Yaygın biçimde bilinir ama, tarihî fıkrayı yine de hatırlatayım:
Derler ki, Yeni Cami’de bi cenaze namazı kılınacakmış, imam ortalıkta yokmuş, oradan geçmekte olan meşhur ehlikeyiflerden Bekri Mustafa’yı sarığı vardır diye kolundan tuttukları gibi getirmişler.
Bekri mecburen gelmiş, namaz bitince tabutu açıp mevtanın kulağına bişeyler söylemiş. Cemaat merakla sormuş. İzahat:
“Öbür tarafta sana İstanbul’un ahvalini sorarlarsa, Bekri Mustafa Yeni Cami’ye imam oldu dersin, hemen anlarlar”.
***
Şimdi geçelim, sıfır kuvvetler dengesi diye özetlenen bir Yeni Rejim getiren 24 Haziran’ın çoğumuz için beklenmedik sayısal sonuçlarının, muhtemel sosyo-politiko-ekonomik neticelerine.
Oradan da, bunların niye önce Türkiye’yi fena vuracağına ve sonra da niye Tek Adam’ı bitireceğine. Her zamanki gibi, Baba Diyalektik!
***
Ama önce, gittikçe elimizden kaymakta olan Türkiye demokrasisinin kazançları:
1) Bin türlü saldırıya ve sabotaja rağmen HDP barajı aştı. 67 milletvekili çıkardı. Kürtlerin Türkiye’ye feci biçimde yabancılaşması en azından şimdilik duraklatılmış oldu. “Kürt hakları için tek mücadele silahtır” diyenler şimdi durup bekleyecek.
2) HDP giremezse yaklaşık 80 milletvekilini AKP’nin havadan kapacak olduğu bilgisi, CHP’nin kireçleşmiş seçmeni açısından başörtüsü fiksasyonundan ve Kürt paranoyasından kurtulma sürecini başlattı. Türkiye için başlı başına büyük kazançtır.
Birinci hususu, bikaç başörtülü kadının artık mutlaka dahil edildiği toplu fotoğraflardan biliyoruz. İkinciyi ise, İçişleri Bakanı Soylu’nun tehdidinden: “HDP'ye taşıdığınız oyların hesabı sorulacak!”
3) Tek Adam rejiminin baskısı ve akıldışı inadı yüzünden batmakta olan ekonominin kaçınılmaz kıldığı, ama bin türlü mali cambazlıkla seçim sonuna ertelenen blok zamlar ve vergiler, şimdi bizzat Erdoğan tarafından gümm diye uygulanacak. Bi süredir bozulagelen Erdoğan Büyüsü, “Erdoğan’ın [bilmemneresinin] kılıyım” diyenlerin bile gözünü çıkarır hale gelecek.
***
Şimdi bakalım niçin Türkiye’nin fena zora gireceğine:
1) Tek Adam rejimi, kendi yarattığı ekonomik çukurdan çıkamadıkça iki çareye başvuracak: a) Bedelli askerlik türünden popülist çabalar; b) Eli kalem tutan muhalif aydınlara “terörist!” deyip, gittikçe artan tahammül ötesi baskılar.
En başta da, HDP’yi hedefe oturtacak. Yandaş basın “Terörü bitirdi, daha ne olsun!” diye ilan ededursun, partinin cumhurbaşkanı adayı Demirtaş açık açık “PKK kesinlikle Türkiye'ye karşı silah bırakmalıdır” demekteyken.
Hükümet sözcüsünün ağzından, “Terör örgütünün maşası olduğu çok net!” diye slogan atarak.
Hakları için silahı değil parlamenter mücadeleyi seçmiş bu insanları, milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırarak (ah CHP, ah!) tutuklamaya ve Meclis’ten atmaya girişecek tekrar.
Kandil ve Suriye seferlerine müracaat edecek tekrar.
Fakir-fukaranın evlatları, MHP’nin ve muhtemelen de İyi Parti’nin destekleyeceği milliyetçi AKP politikaları uğruna kara toprağa girecek tekrar…
Bu berbat öngörüler maalesef temelsiz değil. Erdoğan ''24 Haziran'dan sonra bu göreve devamım halinde ilk işimiz inşallah OHAL'i kaldırmak olacaktır'' demişken, B. Bozdağ ağız değiştirdi bile: “OHAL’in kaldırılması iradesi var ve bu iradenin çerçevesi, zamanı belirlenecek, ona göre adım atacağız”.
2) Her şey, zaten “balkon konuşması”ndan belliydi.
Erdoğan cumhurbaşkanı olmadan önce Temmuz 2014’te hiç olmazsa şöyle demişti: “Bize oy versin ya da vermesin herkesin cumhurbaşkanı olacağımdan kimsenin endişesi olmasın”.
Bu sözünü tutmadı ama, çok simgesel biçimde bu sefer tek başına çıktığı “balkon”da bunu bile demedi. İç politika için, “Terör örgütlerinin üzerine çok daha kararlı bir şekilde gideceğiz” dedi; dış politika için de, “Suriye topraklarını özgürleştirmeye (…) devam edeceğiz”. Bush da Irak’ı özgürleştirmişti…
OHAL’i kaldırmakla ilgili tek kelime yok. Zaten olsa ne olacak; ebedi bi Suriye, olmazsa Kandil, olmazsa FETÖ bahanemiz var!
Ve düşünün ki, Yeni Rejim OHAL’in “kanuni”leştirilmiş biçiminden ibaret.
***
3) Erdoğan, ekonomiyi tamamen batmaktan ancak büyük dış kaynak bularak kurtarabilir. Bunun için de, TÜSİAD’ın talep ettiği şu 8 reformu kaçınılmaz olarak yapmak zorunda:
Hukuk devleti, mali disiplin, bağımsız Merkez Bankası ve özerk kurumlar, kayıt dışılıkla mücadele, doğaya saygılı büyüme, köklü eğitim reformu, kadın-erkek eşitliği, AB’ye uyum süreci.
Fakat, birincisi zaten gerisini özetleyen bu reformları yapmakta ufak bi sorun var:
Çağdaş bi devletin bu olmazsa olmaz koşullarını sağlarsa, Tek Adamlık’ın T’si kalmayacak! Erdoğan ortalığı bu kadar altüst ettikten sonra buna razı olacak, öyle mi? Sakal mı bıyık mı?
4) 24 Haziran’ın bir sonucu da, MHP’yi kilit parti yapmış olması. Yani, Erdoğan’ın “istikrarı bozar” dediği koalisyon sistemi artarak devam edecek. Edecek, çünkü AKP Meclis’te ancak MHP sayesinde çoğunluk sağlıyor; buyurun size bir adet Topal Ördek!
Topallık burada kalsa iyi. Şimdi, hiç ummadığı bu başarı Bahçeli’yi bakalım nasıl bi kök söktürmelere taşıyacak.
Kurnazlık diye bişey var tabii: İdamın geri gelmesi talebine toplumun şu anda en sinirlendiği konudan başladı: Konya’dan çıkardığı ilk kadın milletvekili, serbest muhasebeci Esin Kara, ayağının tozuyla, “Türk’ün töresinde tecavüz suçunun cezası idamdır. İnşallah gelsin!” dedi.
İdam, tecavüzleri önleyemese bile, bu hanımın muhtemelen adını duymadığı Avrupa Konseyi’nden dışlanmamıza, yani daha da “yerli ve milli” olmamıza yarar, o kesin. Bahçeli de, “Alaattin Çakıcı ve Kürşat Yılmaz gibi kardeşlerimizi çürümeye terk etmek ne kadar adildir?” diyerek Ülkücü mafyaya af istiyor.
Ve hepsinden önemlisi, Tek Adam rejiminin denge ve denetleme diye bişey bırakmadığı bu devirde, Türkiye’nin ahvalini şöyle anlatıyor: “Türk milleti (…) denge ve denetleme görevini bize vererek önemli bir sorumluluk yüklemiştir!”
***
Böylece, dönüyoruz efendim yazının başındaki tarihî fıkraya.
Derler ki, Yeni Cami’de bi cenaze namazı kılınacakmış…