gördüklerinden olsa gerek, şu yazının yazıldığı gün itibariyle ABD Doları yeniden yükseliş trendine girmişti.
Bu durum öncelikle, Türkiye ekonomisinin ne kadar zayıf olduğunu gösteriyor elbette. ABD veya Batı dünyası ile yaşanan herhangi bir gerilim hızla ekonomiye yansıyor, Dolar yükseliyor, böylece enflasyon daha da yükseliyor ve sonuçta faizler yükseliyor.
Esasında Türkiye başını hiç bu işlere sokmayabilir. Yani Fırat’ın doğusunda bir operasyon şu aşamada, sadece, son yıllara damgasını vuran Türkçü-İslamcı-Ulusalcı koalisyonun bir arzusu. Erdoğan da belli ki 31 Mart seçimlerine bu milliyetçi hava içinde gitmek istiyor. Yani hem Suriye’de, hem de Türkiye’de Kürt hareketini baskı altına alarak... Bu, sonuç olarak bir zorunluluk değil, siyasi olarak tercih edilmiş bir yol. Diğer yol ise, 2015’te devrilen çözüm masasını yeniden doğrultmak ve ülkeye nefes aldırmak. Ancak iktidarın gündemi, az önce tarif ettiğimiz koalisyonu ayakta tutmak.
Ekonomiye gelirsek... Az önce dış etkenleri tarif etmeye çalıştık. İçte de durum hayli sıkışık. Hayat pahalılığı toplumun tüm kesimlerini, özellikle de yoksulları sert biçimde etkiliyor. Son açıklanan enflasyon oranı %20. Öte yandan kredi kartı borçlarını ödeyemeyenler için Ziraat Bankası devreye sokularak düşük faizle yeniden yapılandırma gibi bir seçenek gündeme getirildi. Buradan iki sonuç çıkıyor: 1- Kredi kartı borçlarında sıkıntılı bir durum var. 2- Bu borçların bir bölümünü devlet ‘yapılandırma’ adı altında üstlenecek, vatandaş devlete borçlu olacak. Bunun maliyeti ise Ziraat Bankası’na yüklenecek. Yani aslında –kaldığı kadarıyla– mali disiplinden önemli bir kopuş söz konusu. Bu adımın atılmasında, muhtemelen, Ziraat Bankası’nın borçlu spor kulüplerinin borcunu, ‘yeniden yapılandırma’ adı altında üstlenmesinin yarattığı tepkinin de payı var. Ekonomi yönetimi belli ki “Kredi kartı borçlularının da ağzına bir parmak bal çalalım” demiş.
Özetle, yerel seçimlere zor ve sıkıntılı bir gündemle gidiyoruz. Bu gündemin, ne yazık ki, Türkiye toplumuna daha fazla baskıyla dönmesi ihtimali var. Ayrıca ekonomideki sıkışmanın üzerini örtmek için tüm riskleri göze alarak, az evvel bahsettiğimiz operasyonu da yapabilir rejim. Belli ki bunun için Rusya’nın ağzı aranacak. 2019’un ilk günlerinde görünen manzara bu.