Bir seyahat nedeniyle bu yazıyı 1 Mayıs Salı günü belirsizlikler içinde yazıyorum.
Sonunda yine geleceğim ama, şimdiden iki şey söyleyeyim: 1) Tek Adam rejimi 1930’lar Avrupası’na ait olduğu için 21. Yüzyıl Türkiyesi’nde tamamen iflas etti, hemen aşağıda özetleyeceğim; 2) Bu iflasa rağmen diğer partilerin darmadağın görünümü ülkenin bu rejime bir kere daha mahkum olması sonucunu doğurabilir ve çıra gibi yanarız.
A. Gül’ün her zamanki ürkekliğini sergilediği bu ortamda CHP’nin adayı Kürtleri de kucaklayan ve sağdan da oy alabilecek gerçek bir sosyal demokrat olmazsa, ve bu yüzden ikinci tura kalan Bn. Akşener olursa, insanlar ikrah getirip sandığa gitmeyebilir ve Allah muhafaza Erdoğan yine kazanabilir.
***
İflas deyince:
Ekonomi felaket Erdoğan hiçbir uzmanı dinlemiyor, Allah selamet versin, döviz yerine altınla borçlanmak gibi 1. Dünya Savaşı öncesi fantezilerle oyalanıyor.
Kurlar ve enflasyon almış başını gitmiş, bi yandan “Kurla tehdit etmeye kalkmayın yaşam hakkı bulamazsınız” diye tehdit ediyor, bir yandan sıfırı tüketmiş ekonomiye Okluk Koyu’nda yazlık AkSaray yaptırmak türünden kambur üstüne kambur yüklüyor bir yandan da AKP teşkilatına görüntülü mesaj yolluyor: “Lüksten, kibirden, çekişmeden uzak durun" . Onlar da emredersiniz diyor ve Fatih Belediyesi 11 milyon TL bastırıp mehter takımı kuruyor . Şimdi de 24 milyarlık bir seçmene rüşvet paketi açıklandı
***
Dış politika felaket. Afrin’den çekil diye bi yandan ABD bir yandan AB , son olarak da Arap Birliği bildiri üstüne bildiri yayınlıyor. Irak da fi tarihinden beri kendi ülkesini boşaltmamız için ihtarda bulunuyor.
***
Adalet felaket. AİHM’ye uzanmaya gerek yok, AYM bile açıkladı: Verdiği ihlal kararlarının % 77,7’si adil yargılanma, ifade özgürlüğü, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkında.
Ama Erdoğan, son iki yazımda anlattım, bizlere ettiği apaçık ve galiz hakaretleri mahkemede “ifade özgürlüğü” olarak savunmakta ve de “sizlere demedim, miki’ye dedim” demekte. Mahkeme de bunu memnuniyetle kabul edip, öyle karar vermekte.
***
Baskılar felaket. Bizzat Genelkurmay başkanını yollayıp A. Gül’ü vazgeçirmekten (ve haberi veren Habertürk şefini işten attırmaktan) tutun , İstanbul’da HDP toplantısını polise bastırtıp, İstanbul il eşbaşkanı dahil 40 kişiyi gözaltına aldırmaktan geçerek mahkeme heyetinin S. Demirtaş ile S. S. Önder duruşmasında usulsüzlüğe itiraz eden avukatları salondan atmasına, atamayınca da duruşmayı terk etmesine varana kadar .
Daha küçükler, cesaretleniyorlar, kendi küçük alanlarında aynı şeyi uyguluyorlar tabii ki. KHK’yle atılanların ailelerini desteklemek için evinde içli köfte yapıp satan Halime Gülsu, “sistemik lupus eritematozus” adlı ender görülen ağır bir kronik hastalık sahibi olduğu halde bu “suç”tan Mersin cezaevine atılıyor, oradan da Tarsus’a sürülüyor. Dindar insan hakları savunucusu Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu derhal tvitler atıp yetkilileri uyarıyor. Ama gözaltındayken ilaç raporları kaybedilen ve ilaçları düzenli olarak verilemeyen, üstüne bi de 12 kişilik koğuşa 21 kadın ve 3 çocukla birlikte tıkıştırılan Halime fazla dayanamıyor, 34 yaşında ölüyor .
***
Eh, maddi ve manevi seçim rüşvetleri de ayrı felaket.
Maddi derken, örnek:
TSK’de maaşlar “iyileştiriliyor” . Patronlara, “Eski OHAL’lerde fabrikalar sürekli greve giderdi, biz anında müdahalemizi yapıyoruz”” diyor Erdoğan. Bedelli askerlik isteyenlere umut dağıtıyor: “İnşallah başkanlık sistemine geçiş dönemi hallolduktan sonra bunlar tekrar masaya yatırılır"
Akaryakıtta ÖTV indirimi geliyor. 12-13 milyon konutu ilgilendiren bir imar affı, pardon, “imar barışı” geliyor! Trafik cezaları dahil, vergi ve prim borçları “yeniden yapılandırılıyor”! Emeklilere, gazi ve şehit yakınlarına dinî bayramlardan önce 1.000 TL ikramiye geliyor! 7 yılda üniversiteyi tamamlayamayanlara af geliyor!
Manevi derken, örnek:
Cumhuriyet gazetecilerinin “örgüte üye olmamakla birlikte yardım etme”den bilmem kaçar yıl hapse mahkum edildikleri gün , Erdoğan AYM’nin kuruluş yıldönümüne katılıyor ve Mevlana’yı zikrederek adaleti savunuyor: “Adaletin gönül huzuru, zulmün ise vicdan azabı getireceğini söylemiştir” . İzmir’e gidiyor, “Partimizin programında laikliği teminat gördüğümüz açıkça yazıyor” diye laikliği savunuyor (Aziz Allah! Ona bakarsan, Anayasa Md. 2’de de Türkiye için “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” yazıyor!)
Ve, 16 Nisan 2017’de yapılan son referandumda “mühürsüz oy pusulası ve zarflar geçerlidir” fetvası vermiş olan YSK Başkanı Sadi Güven’den demeç: “Seçimler güvenli, mükerrer seçmen yok, sahte seçmen yok, ‘sahte oy pusulası kullanıldı’ diye bir iddia yok. Bütün bunlar yokken, daha seçim başlamadan seçim güvenliği üzerinde tartışma yapmak çok doğru değil” . Ne zaman yapacağız, seçimden sonra mı?
***
Evet, Tek Adam rejimi bu durumlara düşmüş ve bataktan baskın seçimle çıkmak isterken daha da batmalara bulanmış vaziyette. Öyle ki, asimile Kürt türkücü İbrahim Tatlıses’ten medet umuyor artık .
Böyle bir durumda, “İyi Parti, HDP’nin dışarıda kalması şartıyla ittifaka olumlu bakıyor” lafları duyuluyor.
Tansu Çiller kabinesinde içişleri bakanı iken pek iç ferahlatıcı şeyler yaptığı söylenemeyecek, Öcalan için kullandığı “Ermeni dölü” tabiri henüz unutulmamış, sonra da özrü kabahatinden büyük bir biçimde “Ben Türkiye'de yaşayan Ermenileri değil, genel olarak Ermeni ırkını kastettim" diye ırkçı nefret söylemi kullanmış bir Meral Akşener, CHP’nin kendisine tereddütsüz yolladığı 15 milletvekillik yardıma muhtaç olmadığını ima eder biçimde, 100.000 imzayla aday olacağını ilan ediyor.
***
Tekrar etme pahasına:
Bu durumda eğer CHP 1930’ların partisi olmaya devam ederse, “Bizden gideni aday göstermeyiz” filan derse, Kürtleri de kucaklayacak ve demokrat sağ’dan da oy alacak sosyal demokrat bir aday çıkarmazsa, ve bu sayede ikinci tura kalan aday Bn. Akşener olursa, CHP kendini yeryüzü ortadan kalkana kadar affettiremez bu millete.
Bu vahim geçiş döneminde bu aday, bütün alt-kimliklere saygı göstereceğini ve kendini derhal parlamenter demokratik rejime dönmeye adayacağını ilan etmelidir.
Bu yapılmazsa, büyük veya küçük Tek Adam rejimine müstahakız demektir.