Seçime beş kala Kürt meselesinin iktidar tarafından kullanılmasına çok dikkat. Çünkü Suriye’yi Konya ovasına döndürerek oy devşirme taktikleri kesintiye uğradı. Afrin’den sonra İdlib’i de hallediyoruz, edemedik maalesef, şimdi Menbiç’e yürüyoruz inşallah lafları epey zamandır duyulmuyor dikkat ederseniz. Yani bi boşluk oluştu.
Ama, meşhurdur, “tabiat boşluk kabul etmez”. Yarın bugünden daha kötü olacak diye erken seçim ilan etmiş bir hükümet hiç edemez.
***
İlk imdada yetişen haber, faşist İsrail devletinin 60’ı aşkın Filistinliyi Gazze’de 14 Mayıs’ta katletmesi oldu.
İktidar hemen, 18 Mayıs’ta Yenikapı’da bir İsrail’i kınama mitingi düzenledi. Böylece, CHP ile HDP’nin İsrail’le tüm anlaşmaların sonlandırılması için getirdikleri önerinin 15 Mayıs’ta TBMM’de AKP+MHP tarafından reddedilmesini unutturmuş olacaktı.
Heyhat. Mitingin ertesi günü çıkan bir haber, “Kınamaya da Devam, Ticarete de” ilkesinin geçerli olduğunu gösteriyor ve belki de, 15 Mayıs’taki reddin sebebini açıklıyordu:
Ceyhan’dan İsrail’e sürekli petrol satılmaktaydı ve sadece Nisan ayında 1,5 milyon varil sevk edilmişti…
***
“Demokrasilerde çare tükenmez”miş. Kudüs olmadı, Yunanistan denendi. Org. Akar 20 Mayıs’ta konuşturuldu:
“Biz Afrin’deki faaliyetleri de yürütürüz, Doğu’da-Güneydoğu’daki faaliyetleri de. Gerekirse başka alanlarda, Akdeniz’de, Ege’de bize düşecek bir görev olursa onu da vatanımız, milletimiz için gözümüzü kırpmadan yerine getiririz”.
***
Yunanistan kartı da bekleneni vermedi ki, son çare olarak başka bişey geldi akla:
28 Şubat sürecinin ardından Anasol-D hükümeti düşünce azınlık hükümeti kuran Ecevit, Apo’nun yakalanıp Türkiye’ye getirilmiş olduğunu 16.02.1999’da müjdeleyince 18.04.1999 seçimlerinde oylarını % 14.65’ten % 22,19’a çıkararak 2002’ye kadar başbakanlık koltuğunda kalmamış mıydı?
Gerçi artık Apo yakalama yoktu, Apo susturma vardı ama, Kandil de mi yoktu piyasaya sürülecek?
Proje başlatıldı:
2 Haziran’da Süleyman Soylu, Selocan’ı bahane edip öncülük yaptı: “Niye [hapisten] çıksın arkadaş? Şu anda K. Irak'ta 26-27 km ilerilerde bizim evlatlarımız var, Kandil'e az kaldı, merak etmeyin!”
4 Haziran’da Bekir Bozdağ devreye direkt girdi: “Türkiye Kandil’e girebilir, her an her şey olabilir!”
Ve tabii ki yandaş medya desteği hazırlanmıştı. Rapunzelvâri saçlarını bunca yıldır AKP’ye süpürge etmiş olan İbrahim Karagül Yeni Şafak’taki başyazısını, onlarca yıllık Kandil işinin birdenbire niye aciliyet kazandığını izah eden bir başlıkla yayınladı:
“O bayrak 24 Haziran’a kadar Kandil’e dikilir!”
Ve, HDP toplantı ve binalarına 4 Haziran itibariyle 35 günde 22 saldırı yapılıyor ve 136 kişi gözaltına alınıyorken, partinin kapatılması talepleri başladı.
***
İşin ilginç tarafı, bu kapatma talepleri, epey bi zamandır, Doğu Perinçek’ten gelmekteydi.
Ankara Hukuk’ta asistanken doktorasını “Türkiye'de Siyasi Partilerin İç Düzeni ve Yasaklanması Rejimi” üzerine yapmış olan Perinçek, taa 29.12.2015’te başlattığı bu talepleri ben bu yazıyı yazarken de (4 Haziran) tekrarlıyordu.
Bu arada, “Demirtaş hapisten çıkmasın” demeyi de ihmal etmedi.
***
“İlginç tarafı” deyişimi de izah edeyim:
“Özerk Kürdistan faaliyetine giren HDP derhal kapatılsın” diyen Perinçek’in kurduğu ve genel başkanı olduğu Türkiye İşçi ve Köylü Partisi 1981’de cunta tarafından, Sosyalist Parti de 10.07.1992’de AYM tarafından kapatılmıştı.
Bu ikincisi, Kürt sorununda “Demokratik, Federal Emekçi Cumhuriyeti” ve “Türk ve Kürt Halklarının Eşit, Özgür Gönüllü Birliği” programını savunduğu için, “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı amaçladığı” gerekçesiyle kapatılmıştı.
“Demirtaş hapisten çıkmasın” diyen Perinçek, 8 kez girdiği cezaevlerinde toplam 17 yıl yatmıştı ve bunun 1998 Eylül-1999 Temmuz arasındaki 10 ayı, “Kürtlerin hak ve özgürlüğünü savunduğu için Haymana Cezaevi’nde” geçmişti.
İşin trajik tarafını bırakıp komik tarafını alırsak, şimdiye kadarki seçimlerde ortalama % 0,29, Kasım 2015’teki son seçimlerde de % 0.34 (binde üç) oy elde eden Perinçek, cevabını hücredeki Selocan’dan şöyle aldı:
“Siz kazanırsanız söz veriyorum, HDP’yi biz kendimiz kapatacağız".
Rabbim, böyle durumlara sen kimseleri düşürme.
***
Maoist HDP kapatılsın der de, İslamist durur mu? BBP lideri Mustafa Destici, fakirim tarih açısından biraz 70’lerde kalmış ama olsun ne var bunda, şöyle dedi:
"HDP Marksist Leninist bir partidir. Bu milletin inancına, kültürüne karşı olan bir partidir”.
Ama, kendisi yok Allah’ı var, Perinçek’ten daha açık fikirli olduğunu gösterir bi ilave de yapmadı değil: “HDP'nin kapatılması gerek, ancak, hukuken PKK'nın partisi olduğunun ispatlanmasıyla bu mümkün olabilir.
***
Hepsi çok iyi de, şu haber ne oluyor o zaman:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, Diyarbakır'daki 'kanaat önderleri'ne [yani şeyhlere ve aşiret reislerine] verdiği iftar yemeğinde, '2018'in Türkiyesi’nde artık Kürt sorunu diye bir şey yoktur' dedi”.
Yaw, madem yoktur da; şimdi bu Kandil’i piyasaya sürmeler nedir, saldırılar nedir, kapatmaya çalışmalar nedir? Bu nasıl çarşaflamadır?
Kürt sorunu yoktur da, tutarlılık diye bi kavram da mı yoktur?
Not: Muhalefetten hiç söz etmedik. Akşener bu konuda fazlasıyla malum, geçiniz. Karamollaoğlu çok daha iyi çünkü “Sözle insanlar terörist olmaz” dedi ve anadil eğitimi ile kullanımının önündeki engellerin kaldırılacağı söyledi.
Başka açılardan iyi performans gösteren M. İnce ise, “3 B’yle çözeceğiz. Önce barışacağız, ekonomik olarak büyüyeceğiz, sonra adil bölüşeceğiz. Herkes dilini özgürce konuşabilecek” dedi.
Bundan daha tatsız tuzsuz, kişiliksiz bi laf salatası olamazdı.