Her yıl Meryem Ana Yortusu’nda bu kutlamayla ilgili bilgi edinmeyi bekliyoruz. Ancak, yüzyıllardır değişmiyor bilgi ve hemen hemen her yıl tekrarlanıyor. Yine de, “Tekrar bilginin temelidir” deyip tazeliyoruz bilgilerimizi.
BAŞRAHİP TATUL ANUŞYAN
Meryem Ana Yortusu dinî bir kutlamadır. İman hayatımızda çok önemli bir yeri olan, İsa Mesih’in annesi, aynı zamanda İncil’deki en önemli kişilerdendir. Birçok kilisenin 15 Ağustos’ta kutladığı, Ermeni Kilisesi’nin ise 15 Ağustos’a en yakın pazar günü kutlayageldiği bir yortudur bu. Meryem Ana’nın ebediyete intikalini anlatan, Ermenicede ‘Verapokhum’ (göğe götürülüş) olarak da ifade edilen bir anma günüdür bu. Diğer bir deyişle, Meryem Ana’nın ölüm yıldönümünü ve bedeninin göğe götürülüşünü anmaktayız bu günde.
Bir kutlama veya anma gününün akılda kalması ve önem arz etmesi için bazı değer yargılarını ön planda bulundurmaktayız. Kutlama veya anma somut bir şeylerle özdeşleşiyorsa, bilinmesi ve dikkate alınması gereken asıl anlamı bir kenara bırakıp somut anlamlara sığınıyoruz. Bu nedenle ‘Surp Asdvadzadzin’ (Meryem Ana Yortusu) ‘Üzüm Bayramı’ olarak anıla gelmiştir (Zadig/Paskalya, Khaçverats/Haç Bayramı gibi). Üzümlerin kutsanmasını Meryem Ana ile dolaylı olarak ilişkilendirmek mümkündür tabii, ancak asıl olan bu günün anlamının üzümden daha önemli değerlerle ilişkilendiğini kavrayabilmektir.
Geleneği anlamak ve korumak
Üzümlerin kutsanması önemli bir geleneğimizdir ve Ermeni toplumunun ezici bir çoğunluğu üzümler kutsanmadan üzüm yememeyi kabul etmiştir. Kutsanmadan yenen üzüm bizi ne günaha sürükler, ne de Kilise böyle bir yaptırımdan söz eder. Bu, kimliğimizle özdeşleşmiş, toplumun kendi koyduğu, kendi tasarrufunda olan ve kendine özgü bir gelenektir. Tabii ki bilgilenmek önemlidir, ancak her şeyi mantıkla algıladığımız bu yüzyılda bu geleneği anlamaya çalışmak veya tahlil etmekten daha önemli olan, korumaya çalışmaktır. Çünkü toplumlar ananeleriyle, gelenek ve görenekleriyle varlıklarını sürdürürler. Küreselleşen dünyamızda farklılık bir zenginlik olarak algılanmaktadır. Homojen yapı veya tekdüze bir oluşum, ortaya kimlik sorununu çıkaracaktır. Kısacası, burada küresel değerlere aykırı bir şey de yoktur. Hasadın ilk ürününün Tanrı’ya sunulması geleneği ve Kutsal Kitap öğretisiyle anlam kazanan, zengin sembolizm öğeleriyle bezenmiş bir uygulamadan söz ediyoruz. Meryem Ana ile İsa Mesih’in bağlantısı, İsa Mesih ile havarilerin bağlantısı, Tanrı ile inananların bağlantısı, asma ve üzüm sembolizmini çağrıştırmaktadır.
Kaldı ki, bazı coğrafyalarda üzüm daha erken olgunlaşıp hasadı yapıldığı için, Meryem Ana Yortusu’ndan daha erken tarihlerde de kutsanıp yenebilmektedir. Üzüm bulunamayan veya daha başka meyvelerin daha bol olduğu coğrafyalarda o meyveler de kutsanmaktadır. Burada önemli olan, doğanın bize sunduğu bolluk ve bereket için şükretmektir. Sunana sunarak, bu yolla da birbirine teşekkürü öğreten bir derstir üzümün kutsanması.
Sabır ve lütufu öğrenmek
Büyük Oruç Karnavalı (Pun Paregentan - Büyük Oruç/Medz Bahk) ile başlayan bir ‘Üzüm Orucu’, hiçbir şey öğretmiyorsa bile hasadı beklemeyi, yani sabrı ve elde ettiği, yani lütuf karşısında teşekkür etmeyi öğretir.
Üzümle ilgili konuşurken sembolizmden ve materyalden bahsettik. Maddesel algılamalarımızdan soyutlanmanın bir yoludur Meryem Ana Yortusu.
İncil bize kişilerin yaşamlarını irdeleyerek satır arası mesajlar verir aslında. Bu mesajlar, bizleri yapılandıran derslerdir. Birçok öğretiyi bu şekilde algılarız. Maddeden manaya geçemediğimiz bir dönemdeyiz. Manayı, diğer bir deyişle maneviyatı terk edip maddesel bir devinimden maneviyata dönüş yoludur bu yortu bizler için.
Birçok şiirsel ve edebi konu olarak da karşımıza çıkan Meryem Ana’nın diğer bir yönü de ahlakı ve erdemi temsil etmesidir. İncil’de, konuştuğuna hemen hemen rastlamayız. Ancak ve ancak birkaç cümle duyarız ondan.
Meryem Ana ve üç büyük erdem
Üç büyük erdemi Meryem Ana’nın şahsında açık ve seçik olarak görmekteyiz. Daha 16 yaşlarındayken kendisine gelen müjdeye itaat etmesi ve Tanrı’ya olan mutlak imanı, en sıkıntılı durumda bile (Gana’daki düğün) ümidini kaybetmemesi, her durumda sevgi ile dolu olması.
Meryem Ana bütün zamanların en iyi eğitmenlerinden, insanlığın önemli ilham kaynaklarından biri. Konuşmuyor ancak gerçekleştiriyor. Bugün toplumumuz sadece konuşan bir toplum olageldi. ‘Az laf, çok iş’ öğretisinin değeri unutuldu. Geleceğimizi teşkil edecek olan çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitimi için çırpınırken, ilkyardım bilmeyen, ancak iyi niyetle hayat kurtarmaya çalışan insanlara benzediğimizin farkına bile varamıyoruz. Belki eğitilmiş nesiller yetiştirebiliyoruz, o da çoğu zaman zayıf bir altyapıyla, ancak insani değerleri edinmelerini sağlayamıyoruz.
Kendi öz değerlerimize yabancılaşmış, onları tanımayan, bildiklerine önem vermeyen, yabancı gelenek ve kimlikleri edinmeyi küreselleşme ve modernite zanneden bir nesil üretmeyi başardık. Küllerimizden doğmak istiyorsak, kurumlarla uğraşmadan önce aile yapımızı gözden geçirmek gerekiyor.
Meryem Ana’yı tasvir ederken veya kavramaya çalışırken annelik vasfı da önem arz etmekte. İmanımızı, ümidimizi, sevgimizi şekillendirirken bize önderlik eden bir anneden bahsediyoruz. Bu anne tüm toplumlar için örnek bir anne ve Ermeni toplumunun unutulmaya yüz tutmuş bir geleneği Meryem Ana Yortusu’nun aynı zamanda bir ‘Anneler Günü’ olarak kutlandığını da bize hatırlatıyor.
Bu yıl bir değişiklik yapalım. Üzümlerimizi zaten alacağız ve afiyetle yiyeceğiz. Bu sene de sabırla beklemiş olmanın verdiği huzuru hissedeceğiz. Ancak, Meryem Ana’nın yaşamından edineceğimiz izlenimlerle kimliğimizin, karakterimizin, varlığımızın ve toplumumuzun kalitesini yükseltmeye çalışalım.
Üzüm her sene biz yorulmadan gelir soframıza, ancak terk ettiğimiz erdemleri ve ahlakımızı, geleneklerimizi ve kimliğimizi bulmak için çabalamak durumunda kalırız. Başarabilir miyiz?
Değerlerimize açılan bir kapıdır Meryem Ana’nın kişiliği. Hep açık kalmalı o kapı...