İki hafta önceki roze yazıma itirazlar çığ gibi büyüyor dersem yalan olacak ama aldığım birkaç mail aynı şeyi söylüyordu: “Rozeler iyi diyorsun ama tüm dünyada en ucuz şaraplar roze, hatta birçok yerde, ‘blush’ denen şarapları şarap yerine bile koymuyorlar.”
Dünya üzerinde çok iyi rozelerin üretildiği, müthiş bölgeler var. Örneğin Fransa’nın Rhone bölgesindeki Tavel kasabası, özellikle Grenache üzümünden çok iyi, hatta genel kabulün aksine, yıllanmaya da uygun roze şaraplar üretiyor. Yine Fransa’daki Provence bölgesi de müthiş lezzetli rozeleriyle ünlü. 1950’li, 60’lı yıllarda ortaya çıkan roze çılgınlığının bu süper lüks deniz kenarı bölgesinden yayıldığına dair ciddi tespitler yapıldığını çokça okumuşluğum var. Son yıllarda rozeler artık böyle gelir geçer modalarla değil de, kaliteleriyle de adlarından söz ettirmeye başladılar. Şarap dünyasının en önemli üreticilerinden Château Mouton-Rothschild’in eski üretim müdürünün ürettiği üst segment rozelerin fiyatları 200 dolara yaklaşmış durumda.
Bu kadar lezzetli ve keyifli içimi olan şarapların bu kadar hor görülüyor olmasının nedeni ise tarihsel bir olgu. Portekizli bir üretici, 1942 yılında I. Dünya Savaşı’nda kullanılan askerî mataralara benzeyen şişelerde çok uygun fiyatlı bir roze şarap üretmeye başladığında, tüm roze şarapların kaderini değiştireceğini hayal etmemişti herhalde. Savaş sonrasında özellikle Amerika kıtasında en çok satılan ithal şarap olma özelliğini uzun yıllar koruyan bu şarap, tüm rozelerin –en kibar tabiriyle– epey mütevazı şaraplar olduğu algısını yarattı, Amerika’da ve popüler olduğu neredeyse her yerde. Hafif köpüklü, tatlımsı ve pek çok kimsenin çok sevdiği bu şaraptan kelimenin tam anlamıyla nefret eden çok şarap sever de bulunuyor. Fransa’nın en ünlü edebiyat eleştirmenlerinden ve çok saygı duyulan şarap uzmanlarından biri olan Bernard Pivot, bu şarap için “şekerli, gevrek ve iğrenç” der. Bu şarap bugün eski popülaritesini kaybetmiş olsa da, hâlâ yılda 40 milyon şişe satış yapmaya devam ediyor.
1970’lı yıllarda Amerika’da bu ucuz roze şarapların çılgınlığı, sürerken Kaliforniyalı üreticiler de bu şaraba benzer bir şarap yapmaya çalışırlar. Ve bunu yaparken, roze şarap yapımında sıkça kullanılan üzümlerin tersine, bağlarında halihazırda dikili olan, çok yapılı, gövdeli Cabernet Sauvignon ve Zinfandel gibi üzümleri kullanmaya başlarlar. Gerçi Avrupa’da çok sıkı kurallar çerçevesinde şarap üreten bölgelerde bile, az da olsa Cabarnet Sauvignon ya da Merlot üzümlerinden rozelerin yapıldığı oluyordu ama genelde bağlar gençken ve iyi kırmızı şarap veremeyeceklerken bu yola başvuruluyordu.
1975 yılında, Sutter Home adlı bir üretici, Zinfandel üzümünden yapılan ilk roze şarabı üretip ismini ‘White Zinfandel’ koymuştu. Bu isim de sonraları çok moda olsa da, esas roze ve isim çılgınlığını bir sene sonra, 1976 yılında başka bir üretici başlatacaktı. Mill Creek Bağları adlı üretici o sene ilk defa Cabernet Sauvignon üzümünden bir roze şarap üretmeye karar verdiğinde yapmak istediği, bir önceki sene büyük başarı yakalayan ‘White Zinfandel’ benzeri, şekerli, rahat içimli ve açık renkli bir roze üretmekti. Ama bağları ziyarete gelen gazeteci Jery D. Mead, şakayla karışık, rengi White Zinfandel’den biraz daha koyu olduğundan, bu yeni üretilecek şarap için, ‘kızarıklık’ anlamına gelen ‘blush’ kelimesini kullandı. Mill Creek yeni ürününe iyi bir isim bulmuştu. O sene şarabını bu isimle çıkardığında bütün dünyayı saran bir moda yaratacağını bilmiyorlardı. Blush herhangi bir özel üretim metoduna işaret etmemesine ve özel bir anlam taşımamasına rağmen o kadar çok kullanılan bir isim haline geldi ki, pek çok şarap sever bu tabirin özel bir anlamı olduğuna inandı. Bugün bile bir şarap eğitiminde karşınıza çıkacak ilk birkaç sorudan biri, bu kelimenin anlamının ne olduğudur. Ve rozeden özel bir farkı olmadığını anlattığınızda, genelde bir eğitmen olarak inandırıcılığınızın sorgulandığını karşınızdakinin ifadesinden anlarsınız. Günümüzde epey mütevazı ve harcıâlem şaraplar için kullanılmakta olan ‘blush’ kelimesi, pek çok şarapçının artık kullanmaktan imtina ettiği bir isim haline geldi. Öyle ki, bu ismin yaratıcısı olan Mill Creek firması bile artık ‘blush’ adı altında şarap üretmiyor.
Gerçi bu moda yıllar sonra Türkiye’ye de ulaştı. Bazı güzelim roze şaraplarımız, bu çok satan isimden faydalanmak için ‘blush’ olarak etiketlenmeye devam ediyor. Blush’ların bu kadar satıyor olması, belki de, kulakta çok güzel tınlayan bir okunuşa sahip olmasındandır. Eski bir karikatürde, sipariş vermek üzere olan müşteri, karısına bir itirafta bulunuyordu: “Canım Chardonnay içmek istiyor ama ‘blush’ demeyi çok seviyorum.”
Göze hitap etmesiyle, serinleticiliğiyle, yaz yemekleriyle uyumuyla ve kendi başına çok lezzetli bir içki olması nedeniyle, birileri biraz burun kıvırarak baksa da, unutmayın iyi bir roze iyi bir şaraptır. Zaten şaraplar ikiye ayrılır: İyi şaraplar ve kötü şaraplar. Üretim metoduna bağlı olarak az özüt maddesi içerdiklerinden, rozeler ne kadar genç içilirlerse o kadar keyif verir. Ancak bu, yıllanacak rozeler olmadığı anlamına gelmiyor. Son yılların popüler ve tabii ki pahalı bazı rozeleri hafif bir fıçı olgunlaşmasına bile tabi tutuluyorlar. Ama istisnalar kaideyi bozmaz.
Dünyaca ünlü İngiliz şarap yazarı Oz Clarke, rozeyle ilişkisini şöyle anlatıyor:
“Gölgede kendimi tembelliğe bırakırım tamamen. Önümde safranlı, güzel bir balık, meşhur Provence sarımsaklısı, hafif bir kırmızı ya da buz gibi bir rozeyle, ışıldayan denizi seyrederim. Öyle mutlu olurum ki, bu manzara karşısında eleştiri mantığımı kaybederim.”
Oz Clarke’a katılmamak elde değil.
Şerefe...