24 Haziran seçimleri sonrasında geldiğimiz nokta, iktidarıyla muhalefetiyle, tam anlamıyla bir sıkışma halidir. İktidar “Başkanlık sistemi gelince her şey çok güzel olacak” propagandası ile bu seçimlere girmişti ancak bir ay sonra içinde bulunduğu durum, bu iddianın karşılığı olmadığını göstermiş durumda.Ancak Türkiye zaten her açıklaması ile Rahip Brunson konusunu bir koz olarak kullandığını belli ediyor. Hal böyle olunca “Bütün bunlar ne için göze alınıyor” sorusu kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Ekonomi ile başlayalım. Merkez Bankası enflasyon tahminin yüzde 13’lere çekerken, bilhassa özel sektörün ne kadar zor durumda olduğu her gün yeni verilerle ortaya çıkmakta. Bu yazı yazıldığında ABD doları 5 TL’lye dayanmıştı. Bunda belli ki Türkiye ekonomisinin zayıflığı ve karar alamayışı kadar, ABD ile girişilen sert sürecin de payı vardır.
ABD ile bu sürece niçin girildi? Rahip Brunson için böylesi bir çekişme niçin göze alındı? Bunlar yanıtlanmaya muhtaç sorular. ABD’nin kendi vatandaşı Brunson için ciddi talepleri olduğu biliniyor. Beri yandan Türkiye’nin Brunson’ı bir pazarlık kozu olarak kullandığı da biliniyor. Hatırlanacaktır geçtiğimiz yıl Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD’ye seslenip Gülen’i ima ederek “Ver papazı, al papazı” demişti. Yani burada yargının iktidarın siyaseti rotasında karar verdiğini söylemek mümkün.
Bu meselede son durum şöyle: ABD Brunson’ın ev hapsine alınmasını yeterli görmedi ve “Serbest bırakılmazsa yaptırımlar uygulanır” açıklaması yapıldı. Erdoğan ve hükümet yetkilileri ise bu resti görmeye hazır oldukları yönünde açıklamalar yapmaktalar. Ve Çarşamba gecesi itibariyle yaptırımlar için ilk adımlar da atıldı.
Mevcut durum Türkiye’nin de ABD’nin de pozisyonlarından geri adım atmayacağı yönünde. ABD’nin Türkiye Adalet ve İçişleri Bakanlarına yönelik adımlarını başka ne tür yaptırımlar izleyebilir ya da bu ilk adımların etkisi ne olur? Şu dakika itibariyle kestirmek zor. Ancak zaten kırılgan ve dışa bağımlı olan ekonomiyi yeni bir belirsizlik döneminin beklediği aşikar.
Şunu söylemekte fayda var. Kriz, böylesine rehine pazarlığı haline dönüştürülmüş bir konu değil de daha varoluşsal bir konu üzerine olsaydı tablo daha ilkesel bir düzeyde ele alınabilirdi. Ancak Türkiye zaten her açıklaması ile Rahip Brunson konusunu bir koz olarak kullandığını belli ediyor. Hal böyle olunca “Bütün bunlar ne için göze alınıyor” sorusu kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Son yapılan açıklamalar AKP’nin bu konuyu bir “Evanjelizm” zeminine oturtmayı amaçladığını gösteriyor. Hatta buna “Siyonizm” de ekleniyor. Türkiye’deki sağ çevrelerde bu Evanjelizm meselesi 2001’den beri gündemde tutulan ve ABD analizlerinde baş köşeyi tutan bir teori. Köktendinci bir Hıristiyanlığın Siyonizm ile birlikte Ortadoğu’yu ve dünyayı şekillendirmeye çalıştığı yönünde bir teori bu. Bilhassa İslami çevrelerde de çok tutuluyor. Öyle görünüyor ki ABD ile yaşanan kriz, topluma bu çerçeve içinde sunulacak ve bilhassa AKP seçmenleri böylesi bir argümanla ikna edilmeye çalışılacak.
Yeni bir dini kutuplaşmanın içine gireceğiz gibi görünüyoruz dolayısıyla. Üstelik azınlık vakıfları ve ruhani liderlerinin imzaladığı bildiri, Türkiye’deki gayrimüslim toplumların da bu süreçte denklem içinde tutulması ihtimalinin güçlü olduğunu gösteriyor.
İktidar açısından bu siyasi ve ekonomik sıkışma hali böylesi argümanlarla aşılır mı, aşılsa bile Türkiye kendini ne halde bulur, bunlar hayli kritik sorular.
Muhalefete gelecek olursak. CHP kendini kurultay çekişmesine hapsetmiş görünüyor. Muharrem İnce cephesinin topladığı imzalar genel merkezce kabul edilecek mi, edilse nasıl bir süreç yaşanacak edilmezse nasıl bir kaosun içine düşülecek gibi sorular gayet mühim.
Her ihtimalde zorlu ve sıkıntılı bir süreç CHP’yi bekliyor o belli ancak bu tüm bu saydığımız seçeneklerde CHP’yi iktidar ortağı konumuna getirecek bir ipucu da görülmüyor. İnce seçim gecesi itibariyle kaybettiği prestiji henüz geri kazanabilmiş değil ve olur da genel başkan seçilirse bu kaybettiği prestiji yeniden kazanabilir mi o da belli değil. Öte yandan Kılıçdaroğlu ve ekibi İnce’yi bertaraf ederse CHP bundan sonra ne yapacak, o hiç belli değil. Dolayısıyla CHP tabanında ve rejimin bu halinde CHP’den medet umar gibi olan sol sosyalist cephede de bir sıkışmışlık ve umutsuzluk havası hakim.
İYİ Parti açısından zaten Akşener’in açıklamaları ile bir yalpalama sözkonusu ve bu yalpalamanın Akşener geni dönse bile dinmeyeceği görülebiliyor.
HDP açısından da zor bir sürece girildiği çok açık. Demirtaş’ın ve etkili HDP yöneticilerinin hala hapiste olması partiyi zorlamaya devam ediyor. Üstelik son günlerin gelişmeleri Kürt meselesinde de hayli zorlu bir sürece girildiğini ortaya koyuyor.
Velhasıl siyasetin her cephesinde bir sıkışmışlık hali hakim. Umutlu konuşmak ise hayli zor.