1915’te katledilen ve kadim toprakları Mezopotamya’dan dünyanın dört bir yanına sürülen Süryanilerin yaşadıklarını, anlatan ‘Aynkef’ten Ayvert’e’ adlı belgesel, Mardin ve Batman’da çekiliyor. Yönetmen Sedat Cereci filmin oluşum sürecini anlattı.
EMRE ERTANİ
emreertani@agos.com.tr
1915’te katledilen ve kadim toprakları Mezopotamya’dan sürülen Süryanilerin tarihini, diğer halklarla ilişkilerini ve onları koruması altına alan Müslüman şeyhleri anlatan ‘Aynkef’ten Ayvert’e’ adlı belgeselin çekimleri Mardin ve Batman’da devam ediyor. Belgesel, Mezopotamya’nın temel unsurlarından olan Süryanilerin tarihine ilişkin bölümlerin yanı sıra, bugün hâlâ doğdukları topraklarda yaşamlarını sürdüren Süryanilerle yapılan mülakatlardan oluşuyor. Yönetmenliğini Batman Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Sedat Cereci’nin, koordinatörlüğünü ise Yrd. Doç. Ersoy Soydan’ın üstlendiği belgesel Süryanice, Arapça, Kürtçe ve Türkçe olarak hazırlanıyor. Birçok uluslararası film festivalinde ödül alan Sedat Cereci, bu filminin de olabildiğince çok sayıda festivalde gösterilmesini sağlamayı planlıyor. Cereci ile, çekimleri Kasım ayında bitecek olan ve önümüzdeki yıl gösterime girmesi planlanan filmin oluşum sürecini ve içeriğini konuştuk.
• Bu filmi çekmeye nasıl karar verdiniz?
Yıllardır sözlü tarihe dayanan belgeseller çekiyorum. Batman’da görev yaparken bu konuyla ilgili de bir film yapmak istedim. Bir anlamda, Türkiye’de çok fazla bilinmeyen, konuşulmayan bir konuya pencere açmaya çalıştım. Türkiye’de ‘bilinmeyen’ çok fazla tarihsel olay var. Özellikle genç kuşaklar bunları öğrensin ki nasıl bir ülkede yaşadıklarının ve nasıl bir gelecek için hazırlanmaları gerektiğinin farkına varsınlar istiyorum. Yardımcım Ersoy Soydan, zaten yıllardır bölgede Ermeniler ve Süryaniler üzerine araştırmalar yapıyor. Buradan yola çıkarak oluşturduk belgeseli. Ermeni Tehciri yıllarında Süryanilere yapılan baskılar ve Süryani-Müslüman çatışmalarının yanı sıra, buradaki birkaç şeyhin Süryanileri koruma altına alıp mağaralarda saklamasını ve yüzlerce Süryani’yi bu şekilde yaşama döndürmesini izleyiciye aktarmaya çalışacağız.
• Çekimlere ne zaman başladınız?
Araştırma safhası epey uzun sürdü. Çekimlere Nisan ayında başladık, Kasım ayında bitirmeyi planlıyoruz ama yeni yeni alt başlıklar çıkıyor, bunları da değerlendirmek istiyoruz. Dolayısıyla çekim süreci biraz daha uzun sürebilir. Bölgede sayıları çok azalan Süryaniler hayatlarını Mardin ve Batman’ın köylerinde devam ettiriyorlar. Ekibimizle birlikte köyleri ziyaret ediyoruz ama doğal olarak insanlar önce çekiniyorlar, rahat konuşamıyorlar. Fakat sohbet ilerledikçe güveniyorlar, ve ondan sonra çekim yapabiliyoruz. Süryanilerle ve onları koruması altına alan şeyhlerin yakınlarıyla görüşmeler yapıyoruz. Yaşlı insanları bulup konuşmaya çalışıyoruz, çünkü tarihi en iyi onlar biliyorlar. Şöyle bir dezavantajımız var, çektiğimiz konu tarihi olarak belgelenmemiş, çok az tarihsel belge var.
• Neler anlatıyor görüşme yaptığınız insanlar?
Sürekli olarak, yaşadıkları korkudan bahsediyorlar. 1915’te çok sayıda insan hayatını kaybetmiş. Osmanlı Devleti’nin Ermeni Tehciri kararı ile Süryanilere de baskı uygulanmaya başlamış, köylere saldırılar başlamış. O dönemde sağ kalmayı başaran Süryanilerin çoğu 1960’lardan itibaren yurtdışına göç etmiş. Büyük sıkıntılar yaşamışlar, bize onları anlatıyorlar. Çatışma dönemlerinde kaçacak yer bulamamışlar, kendilerini savunmak için silahları da yokmuş.
• Filmin hazırlık sürecinde nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Olumlu ve olumsuz tepkiler var. Konu, milliyetçi kesimleri rahatsız ediyor. Fakat ortada bir gerçek var ve bunun açıklanması gerekiyor. Süryaniler tarihin ortaya çıkmasından hoşnutlar fakat çekiniyorlar da. “Bu konuyu gündeme getirmekle iyi etmedin” diyenler var. Tabii, bazı dar kafalı insanlara bu konuyu anlatmak zor oluyor. Tarihin olanca açıklığıyla yansıtılmasından memnun olanlar, “Osmanlı’nın, Türkiye’nin tarihinde bunlar da var; bunlar da bilinmeli, öğrenilmeli” diyorlar.
• Çekimlerde nasıl bir yol izlediniz?
İşe, Süryanileri koruması altına alan Şeyh Fethullah Efendi’nin torunuyla görüşerek başladık. Buradan yola çıkarak Süryani köylerinde dolaştık, oralarda epey bilgi topladık. Ersoy Soydan tarih araştırmalarını yaptı; birtakım tarihsel bilgilere ulaştık. Çekimler devam ederken bir yandan da konu hakkında araştırmaya devam ediyoruz. Şeyh Fethullah Efendi’nin torunu Sebahattin Hamidi çok uygar, açık kafalı bir insan; dedesi de böyle bir insanmış ki, yüzlerce insanın hayatını kurtarmış. Dedesini uzun uzun anlattı; onun bir barış insanı olduğundan, “çokkültürlü bölgelerde saygı olmadan yaşamın olamayacağından” söz etti. Bölgede Araplar, Kürtler, Süryaniler, Müslümanlar birlikte yaşıyorlar yüzlerce yıldır. Hamidi, bu barışı korumak için dedesinin çok büyük çabalar verdiğini ve bu yolda güven kazandığını anlattı.
• Kaç hikâye olacak belgeselde?
Şimdiye kadar beş köyde çekimler yaptık, çok sayıda insanın hikâyesini dinledik. Belgeselde olabildiğince fazla insanın hikâyesine yer vermeye, elimizden geldiğince çeşitliliği yansıtmaya çalışacağız. Gerisini ortaya çıkarmak da tarihçilerin işi.
‘FETHULLAH EFENDİ’Yİ SÜRYANİLER ‘AZİZ’ OLARAK KABUL EDİYOR’
Belgeselin koordinatörlüğünü yapan Ersoy Soydan, yaptığı araştırmaları şöyle anlatıyor: “Kayapınar köyünde Şeyh Fethullah Efendi isimli bir din adamının yaşadığını, bu kişinin birçok Süryani’yi kurtardığını öğrendik. Ermeni Tehciri’nde “Ortodoks Ermeniler dışında kimseye dokunulmayacak, sadece Ruslarla işbirliği yaptığı gerekçesiyle onlar tehcir edilecek” denmiş ama Diyarbakır Valisi Reşit Bey, bölgedeki tüm Hıristiyanlara uygulamış tehciri. Reşit Bey Hıristiyanları sürmek için ‘50’lik’ denen birlikler kurmuş. Yani gayet organize bir olay var ortada.”
Soydan, filmin adını ve Şeyh Fethullah Efendi’nin önemi hakkında ise şunları söylüyor: “Şeyh Fethullah Efendi’nin evi bugün olduğu gibi korunuyor. Süryaniler, Şeyh Fethullah’ı aziz olarak kabul ettikleri için, neredeyse tüm Süryanilerin evinde Hz. İsa’nın resminin yanında Şeyh Fethullah’ın da resmi var. Dünyanın çeşitli yerlerinden çok sayıda Süryani geliyor, Şeyh Fethullah’ın türbesini ziyaret edip dualar okuyorlar. Turabdin bölgesinde altı metropolitlik varmış, fakat şu anda ise sadece Midyat’ta var.”