‘’Dünyaları değişmem kızıl şaraba;
ay da ondan sönük; çoban yıldızı da.
Şarap satanların aklına şaşarım:
Ondan iyi ne var alınacak dünyada?’’
Ömer Hayyam
Tanınmış bir edebiyat eleştirmeni olan Profesör George Saintsbury 1920 yılında tarihin ilk tadım kitabını (‘Notes on a Cellar-Book’) yazdığında işlerin bu kadar çığırından çıkacağını tahmin etmişiydi bilinmez, ama o günden bugüne şarap tadım notlarını yayımlamak büyük bir sektör haline geldi. Tabii ki, bu İngiliz profesörden önce de şaraplarla alakalı notlar kalem alınmıştı.
Mesela 2. yüzyılın ünlü hatip ve yazarı Athenaus İzmir’de üretilen Pramneiôn şarabından bahsederken neredeyse günümüzdekilere benzeyen bir tadım notu yazmış: “Ne tatlı ne de zengin, sek, tanenli, yüksek alkollü ve olağanüstü dolgun gövdeli...”
Antik Çağ’dan günümüze şaraplar, üretimler, ticaret ve keyif aldığımız tatlar değişti belki ama şarap hakkında yorum yapma alışkanlığımız pek değişmedi.
Son yıllarda yapılan pek çok bilimsel çalışma, tadım duyumuza çok fazla güvenmememiz gerektiğini söylüyor. Çünkü damağımız, beş duyumuz arasında en zayıf olanı. Zaten beynimiz de en az ona güveniyor.
Bordeaux Üniversitesi’nden Frederich Brochet, 1998 yılında yaptığı deneyde, şarap uzmanı 44 kişiye önce beyaz şarapların tadımı yaptırıp not almalarını ister. Daha sonra, aynı şarapları, boya katmak suretiyle kırmızı hale getirir ve beyaz örneklerden daha sıcak servis eder. Sonuç: Şarap uzmanı 44 kişiden hiçbiri şarapların aynı olduğunu anlamamıştır.
American Association of Wine Economists [Amerika Şarap Ekonomistleri Birliği] tarafından 2006 yılında yayımlanan bir çalışma, çoğu kişinin paté ile köpek mamasını birbirinden ayırt edemediğini ortaya koyuyor.
Popüler bir blog olan ‘Another Wine Blog’un [Bir Başka Şarap Blogu] editörü Joe Power’ın ‘Şarap Yorumları Saçmalıktır’ başlıklı yazısından:
“Bugün, ayağa kalkıyor ve bağırıyorum: Şarap yorumları saçmalıktır! Eğer şarap hakkındaki yorumlarınızın doğrulanıp doğrulanamayacağını merak ediyorsanız, bu sadece saçmalık. Merak etmeyin, bizimkiler de saçmalık. Bu sadece canavar doğamız.”
Çok kolay kanıyor olmamız ya da eğitimsiz damakların farklı tatları algılamaktaki hataları, Joe Power’ı haklı çıkarmıyor bence. 15 yılı aşkındır yaptığım profesyonel tadımlarda iyi şarapların nasıl büyük çoğunluk tarafından beğenildiğine yakından tanıklık etmiş biri olarak söyleyebilirim ki, doğru ortamda ve kurallarda, eğitimli damakların yaptığı tadımlar, en azından raftaki afili etiketlerden daha iyi birer yol göstericidir.
Bu nedenle, şarap yarışmaları şaraplar konusunda iyi birer rehberlik özelliği taşır. Ama o yarışmamın ödülleri ve ödüllerin sunuluş biçimleri insanı zorlamıyor değil. Bazı şarap şişelerinin üzerindeki ödül simgeleri, Sovyet generallerinin madalyaları gibi, şişelerin etiketlerinden taşıyor. Bu madalyaların ‘altın’, ‘gümüş’, ‘bronz’ isimleri taşıması da biraz kafa karıştırıyor. Konuya hâkim olmayanlar, altın madalya alan bir şarabın, yarışmaya katılan tüm şaraplar arasında birinci olduğunu sanıyorlar. Aslında belirli bir puanın üzerine çıkan tüm şaraplar altın, gümüş ya da bronz madalyayla ödüllendiriliyor.
Ama burada gözetilmesi gereken, şarapların aldıkları madalyalardan çok katıldıkları yarışmalar. Yarışmaların ciddiyetini anlamak için de dikkat edilecek ilk nokta, yarışmaların hangi otoritenin denetiminde yapıldığı. Organisation internationale de la vigne et du vin (Uluslararası Bağ ve Şarap Örgütü - OIV) ve (Union Internationale des Oenologues (Uluslararası Şarap Uzmanları Birliği - UIOE), en önemli denetleme kurullarıdır. Bu kurulların denetlediği yarışmalar, diğer yarışmalardan çok daha prestijlidir. Örneğin OIV’nin denetlediği bir yarışmada, katılanların en fazla %30’u ödül alabilir.
Yarışmaya katılan şarapların sayısı kadar ücret ödenen bu organizasyonların bazıları her katılana bir ödül vererek, ödül alan şarapların yarışmaya sonraki yıllarda tekrar katılmalarını garantiye almak gibi ticari bir yöntem izliyorlar.
Doğru yarışmaları takip etmek bu nedenle önemli. Örneğin bu sene 36.’sı yapılacak Londra merkezli International Wine Challenge, en titiz şarap yarışması olarak kabul ediliyor.
Her şarap üç farklı seansta en az 12 jüri üyesi tarafından tadılarak değerlendiriliyor. İlk değerlendirmede, ödül almaya hak kazanıp kazanmayacağına karar verilen şaraplar seçiliyor. Bu ilk seçim kasım ayında, madalyaların dağıtıldığı ikinci seçim ise nisan ayında yapılıyor.
Şarap dünyasının çok tanınmış pek çok uzmanı bu yarışmada jüri üyesi olarak hazır bulunuyor. Yerli şaraplarımızı yurtdışına tanıtmak için çok iyi bir fırsat olan bu yarışmaya katılım için son başvuru tarihi henüz geçmiş değil. Üreticilere duyurulur…
ay da ondan sönük; çoban yıldızı da.
Şarap satanların aklına şaşarım:
Ondan iyi ne var alınacak dünyada?’’
Ömer Hayyam
Tanınmış bir edebiyat eleştirmeni olan Profesör George Saintsbury 1920 yılında tarihin ilk tadım kitabını (‘Notes on a Cellar-Book’) yazdığında işlerin bu kadar çığırından çıkacağını tahmin etmişiydi bilinmez, ama o günden bugüne şarap tadım notlarını yayımlamak büyük bir sektör haline geldi. Tabii ki, bu İngiliz profesörden önce de şaraplarla alakalı notlar kalem alınmıştı.
Mesela 2. yüzyılın ünlü hatip ve yazarı Athenaus İzmir’de üretilen Pramneiôn şarabından bahsederken neredeyse günümüzdekilere benzeyen bir tadım notu yazmış: “Ne tatlı ne de zengin, sek, tanenli, yüksek alkollü ve olağanüstü dolgun gövdeli...”
Antik Çağ’dan günümüze şaraplar, üretimler, ticaret ve keyif aldığımız tatlar değişti belki ama şarap hakkında yorum yapma alışkanlığımız pek değişmedi.
Son yıllarda yapılan pek çok bilimsel çalışma, tadım duyumuza çok fazla güvenmememiz gerektiğini söylüyor. Çünkü damağımız, beş duyumuz arasında en zayıf olanı. Zaten beynimiz de en az ona güveniyor.
Bordeaux Üniversitesi’nden Frederich Brochet, 1998 yılında yaptığı deneyde, şarap uzmanı 44 kişiye önce beyaz şarapların tadımı yaptırıp not almalarını ister. Daha sonra, aynı şarapları, boya katmak suretiyle kırmızı hale getirir ve beyaz örneklerden daha sıcak servis eder. Sonuç: Şarap uzmanı 44 kişiden hiçbiri şarapların aynı olduğunu anlamamıştır.
American Association of Wine Economists [Amerika Şarap Ekonomistleri Birliği] tarafından 2006 yılında yayımlanan bir çalışma, çoğu kişinin paté ile köpek mamasını birbirinden ayırt edemediğini ortaya koyuyor.
Popüler bir blog olan ‘Another Wine Blog’un [Bir Başka Şarap Blogu] editörü Joe Power’ın ‘Şarap Yorumları Saçmalıktır’ başlıklı yazısından:
“Bugün, ayağa kalkıyor ve bağırıyorum: Şarap yorumları saçmalıktır! Eğer şarap hakkındaki yorumlarınızın doğrulanıp doğrulanamayacağını merak ediyorsanız, bu sadece saçmalık. Merak etmeyin, bizimkiler de saçmalık. Bu sadece canavar doğamız.”
Çok kolay kanıyor olmamız ya da eğitimsiz damakların farklı tatları algılamaktaki hataları, Joe Power’ı haklı çıkarmıyor bence. 15 yılı aşkındır yaptığım profesyonel tadımlarda iyi şarapların nasıl büyük çoğunluk tarafından beğenildiğine yakından tanıklık etmiş biri olarak söyleyebilirim ki, doğru ortamda ve kurallarda, eğitimli damakların yaptığı tadımlar, en azından raftaki afili etiketlerden daha iyi birer yol göstericidir.
Bu nedenle, şarap yarışmaları şaraplar konusunda iyi birer rehberlik özelliği taşır. Ama o yarışmamın ödülleri ve ödüllerin sunuluş biçimleri insanı zorlamıyor değil. Bazı şarap şişelerinin üzerindeki ödül simgeleri, Sovyet generallerinin madalyaları gibi, şişelerin etiketlerinden taşıyor. Bu madalyaların ‘altın’, ‘gümüş’, ‘bronz’ isimleri taşıması da biraz kafa karıştırıyor. Konuya hâkim olmayanlar, altın madalya alan bir şarabın, yarışmaya katılan tüm şaraplar arasında birinci olduğunu sanıyorlar. Aslında belirli bir puanın üzerine çıkan tüm şaraplar altın, gümüş ya da bronz madalyayla ödüllendiriliyor.
Ama burada gözetilmesi gereken, şarapların aldıkları madalyalardan çok katıldıkları yarışmalar. Yarışmaların ciddiyetini anlamak için de dikkat edilecek ilk nokta, yarışmaların hangi otoritenin denetiminde yapıldığı. Organisation internationale de la vigne et du vin (Uluslararası Bağ ve Şarap Örgütü - OIV) ve (Union Internationale des Oenologues (Uluslararası Şarap Uzmanları Birliği - UIOE), en önemli denetleme kurullarıdır. Bu kurulların denetlediği yarışmalar, diğer yarışmalardan çok daha prestijlidir. Örneğin OIV’nin denetlediği bir yarışmada, katılanların en fazla %30’u ödül alabilir.
Yarışmaya katılan şarapların sayısı kadar ücret ödenen bu organizasyonların bazıları her katılana bir ödül vererek, ödül alan şarapların yarışmaya sonraki yıllarda tekrar katılmalarını garantiye almak gibi ticari bir yöntem izliyorlar.
Doğru yarışmaları takip etmek bu nedenle önemli. Örneğin bu sene 36.’sı yapılacak Londra merkezli International Wine Challenge, en titiz şarap yarışması olarak kabul ediliyor.
Her şarap üç farklı seansta en az 12 jüri üyesi tarafından tadılarak değerlendiriliyor. İlk değerlendirmede, ödül almaya hak kazanıp kazanmayacağına karar verilen şaraplar seçiliyor. Bu ilk seçim kasım ayında, madalyaların dağıtıldığı ikinci seçim ise nisan ayında yapılıyor.
Şarap dünyasının çok tanınmış pek çok uzmanı bu yarışmada jüri üyesi olarak hazır bulunuyor. Yerli şaraplarımızı yurtdışına tanıtmak için çok iyi bir fırsat olan bu yarışmaya katılım için son başvuru tarihi henüz geçmiş değil. Üreticilere duyurulur…