Ekümenik Patrikliğe bağlı Bursa Metropoliti ve Heybeliada Ruhban Okulu Başrahibi Prof. Dr. Elpidophoros Lambriniadis Heybeliada Ruhban Okulu’nun tekrar açılması için her şeyin hazır olduğunu belirtirken; “Bize verilen belli bir vaat yok, belli bir tarih yok. Ancak havayı koklayarak, artık vaktin geldiğine inanıyoruz. Çünkü, kamuoyu, basın, devlet ve hatta muhalefet de hazır. Her şey ve herkes hazır. Onun için umutluyuz' dedi.
Lambriniadis A.A. muhabirine verdiği röportajda umutlu ve heyecanlı olduklarını belirterek, artık vaktin geldiğini, kamuoyu, basın ve devlet dâhil herkesin hazır olduğunu, okulun tekrar açılması için hiçbir problemin olmadığını söyledi.
Türkçe şart
Okulun eğitim dilinin geçmişten bu yana Rumca olduğunu ve bundan sonrada Rumca eğitim verileceğini vurgulayan Lambriniadis 'Türkiye'de eğitim veren herhangi bir kurum, devletin dilini ihmal edemez. Biz de burada okuyanların Türkçe öğrenmesini istiyoruz. Sonuçta bu okulda okuyanların, İstanbul'da en az 5-6 yıl eğitim almış insanlar olarak Türkçe de öğrenmeleri gerekiyor. Mademki Patrikhane'nin merkezi Türkiye'de, patrikhanemizin bütün din adamlarının da Türkçeyi bilmeleri gerekiyor. İngilizce de mutlaka okutulmalı. Öğrenciler, İngilizceyi bilmiyorlarsa uluslararası üniversitelerle değiş tokuş ve iş birliği yapamayız, öğrenci gönderip, kabul edemeyiz.' şeklinde konuştu.
Bununla birlikte Heybeliada Ruhban Okulu mezunlarının geçmişten bu yana tüm dünyadaki Ortadoks ilahiyat fakülteleri tarafından üniversite mezunu olarak kabul edildiğini belirterek, okul açılırsa bu durumun yine böyle olacağını, mezun olan öğrencilerin üniversite mezunu olacağını dile getirdi.
Heybeliada Ruhban Okulu’nda geçen bir günü anlatan Lambriniadis manastırda en önemli iki şeyin olduğunu, bunların dua ve iş olduğunu belirtti. Sabah 8’de dua ederek güne başladıklarını ondan sonra herkesin işine, görevine gittiğini dile getirdi.
“Eğitim hakkı temel vatandaşlık hakkımız”
Tüm bunlarla birlikte Ruhban okulunun açılmasına dair Atina’ya da cami yapılsın eleştirilerine de yanıt veren Lambriniadis; 'İstanbul'da ikamet eden Yunan vatandaşı olsaydık, bu talep daha anlamlı olabilirdi. Ancak biz, Türk vatandaşıyız, göçmen değiliz. Burada doğduk, burada büyüdük ve burada kalmak istiyoruz. Diğer ülkelerin, kendi vatandaşlarına nasıl davrandıkları bizim için bir kriter olmamalı. Biz, hukuk devleti çerçevesinde, vatandaşlık haklarımızın kabul edilmesini ve saygı duyulmasını istiyoruz. Eğitim hakkı, her vatandaşa tanınan, temel bir insan hakkıdır. Biz, bunu istiyoruz.' şeklinde konuştu.
“Kin kapısı değil, orası bizim için bir mezar”
Kin Kapısı söylemine karşı barış vurgusunu ön plana çıkaran Lambriniadis; 1821'de Patrik Gregorius’un idam edildiği olayı da değerlendirdi;
'Kin kelimesini kullanmaya bizim dilimiz varmıyor. Çünkü gerçek dışı bir durum. O kapı, bizim için bir mezar. Orada vefat eden, asılan patriğin mezarı İstanbul'da yok. Patriğin bedeni önce Odesa'da gömülmüş sonra da Atina'ya nakledilmiş. Bizim kapımızda ölen bu patriğin mezarı yok. Biz de mezar olarak o kapıyı kabul ediyoruz. Hiçbir zaman, hiçbir insan bir mezarı açmaz. Onun için, bu kapıyı açmıyoruz. Kin diye bir şey yok, bir patriğin anısına ve mezarına saygı var.' diye konuştu. (HG)